Suriye iç savaşında ortalama her iki üç yılda bir değişen dengeler her seferinde yeni yerel aktörler üretirken, bir önceki aktörleri hatırlamak giderek zorlaşıyor.
Mesela bir önceki yıl “Efsane güç” olmaya başlayan IŞİD, son bir yılda yerini “YPG efsanesine” bırakmıştı. Bir yıl sonra kimin “efsane tahtına” kurulacağını kestirmek zor olsa da ortada taht ve sırada bekleyen prensler olduğu müddetçe bir sonraki aşamada yeni “efsane güçleri” konuşmak kaçınılmaz olacaktır.
IŞİD'in güçlendiği sürece de, tasfiye edildiği sürece de tanıklık ettiğimiz gibi, YPG'nin güçlendiği sürece de tanıklık ettik. Bundan sonrası ise tıpkı IŞİD gibi YPG'nin yaşayacağı çöküş sürecine tanıklık edeceğiz.
Tanık olduğumuz “Yükseliş-çöküş” süreçlerini “dış destek” iddialarından bağımsız olarak ele alsak bile bu tür güçlerin etkin oldukları dönemlerde uyguladıkları “kaba tavırlar” çöküş sürecine girmeleri için yeterli nedenler sunmaktadır. Kaldı ki YPG örneğinde olduğu şekliyle “kaba tavırlarının” yanı sıra dış güçlere dayanmayı temel prensip haline getirmek, pazarlık masasının tipik mezelerinden birine dönüşmeyi ve zamanı geldiğinde tüketilmeyi kaçınılmaz kılmaktadır.
Afrin gitti, sırada Münbiç var. Münbiç de giderse büyük ihtimalle “Domino ilkesi” işlerlik kazanacaktır. Türkiye ve ABD yetkililerinin yılan hikâyesine dönüşen Münbiç için tamam-devam mesajları ortada sıkı bir pazarlık olduğunu göstermektedir. Pazarlık sonucunda “satış işlemlerinin” kaçınılmaz olacağı ihtimali giderek yükselmektedir.
Oluşan fiili durum, Suriye Kürdistanı'nı bir anda PKK/YPG'nin kucağına itmişti. Örgüt bulduğu bu fırsatı yerleşik Kürtlerin yararına değerlendirmek yerine örgütsel çıkarların emperyal emellerle birleştirildiği ucube bir süreci tercih etmişti. Bu süreç, çöküşe gidecek olan sürecin temelini oluşturmuştu.
* * *
Yazılarında Kürtleri YPG ile özdeşleştirerek analizler yapan Fehim Taştekin, “Afrin, ABD'ye fazlasıyla yaklaşmanın ve güvenmenin Kürtlere bir bedelidir. Kürtler kendi orijinal gündemlerinden sapma gösterip Amerikan planlarına kaydığında ortaya belli riskler çıkmıştı” derken son kertede YPG'nin yaptığı hataları maddeler halinde şöyle sıralamış:
Birincisi; Kürtler Suriye, Rusya ve İran'ın alarm vermesine yol açacak şekilde operasyon alanını genişletti. Kürtler ABD'nin desteği ve yönlendirmesiyle kontrol edemeyecekleri Arap bölgelerine geçmiş oldu.
İkincisi; bu gelişmeye paralel olarak özerklik projesi üç ayaklı kanton sisteminden Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu'na dönüştürüldü. Bu da Şam ve müttefikleri nezdinde bölünme korkusunu tetikledi.
Üçüncüsü; Pentagon ve CIA Kürtlerin kontrol ettiği bölgelerde üs ve merkezler edinerek ayağına iyice yer açtı.
Dördüncüsü; kontrol alanı önemli ölçüde Suriye'nin petrol ve doğalgaz rezervlerini de kapsayacak şekilde büyüdü.
Beşincisi; Trump yönetiminin İran'ı durdurma stratejisine prim veren açıklamalar yapıldı. Bu çerçevede Suudi Arabistan'a da göz kırpıldı ve ABD'nin koordinasyonunda Suud destekli aşiretlerle ortaklık daha da ilerletildi.
Sonuncu adım; ABD'nin sınır ordusu kurma planıyla Suriye'nin toprak bütünlüğüne ‘elveda' denilecek bir yola girilmesi oldu.
* * *
YPG. ABD ile girdiği “Koridor halveti” ile kazanımlarını x2 yapacağını düşünürken, aslında Ayı ile koridor halvetine girişmenin sonucunun pert ile neticeleneceğini hesaplayamamıştı.
Washington Post yazarı Dawid İgnatus YPG'ye biçilen rolü şu şekilde özetliyor: (1) Suriye'deki büyük güç rekabetinde Rusya'yı kontrol altında tutmak, (2) İran'dan Beyrut'a uzanan “kara köprüsü” boyunca Tahran'ın hegemonyasını önlemek ve (3) yeni Suriye devletinin çerçevesini belirleyecek Cenevre müzakereleri için elde bir koz bulundurmak.
Afrin'le başlayıp Münbiç'e dayanan süreç, YPG ile Rusya'yı kontrol etmenin ihtimal dahilinde olmadığını ortaya koydu. İran karşısında YPG'nin gücünün yetersiz olduğu tartışmalarının ABD'de yaygınlık kazanmasıyla bu ihtimalin de çok zayıf olduğu dillendirilmektedir. Geriye, Cenevre kartı kalmaktadır.
Cenevre ve KART! Eğer belli bir süre daha YPG varlığı ABD'den himaye görecekse, bu da KART olması sayesinde olacaktır.