Zindan!.. Birçok kimseye soğuk gelen bir kelime. Kim bilir, belki de ürkütücü… Ama takdirde başa gelince, mümince bir tavır, mümince bir yaşam; zindanı, içine kor bir cemre düşen sıcak bir mekâna dönüştürebilir. Gül derilen bir mekâna. Bir inzivagaha, bir Medrese-i Yusufiyeye… Bu çalışma, bunun delili, bunun göstergesidir.
Yine Zindan denince akla ilk gelen pirimiz Hz. Yusuf (as)’tur. Ona nispeten “Yusufiler” denmiştir inancı uğruna zindanlarda bulunanlara.
Özellikle 90’lı yıllardan günümüze bir değişim yaşadı zindanlarımız… Yusufi rayihalar sindi duvarlarına… Farklı mahpuslar görüldü o güne dek az görülen. Ahlak, edep, yaşantı ve tutumuyla farklı bir mahpusluk..
İşte bu çalışma, yaşamış oldukları gerçeklerden yola çıkarak, Yusufilere nispeten hazırlanan “YUSUFİ ÖYKÜLER”dir, gerçeklerdir. Bu sebeple ilk öykümüz, Yusuf suresinden derlenerek hazırlanan Hz. Yusuf (as)’un kıssası oldu. Zira bu kıssayla bu esere başlamak daha anlamlıdır.
Zindanda yaşanan veya zindanla ilgili olan her öykü;
*Bağımsızdır.
*Yusufi bir ahlakın yansımasıdır.
*Zaman ve mekânı farklı farklı zindanlardır.
*Kahramanı bir Yusuf’tur.
Öykülerin kahramanlarının kim/kimler olduğu pek önemli değildir. Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin… Fark etmez. İsmini siz koyun. Nazarımızda hepsi birer Yusuf’tur. O sebepledir ki “Yusuf” koyduk her öykünün etrafında döndüğü kahramanın ismini. Zira şahıstan çok, asıl olan şahsiyettir.
Dolayısıyla önemli olan farklı farklı mekân ve zamanda yaşanan bu öykülerin hepsinin, gerçek ve yaşanmış oluşudur.
Zaten amaç; edebi bir tür yazmaktan çok, zindan gerçeğinin rahmete inkılâbını gözler önüne sermektir. Birçoklarının önünde her an duran yahut başa gelebilen; ama yabancısı olunan bir âlemin işitilenden çok, yaşanan güzelliklerinin öyküsünü dile getirmektir. Zindanlarda yaşanan değişimin/dönüşümün, yani zindanın Medrese-i Yusufiye’ye inkılâbının öyküsünü anlatmaktır.
“Güzellikler iki çeşittir: Bizzat güzellik ve dolayısıyla güzellik: Yani bir güzelliğe sebep olan durum, şey netice itibarıyla güzeldir. Yalnız çok kişi “ Dolayısıyla güzelliğin” farkına varmıyor. Şayet bunun üzerinde biraz tefekkür edilirse, zindanı çok daha değişik, güzel hikmet ve neticeleri çıkarılır. Sadece nefis terbiyesi ve ilim tahsil etmek açısından düşünülse bile, kâfidir.
Zindan, “ah’lar” ve “of’lar” yeri değildir. Zindan, dünyaya bakış açısına göre anlam kazanan, dolayısıyla insan üzerinde değişik etkiler bırakan bir mekândır. Dört duvar arasına, demir parmaklıklar arasına girmektir. Kimine göre ibadethane, tefekkürhane, davasını hayata geçirmek için girişilen bir süreç bir berzah, bir mecradır. Kimine göre de dostlarından sevdiklerinden kopmaktır.
Yani bütün kavramlar gibi zindan da insan zihniyetine, akidesine, halet-i ruhiyesine, ideolojisine göre anlam kazanır. Kimi geniş dünyada cehennem azabı gibi sıkıntıdadır. Kimi de daracık bir yerde ibadet ve tefekkür penceresiyle sonsuz bir genişliğe açılır.
Elbette İslam davasını omuzlamanın da bir bedeli olduğunu takdir edip kabullenmek lazım. İslami sorumluluğuna razı olmak; bireysel olarak bazı şeylerden yoksun olmayı, bazı zorluklara ve zahmetlere katlanmayı beraberinde getirir. Bu zorluklar, zahmetler ve mahrumiyetler sırf o sorumluluğun karşılığı, fiyatı ve pahasıdır.
Öyleyse mümin, zindanda neye üzülür? Zindanı ibadethaneye, tefekkürhaneye çeviremediğine üzülür. Herkese uyum, tahammül, sabır, mukavemet, ibadet konularında örnek olmadığına üzülür. Zindan safhasında da sabır ve metanetini muhafaza ederek Allah’ın takdirini bekler.
Zindan ölümcül hastalıkları tedavi eden acı ilaçla da kıyaslanabilir. İlaç acıdır; ama hastalıkları tedavi eder.
Zindanın karanlığı; meyve yetiştiren, tohumları gizleyen toprağa benzer. Gizlilik, görünmezlik, ihlâsı çağrıştırır. İhlâs ise kurtuluşu müjdeler. Zaten ilkin kendilerini, sonrada toplamlarını değiştirmek için inzivaya çekilme, insanın tarihi ile yaşıttır…” “Ey Rabbim! Bunların beni kendisine çağırdıkları şeylerdense zindan, bana daha sevimlidir.” (Yusuf Suresi: 33)
PİR-İ ZİNDAN: HZ. YUSUF (as)
… Kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Oysa sen, daha önce bundan haberi olmayanlardandın.
Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlara ibret olacak nice ayetler vardır. Nitekim onu götürdüler ve kuyunun dibine atmaya topluca karar verdiler (gömleğini çıkararak Yusuf’u kuyuya attılar) … Öteden bir yolcu kafilesi geldi. Sucularını (Kuyuya su almak için) gönderdiler. O (sucu) da kovasını sarkıttı:
—Hey müjde! İşte bir erkek çocuk! Dedi.
Ve onu (kuyudan çıkarıp) ticaret malı olarak sakladılar… Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Pek önemsemediler onu.
Onu satın alan Mısırlı (bir vezir) karısına;
—Buna güzel bak! Umulur ki, bize bir faydası dokunur yahut onu evlat ediniriz, dedi.
Böylelikle biz, Yusuf’u orada (Mısır’da) yerleştirdik. Bunu bir de ona rüya tabirini öğretelim diye yaptık…
Yusuf ergenlik çağına erişince kendisine hikmet ve ilim verdik… Evinde kalmakta olduğu kadın (Züleyha) , onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak;
—Haydi gel, seninim! Dedi.
Yusuf;
—Allah’a sığınırım! Doğrusu o (kocan) benim efendimdir. Bana güzel baktı. Hiç şüphesiz zalimler kurtuluşa ermezler, dedi.
Şehirde (bir takım) kadınlar;
—Vezir’in (Aziz)’in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki aşkı, yüreğinin zarına işlemiş. Doğrusu biz onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz, dedi.
(Züleyha) , şehirdeki kadınların gizliden gizliye dedikodu yaptıklarını işitince, onlara (bir davetçi) gönderdi. Onlar için oturup dayanacakları yerler (ayrıca bir sofra) hazırladı. Ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bir bıçak verdi. Yusuf’a da;
—Çık karşılarına! Dedi.
Kadınlar onu (olağanüstü bir güzellikte) görünce, (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) çok büyüttüler. Ve (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler.
—Hâşâ Allah için! Bu bir beşer değildir. Bu ancak şerefli bir melektir! Dediler.
—İşte bu gördüğünüz, dedi (Züleyha) , kendisi hakkında beni ayıpladığınız kimsedir. Andolsun ki, ben onun nefsinden murad almak istedim de, o iffet göstererek yanaşmadı. Ve yine andolsun, eğer kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak!
Yusuf;
—Ey Rabbim! Bunların beni kendisine çağırdığı şeydense zindan, bana daha sevimlidir. Eğer bu kadınların tuzaklarını benden defetmezsen, (korkarım) ben onlara meylederim ve (böylece) cahillerden olurum, dedi.
Bunun üzerine Rabbi duasını kabul etti. Kadınların hilelerini ondan uzaklaştırdı... Sonra (vezir ve ailesinin efradı, Yusuf’un masumiyetini gösteren) birçok delili gördükleri halde, onu bir müddet zindana atmak (görüşünü) uygun gördüler.
Onunla birlikte iki genç de zindana girdi. Onlardan biri;
—Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkarken gördüm, dedi.
Öbürü de;
—Ben de kendimi, başımın üstünde ekmek taşırken gördüm. Ondan kuşlar da yemekteydi, dedi. Bize bunun tabirlerinden haber ver. Doğrusu biz, seni iyilik edenlerden görüyoruz, dedi.
Yusuf şöyle dedi:
—Size rızık olarak bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun tevilini (yorumunu) haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim. Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a ortak koşmamız olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur. Ancak insanların çoğu şükretmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok ilahlar mı daha hayırlıdır, yoksa Kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı? Sizin Allah’tan başka taptığınız şeyler bir takım kuru isimlerden ibarettir ki, onları siz ve atalarınız takmışsınız. Yoksa Allah onlara hiçbir delil indirmemiştir. O yalnız kendisine ibadet etmemizi emretmiştir. İşte dosdoğru olan din budur. Lakin insanların çoğu bilmezler.
Ey zindan arkadaşlarım! Gelelim rüyanıza: Biriniz efendisine yine şarap sunacak, diğeri de asılacak ve kuşlar başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) hallolundu.
(Yusuf) , ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye dedi ki:
—Efendinin yanında beni an!
Ama şeytan, efendisinin yanında Yusuf’u hatırlatmayı ona unutturdu. Böylece Yusuf nice yıllar zindanda kaldı.[1]
İnzar Dergisi
------------------------------------
[1] Yusuf (as)’un yedi veya on iki yıl zindanda kaldığı söylenmektedir.