Yolun açık olsun Doğruhaber ve bilindik bir hikaye

Muhammed ŞAKİR

Kaleme ve satır satır yazdıklarına yemin eden ve insana beyanı öğreten Allah'a hamd olsun.

Doğruhaberin günlüğe geçmesi inşallah büyük hayırlara vesile olur.

Haklı ve zorunlu beklentiler yanında ona ve kadrosuna kilitlenen ümitler de büyüktür. İçin çokluğu açık, vazife ve sorumluluk ağır ve yol uzundur. Fakat şu vardır: Niyeti halis kılan, tedbir ve planını doğru yapan ve yakinen inanıp Allah'a tevekkül edenin işi kolay, yolu kısa vazifesi de hafif olur inşallah.

Gazetenin günlük çıkacağı haberini alınca aklıma merhum Ali Kurucu Ulvi'nin anlattığı bir hatıra geldi. Okuyanınız olmuştur belki de.  Anlattığı şey bizim durumumuza çok benziyor. Gazete çıkarmaya teşebbüs etmenin ne anlama geldiğini orada görmek mümkündür. Mesele İhvan'ın gazete çıkarırken karşılaştığı sıkıntılarla ilgilidir. İhvan'a mensup birinden aktarıyor Merhum Kurucu. Ondan dinleyelim:

İhvan'ın aylık ve haftalık dergileri vardı. Sayımız artınca günlük gazete çıkartmak istedik. Üstada da söyledik, uygun buldu. Yapılacak işleri ehil olanlara paylaştırdık. Her şey yolunda gitti. Gazete kuruldu. Sıra yazarlara geldi. Şöhret yapmış, okunan, meşhur yazarlara yazdırmak istedik. Bu işin ehli de onlar idi. Meğer düşman da bu hareketimizi takip ediyor, önlemek için tuzaklar kuruyormuş.

Sözde imanlı, tanınmış yazarlara Üstat haber gönderdi. Fakat hepsi özür beyan ettiler. Müslüman kardeşlerin günlük gazetesine yazmayı kimse kabul etmiyor, edemiyordu. Maaş teklifleri iki katına çıkarıldı, yine kimse yazmaya cesaret edemedi…

Burada bitmiyor. Somut birde örnek geçiyor Hatıralar'da:

Birgin Üstad telefonu aldı, dedi ki: “Hafız Ramazan paşa dostumuzdur. Bari o yazsın. Ahvali bilir, siyaseti bilir, herkes de onu sever…” Bende yanındaydım. Hafız Ramazan paşa'ya telefon etti: telefonda paşanın sesi geliyor. “Ehlen, merhaba, neredesin, göreceğimiz geldi” diyerek iltifatlar ediyor. Hoş beşten sonra üstad meseleyi açınca, paşanın tavrı değişti. Ona bile tembihler, ithamlar tehditler gelmiş.  Düşman boş durmuyor. “Ah şeyh Hasan! Çok isterim, hiç yazı yazacak vaktim yok, kafam da yerinde değil…” Üstad “La havle vela kuvette illa billahil aliyul azim” diyerek telefonu kapattı ve şöyle dedi: “Kardeşlerim, Allah'tan başka kimseye güvenmeyelim. Bunlar ne peri, ne cin ne melek! Bunlar yazı yazmayı, yazar olmayı analarının karnından öğrenmediler ya! Bu dünyada öğrendiler. Biz de bu dünyadayız. Başka çevremiz kalmadı. Ben de yazacağım. Gençleri de yetiştireceğiz…” Fakat mesele burada da bitmiyor. Bu sefer gazetemizin insanlara ulaşmasına engel çıkarıyorlar işte.

“Başladık kendimiz yazmaya. Ama gazete gitmez, satılmaz. Dağıtım perişan. Gazete Kahire'de bir iki bulunuyor da köylerde, şehirlerde bulunmuyor. Köylere gideriz, bitti derler. Halk gazetenin arkasında duruyor. İşte mücadele bu…”

Gördüğünüz gibi hikaye çok tanıdık.

Buna rağmen İhvan'ın o gün attığı o adım zamanla büyük bir akademiye dönüştü. Seyid Kutuplar, Muhammed Kutupları ve daha nice yazar ve düşünürü çıkardı.

Doğruhaber'in temsil ettiği girişimin ilk adımı yıllar önce atıldığında fazlasıyla zayıf ve mütevazi idi. Bugünkü güç ve özgüveni de bundan, zayıflık ve tevazusundan almaktadır.

Niyetin halisliği, tedbir ve planın sağlamlığı, Allah'a yakini bir iman ve tevekkülle birleşince kötü niyetli hiçbir girişim bu ilerleyişe, bu kutlu yürüyüşe engel olamayacaktır, inşallah.

Yolun açık olsun Doğruhaber.

Yolumuz açık olsun.

Fiemanillah.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.