İslami endişe sahibi Müslümanlar, toplumla İslam'ın arasındaki engelleri kaldırmak isteyen İslami hareket mensupları bazen başarısız gibi görünebilirler. Çabaları, çalışmaları, gayretleri yeterli ilgiyi uyandırmayabilir, halktan yeterli karşılığı görmeyebilir. Veya insanlar onları değil de başkalarını, Allah ile İslam'la aralarına mesafe koyanları, hatta gizli açık İslam'la savaşanları kendilerine dost edinebilirler.
Bu durum Müslümanları karamsarlığa düşürmemeli, umutsuzluğa sevk etmemeli. Evet, başarısızlığımızı sorgulamalıyız, bizden kaynaklanan bir şeyler varsa hatamızı düzeltmeli, tedbirimizi almalı, gerekiyorsa strateji değişikliğine gidebilmeliyiz. Fitneye yol açmayacak, İslam'daki kardeşlik ve itaat kültürüne zarar vermeyecek, aile içi diyebileceğimiz özeleştiriler varsa onları da dikkate almalı, olumlu ve yapıcı eleştirilerden faydalanmaya çalışmalıyız.
İslam tarihinde yapıcı eleştiri ve uyarıların örnekleri çoktur. Peygamber zamanında da, seçkin ashap zamanında da Müslümanlar, özellikle yönetici konumundaki şahsiyetler bu olumlu eleştirileri dikkate almışlar, eleştiri sahiplerine teşekkür etmişler, bir hata varsa düzeltme yoluna gitmişlerdir.
Mesela Resulullah (sav) vefatından hemen önce ashabına dünyevileşme konusunda önemli uyarılarda bulunmuş, kendisinden sonra dinden çıkmaları konusunda herhangi bir endişesinin olmadığını ama dünya sevgisinin onları saptırmasından korktuğunu söylemiştir. Ne yazık ki Resul-i Ekrem'in korktuğu başına gelmiş, onun vefatından elli yıl sonra dünya sevgisi hastalığına müptela olan ümmetinin elleriyle evlatları Neyneva Çölünde katledilmişlerdir.
Bugünün İslami hareket mensupları da, özellikle öncü kadrolar yapıcı öz eleştiriyi dikkate almalı, varsa bir hata düzeltme yoluna gitmeli, özellikle dünyevileşme hastalığı konusunda teyakkuzda olmalı, imkânları olsa bile lüks hayattan uzak durmalıdırlar. Bugün ne yazık ki Müslümanlar arasında da yaygınlaşan pahalı evlerde oturma, pahalı arabalara binme hastalığına bulaşmamaya özen göstermelidirler.
Konumuzun dışına çıktığımızın farkındayım. Saadete gelirsek varsa hatalarımızı düzeltmeli ama asla umutsuzluğa düşmemeliyiz. Çabalarımızın yeterli verimi vermemesi bizi tembelliğe, boş vermişliğe sevk etmemeli. Çünkü bizim asıl hedefimiz dünyevi başarıdan çok Rabbimizin rızasıdır. Biz sorumluluğumuzu yerine getirmekle görevliyiz. Bize düşen yükümlülüklerimizi yerine getirmektir.
Dünya ahiretin tarlasıdır. Bu tarlayı iyi süreceğiz. Otları ayıklayacağız, bakımını yapacağız. Beşer olarak ne gerekiyorsa yapacağız. Gerisini Allah'a bırakacağız. Yağmuru yağdırıp o tarlayı yeşertmek Allah'ın elindedir. Tüm hazırlık ve çabamıza rağmen Allah insanların üzerine rahmet yağmurunu yağdırmıyorsa bunun da bir hikmeti vardır demek ki. Bize düşen Rabbimizin arzusuna boyun eğmektir.
Biz sabredersek ve ısrarla gayretlerimizi sürdürüp dinimizin mücadelesini verirsek Allah er veya geç bize zaferi verecektir. Aslında bu çabanın kendisi bile bir zaferdir.