Ramazan ayına kavuşturan Allah'a şükürler olsun. Bu sene hasat dönemi Ramazan ayına denk geldi. Ekinler bin bir zahmetle oruçlu bir şekilde biçilecek ve dane dane hesaplanıp zekâtı çıkarılacak. Esnaf ve tüccar kardeşlerimiz de sermaye ve nakitlerini kuruş kuruş hesaplayıp zekâtlarını çıkaracaklar. Bu şekilde İslam'ın üzerinde oturduğu iki büyük esas yerine getirilmiş olacak.
Zekât mı önce farz kılındı, oruç mu? Tartışmalı olmakla beraber, tüm esaslar birbirinden ayrılmayan bir bütündür. Kur'an-ı Kerimde namazdan hemen sonra çoğu yerde zekât zikredilmektedir.
Gerçekten zekât müessesi büyük bir müessesedir ve hakkıyla icra edilirse Ömer bin Abdulaziz dönemi gibi ne zekât verilecek bir fakir ne de bir miskin kalır. Ancak günümüzde zekât müessesesi gereği gibi anlaşılmamış ve zekât vecibesini Müslümanlar ferdi olarak icra etmeye çalışmaktadırlar.
Ferdi olarak zekât vecibesini yerine getirmek geçerli olmakla beraber, beraberinde birçok sıkıntılar getirir. Bir kere verilen/verilecek kişi alenen belli olduğundan minnet etme, töhmet altında bırakma, verilen kişiye karşı bir eziklik hissetme gibi birçok sıkıntı ortaya çıkarır. Çoğu kere muhtaç olan kişi, ihtiyacını ifade edememekte ve eziklik, büzüklük hissedebilmektedir.
Ferdi olarak zekât verenler, zekât verilecek yerleri iyi tespit edememekte ve çoğu zaman hak etmeyen ve hatta hiç verilmemesi gereken kişi ve ya yerlere zekâtlarını verebilmektedirler. Bu da zekâtlarının getireceği büyük faydalara mani olmaktadır.
İslam'ın gereği gibi anlatılmamasının altında da zekât ile görev yapan fahri molla ve seydaların kendilerine zekât veren kişilerin yüzüne İslam'ı haykıramamalarından kaynaklanmıştır. İslam'ı alenen anlatan ve haykıran molla ve seydaları tenzih ederim.
Zekât büyük bir müessesedir ve İslam devleti eli ile icra edilmesi gerekir. Devlet yoksa fukaha birliği oda yoksa İslami cemaat eli ile icra edilmesi gerekir. Ancak öyle bir fukaha birliği yok. İslami cemaat anlayışı da toplumda gereği gibi oturmamıştır. Bu da zekât müessesesinin önünde büyük bir engeldir. Zekâtın gereği gibi toplanıp hak sahiplerine ulaştırılmasına manidir.
Tevbe Sûresi 103. ayeti kerimede: “Müminlerin mallarından zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiş, mallarına bereket vermiş olursun. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan, onlar için bir rahatlık ve huzurdur.” buyrulmaktadır.
Bu ayeti kerimede, zekâtın bizzat Hazreti Peygamber Efendimiz tarafından toplanması, dolayısıyla İslâm Devleti tarafından idare edilmesi emredilmekte, bu mali ibadetin Müslüman toplum için önemi ve hikmetleri vurgulanmaktadır. Açıkça anlaşılıyor ki, zekât Müslümanların fert olarak kendi isteğine bırakılmamış, bizzat devlet eliyle tanzim ve toplanması emredilmiştir. Bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz, zekât memurları tayin ve göndermek suretiyle, zekâtı her sene muntazam şekilde Beytülmal'e almıştır. Onun vefatından sonra halife olan Hazreti Ebu Bekir de, “Zekâtı bundan böyle devlete vermeyeceklerini” bildirerek isyan eden kabileleri askerî kuvvet göndermek suretiyle hizaya getirmiştir. Hazreti Ebu Bekir'in sözü meşhurdur:
“Vallahi onlar Hazreti Peygamber'e zekât olarak vermekte oldukları keçilerin değil kendilerini, yularlarını dahi vermeyecek olsalar, onun için bile savaş açarım!”
Peygamber Efendimiz yaşadığı müddetçe, zekâtlar hep Beytülmal'e verilmiştir. O devirde ve daha sonra gelen Dört Halife devrinde zekâtın, Müslüman fertler tarafından, uygun gördükleri yerlere dağıtıldığına dair, en küçük bir belge ve işarete rastlanılamaz.
Yine bu ayetin ışığında, İslam bilginleri; Devlet başkanının bilgisi dışında, zekâtı başka yerlere veya şahıslara vermiş olan bir mükelleften, devlet başkanının, o zekâtı tekrar tahsil edebileceğini ifade etmektedirler.
Bugünkü çağımızda, zekâtın nasıl toplanacağına ve nerelere nasıl dağıtılacağına dair görüşlerini söyleyen ilim adamları; Müslümanların mutlaka bir “Zekât toplama ve dağıtma müessesesi” kurmaları gerektiğini, böyle bir müessese ile ancak sosyal yaralarımızın sarılabileceğini ifade etmektedirler. Böyle bir müessese kurulmasının isteğe bağlı olmadığını, tüm Müslümanların yapmaları gereken bir görev olduğunu da, açıkça beyan edip, sorumluluğumuzu vurgulamaktadırlar.
Allah tuttuğunuz oruçları ve vereceğiniz zekâtları kabul eylesin.