Yıllardır bayramlarda Batman'daki mağdur aileleri ziyaret ediyor, bayramlarını tebrik ediyoruz. Bu bayramda da ziyaretlerimize devam ettik. Şehid, tutuklu ve muhacirlerin ailelerine misafir olduk.
Ziyaret ettiğimiz ailelerden biri ‘Çelik Ailesi' idi. Çelik ailesini farklı kılan hem şehid ailesi, hem yusufî ailesi ve hem de muhacir ailesi olmalarıydı. 1992'de PKK tarafından katledilen Şehid Fahreddin, 1997'den bu yana cezaevinde bulunan Yusufî M. Şerif ve 2007'den beri uzak diyarlarda hayatını idame ettirmek zorunda kalan Muhacir M. Selim Çelik…
Evet, üç kardeş ve üç kıymetli mertebe. Allah bu azizleri yetiştirenlerden razı olsun. Elbette bu dünyada verilen bedellerin karşılığında, Rabbimiz, ahiret hayatında nice nimetler nasip edecektir.
İslam davası bedel ödemeyi gerektirir. Davanın selametini düşünüp rıza-i ilahiyi hedefleyenler, dünya imtihanında bedel ödemekten çekinmezler. Ve en önemlisi de bela ve musibetlere duçar kaldıklarında, bunun Allah'tan geldiğini bilir ve en güzel biçimde sabrederler; nümune-i imtisal olurlar.
İşte Çelik ailesi de dava uğruna nice bedeller ödeyen bir aile. Bir çocukları şehid, bir çocukları yusufî ve bir çocukları da muhacir olmuş. İlahî kelama muhatap Müslümanlar olarak, gıpta etmemek elde değil!
Ziyaretlerimizde çocukları suçsuz yere yıllardır cezaevinde bulunan ailelerle de konuştuk, dertlerini dinledik. Mağdur aileler adaletin tecelli etmesini beklemekteler. 2002'den beri iktidarda bulunan AK Parti'ye dargınlar. AK Parti'nin elinde güç ve yetki olmasına rağmen bir girişimde bulunmadığından yakınmaktalar.
Bu bağlamda, yıllardır cezaevinde bulunan Beşir Acar'ın annesi Rabia Acar annemizin söyledikleri hakikaten çok manidardı: “Oğlumu bırakırlar ümidiyle yönetimdekilere sürekli dua ettim. Onlara oy verdim. Artık tahammülüm kalmadı. Eğer bu zulme bir son vermezlerse onlara ne oy veririm ne de hakkımı helal ederim. Bugüne kadar hep dua ettim ama artık bir çözüm bulunmazsa bu zulmün devamına sebep olanlara beddua edeceğim!”
Bu şekilde düşünen sadece Rabia annemiz değil, yüzlerce aile var aynı şeyleri düşünen. Bu aileler, 15 Temmuz gecesi meydanlara inip darbeyi püskürten aileler. 15 Temmuz süreciyle birlikte, özellikle FETÖ kumpaslarının ortaya çıkmasından sonra bir adımın atılmasını ve bu zulme son verilmesini beklemektedirler.
Ne istiyor bu mağdurlar biliyor musunuz? Yönetimdekilere, “Bizleri af edin, bizleri serbest bırakın” demiyorlar. Dedikleri sadece şu: “Bizler af değil, adalet istiyoruz. Çocuklarımıza ceza veren hâkim ve savcıların hepsi bugün FETÖ'den tutuklu. O yüzden FETÖ'den tutuklanan yargıçların verdiği kararların yok sayılmasını ve çocuklarımız için yeniden yargılama yolunun açılmasını istiyoruz.”
Ne kadar da masum bir talep. Ancak bu masum talep karşılık bulmuyor. Bunun için hiç kimse herhangi bir girişimde bulunmuyor. Yetki sahipleri, adaletin yerini bulması adına bir adım atmıyor. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan bile bu konuyu gündeme getirmiş, “5 yıl, 10 yıl, 15 yıl hapishanelerde çürüyen vatandaşlarımız var. 15 Temmuz'la bunları düzeltme fırsatı yakaladık” ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan'ın bu açıklamaları, FETÖ yargısı tarafından işkence zoruyla suçu kabul etme, delil ihdası, delil karartma ve çeşitli komplo ve desiseler neticesinde ceza alan mahkûmlar ve aileleri için bir umut olmuştu. Ne var ki, Erdoğan'ın söz konusu açıklamalarından sonra bile herhangi bir adım atılmadı. Yıllardır zindanlarda hürriyetleri ellerinden alınan kardeşlerimizin duçar kaldığı zulümler devam etti. Bu kardeşlerimizden bazıları ağır hasta ve ağır hasta olmalarına rağmen zindanlarda tutulmaya devam ediliyorlar.
Bu bir zulümdür. Bu zulmün bir an evvel sona erdirilmesi beklenmektedir. Eğer zulüm devam eder ve kumpas mağduru mazlumlar özellikle de hasta mahkumlar zindanda tutulmaya devam edilirse, Rabia anne gibi yüzlerce annemizin duası bedduaya dönüşecektir. Dualar bedduaya dönüşmeden Müslüman mahkûmların yıllardır maruz kaldığı zulümlerin sona ermesi ve adaletin yerini bulması, en büyük beklentimizdir.