Birleşmiş Milletler'de veto yetkisi olan beş ülke var.
Bu beş ülkeden hiçbiri yetkisini “hak ve adalet” için kullanmıyor. Aksine ekonomik ve siyasi çıkarlar, kültürel ve tarihi bağlar bu konuda belirleyici etkenler olarak önümüze çıkıyor.
Siyonistler ve Baas'çılar üzerinden meseleyi okumaya çalışalım. Hem de çok uzağa gitmeden, son günlerde yaşanan gelişmelerden yola çıkarak…
Siyonist çete, 30 Mart 1976'da Filistin topraklarının yaklaşık 21 bin kilometre karesini işgal ve ilhak etti. Siyonist çetenin binlerce dönüm araziye el koymasına karşı, Filistin Halkı olayı protesto etmek için genel grev yaptı. Protesto gösterileri düzenlendi ve buna müdahale eden çeteciler çok sayıda Filistinliyi öldürdü.
İşte o olayın anısına her yıl Filistinliler “Büyük dönüş” adıyla Siyonist çeteyi protesto amaçlı gösteriler düzenliyor. Bu yıl da aynı etkinlik kapsamında binlerce Filistinli yürüyüşe geçti. Silahsız sivil göstericiler karşısında Siyonist çetenin haydutları her türlü silahı kullanarak katliam yaptı.
Bu olay Birleşmiş Milletlere getirildi ve Siyonist rejimin saldırganlığı konuşuldu. Ama elinde “veto” yetkisi bulunan Amerika, uluslararası bütün hukuk kurallarını yerle bir eden Siyonist çetenin yaptığı katliamın kınanmasını bile kabul etmedi ve “veto” kartını kullandı.
Amerika'nın tutumu zalimce ve ahlaksızca idi ve en şiddetli bir şekilde reddedilmeliydi. Ama maalesef gerek Amerika'nın siyasi ve ticari müttefikleri gerekse de her fırsatta “Evrensel hukuk” ifadesini dillerinden düşürmeyen Avrupa ülkeleri Amerika'nın bu tutumu karşısında seslerini çıkarmadılar.
Bir de Baas'çılar ve onu koruyanlar var.
Katil Baas rejimi hiçbir insani ve ahlaki ilkeyi gözetmeden vahşi katliamlara imza atıyor. Özellikle son dönemlerde “Kimyasal silah” kullanma konusunda son derece rahat davranıyor.
Evet, Guta'daki kimyasal vahşet, zalim rejimin ilk melaneti değil. Bunu Guta'da defalarca yaptığı gibi Suriye'nin başka bölgelerinde de benzer katliamlara imza attı.
Aslında mesele sadece kimyasal da değil. Siyonist rejimin Filistin'de elli yılda yapamadığı katliamı katil Baas rejimi 2-3 yılda Suriye'de yaptı.
Ve ne hazindir ki, Filistin'de işlenen vahşeti durmadan dile getirenlerin bir kısmı sus-pus olurken bir kısmı da katliamları yalanlama telaşına düştü.
Öte taraftan Filistin konusunda sessiz kalanlar Baas'ın zalimliğine en üst perdeden seslerini yükselttiler ve meseleyi Birleşmiş Milletler'e götürdüler.
Filistin konusundaki tiyatro yeniden sahnelendi.
Oyuncular ve argümanlar kısmen değişmiş; ama kurgu genel anlamda aynı kalmıştı.
Bu kez “veto” kartını elinde tutan Rusya idi.
Öyle görünüyor ki, “veto zırhı” küresel emperyalizmin artık açıktan kullandığı silahlardan biridir. Yeni bir “soğuk savaşın” başladığı bu günlerde buna benzer hamlelere daha sık rastlayabiliriz.
Dünyada huzur ve istikrar için Birleşmiş Milletler adlı kurumun hak ve adalet çerçevesinde yeniden yapılandırılması elzem bir hal almıştır. Halihazırda farklı alanlarda örtülü bir çatışmanın içerisinde olan küresel güçlerin “Adalet” temelli bir talep ve çabalarının olmadığını biliyoruz; ama buna rağmen ortama uyup inancımızı reel-politiğin kirli kurallarına feda etmemeliyiz.
Hak ve adalet talebimizi her ortamda ve her imkanda dile getirmeliyiz.
Her şeyin zamanı geçer; ama “Hak” baki kalır.