Zalimler Zulümde Yarışa Dursunlar!

İbrahim DAĞILMA

Herhalde tarih bugünkü gibi zulümlere ve mezalimlere şahit olmamıştır. Dün, tarihi kara bir leke olarak kirletmiş Firavun, Nemrut, Şeddad, Dekyanus ve Zünuvas gibi zalimleri ve azgınlaşıp tuğyan edenleri, farklı zaman ve zeminlerde bireysel olarak mazlumlara yaşatılanları Kur’an çok şiddetli ve feci bir tabloyla İlahi üslupla karşımıza çıkarır.
Acaba bugün; aynı gün, aynı veya farklı zeminlerde daha gelişmiş öldürme, katletme tekniklerini Kur’an yeniden bize bir tablo olarak sunsaydı; İlahi ifadelerle tanımlanan zalim farklı tanımlanır mıydı, azapla onları müjdeleyen ifadeler şiddetlenir miydi?


Asla! Çünkü zulüm, şirkten sonra Allah’a karşı işlenen en büyük bir cürümdür. Bu cürmün azı çoğu, hafifi şiddetlisi aynıdır.
Denge, anlamına da gelen adaletin zıddı olan zulüm, bir nevi bireysel olsun, toplumsal olsun Yüce Allah’ın kainata koyduğu mükemmel dengeye karşı bir suikasttır, o dengeyi azgın bir saldırganlık ve hileli bir aşağılıkla karartmadır.
Onların adeta zulümde yarışmaları, birinin diğerinden alta kalması veya diğerini geride bırakması onlara İlahi bir intikam ve şiddetli bir azaptan başkasını kazandırmayacaktır.


Geçen hafta içinde Rabia ve Nahda Meydan’larında, Fetih Camiisi’nde üç binin üzerinde Mısırlı Müslümanı ölüm kusan silahlarla şehit eden ve onbinlercesini yaralayan (P)Sisi’den nasıl geri kalırım, diye olsa gerek,
(F)Esad zalimi zulüm yarışında insafsızlığını kimseye kaptırmama adına geçen Çarşamba sabahı kimyasal silahlarla binin üzerinde Suriyeli Müslüman’ı şehit edip binlercesini yaraladı.
Belki de yarın öbür gün Myanmar’daki budist zalimler, Filistin’deki siyonist alçaklar, Pakistan’daki güdümlü kukla zulümde ve mazlumların kanını akıtmada zalim akranlarından geri kalmama adına yüreğimizi paramparça eden, gönlümüzü paralayan, gözümüzü yaşa boğan sahneler yaşatacaklar.


Bu onların niyetleri veya icraatlarıdır; ama Kur’an onları bekleyen feci akibeti ve şiddetli sonu öyle bir göz önüne seriyor ki, bize söz anlamında fazla hacet bırakmıyor. İşte o ayetlerden birkaçında Yüce Allah(c.c), şöyle buyuruyor:
“ Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından tutulur.” (RAHMAN/41)
“ O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.” (TUR/13)
“ Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.” (A’RAF/41)


Zalimler, zulümde yarışa dursunlar da “zulme meyletmeyi” dahi ateşin dokunuş sebebi sayan Kur’an’ın beyanı karşısında bizler ne durumdayız ve ne tepkiler veriyoruz?
Acaba cılız tepkilerle kendimizi sorumluluk boyunduruğundan kurtardığımızı mı sanıyoruz?
Mesela zalime karşı oluş ve mazluma taraf oluş adına kaçımız safını netleştirdi?
Kaçımız, zevkinden ve keyfinden birkaç saatliğine de olsa uzak durabildi?


Kaçımız düğününü Müslümanların acısını paylaşma adına şatafatından ve neşesinden sıyırıp sade bir törenle yaptık?
Kaçımız, tuttuğumuz takımın maçını, işimizdeki yoğunluğu, varacağımız bir randevuyu bırakıp da O mazlum Müslümanlarla dayanışma adına basın bildirilerine, mitinglere ve dua meydanlarına koştuk?
Kaçımız, bir an için meşrep farklılığını, mezhep ayrılığını, cemaat ihtilafını kenara atıp ümmetin vahdetine –belki de- vesile olabilecek bu acıları aynı kulvarda, meydanda, camiide beraberce atan bir yürek ve birbirine kenetlenmiş saflarla ortak eylemlere ve adımlara icabet ettik?


Kaçımız, zalimi kahredeceğine inandığımız sloganları atarken acaba kendi bünyemizde kulluk hakikatimize karşı kendimize zalim ettiğimiz nefsimizi ve şeytanımızı kahredecek takvalı amellere büründük?
Tamam zalimler, zulümde yarışadursunlar da biz niye iyilik, takva ve hayırda yarışmayalım?
Yarışı iyilik ve doğruluk olanlardan olma temmenisiyle Allah’a emanetiz/siniz.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.