BİNGÖL- Ramazan ayının son günlerini idrak ettiğimiz bu günlerde halkın en çok merak ettiği konuların başında yer alan itikaf ve zekat hakkında Molla Abdullah Akdeniz ile Molla Abdulsamet Bingöl,önemli bilgiler verdiler.
İttikaf hakkında bilgi veren Molla Abdullah Akdeniz İtikâfın; her şeyden alakasını kesip yalnızca Allah'a ibadet etmek için bir yerde kalmak olduğunu dile getirdi.
İtikaf'ın kendini dünyevi işlerden ve meşguliyetinden arındırıp Allah'a yönelip ibadet etmek olduğunu söyleyen Akdeniz, "Fıkıh olarak itikaf; kişinin zaruri ihtiyaçları dışında bir yerde (camide) kalmasıdır. Zaruriyet dediğimiz; abdest almak gibi zaruri haller anlaşılmalıdır. Gıda ve uyuma ihtiyacı camide karşılanmalıdır. İtikafta kişinin Kur'an okuması, namaz kılması, zikir ve tefekkür ile meşgul olması gerekir. Peygamber efendimiz genellikle Ramazan ayının yirmisinden sonra itikâfa girip bayram günü itikâftan çıkmıştır. Ashabı kiram da Peygamber efendimizin yaptığı gibi yapmıştır. Bundan dolayı bizim için de Ramazan ayının son on gününde sünnet olduğu için itikafa girmek gerekir. Ne yazık ki itikâf terk edilen sünnetlerdendir." İfadelerini kullandı.
İtikâf'ın yapılması ve İtikâf'tan çıkma halleri…
Dünyevi işleri hayatlarının birinci planına koyanların itikâfı yapmakta zorlandıklarını söyleyen Akdeniz, "Yapmamız gereken Resülullah'ın sünnetini ihya etmemizdir. Halisane kullar kendilerini Allah'a adarsa ancak bunu yapabilirler. Dünyevi işler ile meşgul olanlar, dünyevi işleri birinci sıraya koyanlar itikâf yapmakta zorlanırlar. Yapmamız gereken dünyevi işleri ikinci plana koyup uhrevi konulara odaklanmamızdır. İtikâfta yapmamız gerekenler ise; camiden çıkılmaksızın namaz kılmak, zikretmek, nasihat etmek veya dinlemek ve itikâfı bozan hallerden kaçınmak gerekir. İtikâfı bozan haller ise; Niyeti değiştirmek, eşi ile cinsel münasebete girmek, ihtiyaçtan daha fazla bir sürede camiden çıkmaktır."
İbadet konusunda örnek Resulullah'tır
Resulullah'ın sünnetine göre yaşamamız gerektiğine dikkat çeken Akdeniz, "Her zaman Resulullah'ın yaşantısı gibi yaşamalı sünnetine sımsıkı sarılmalıyız. Resulullah, dünyevi işler ile ailesinin geçimini sağlayacak kadar uğraşırdı ancak dünya işlerine dalmazdı. İnsanların sorunlarını dinler ve çözüme kavuştururdu. İnsanlara nasihatlerde bulunur, iyiliği emreder kötülükten alıkoyardı. Dünyevi işler ile fazla meşgul olmaz, kendini Allah'a adayıp ibadet eder, gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılar ve tefekkür ederdi. Kendini ibadete fazla kaptıran sürekli olarak gecesini ibadet ve gündüzünü oruç ile geçiren sahabeleri uyarır kendini örnek gösterirdi. Resulullah, bazen oruç tutardı, bazen tutmazdı, gecenin bir bölümünde uyur bir bölümünde ise namaz kılıp ibadet ile meşgul olurdu." İfadelerini kullandı.
Kadir Gecesi'ne has bir ibadet var mıdır?
Akdeniz, Kadir gecesinin önemi ve Müslümanlar olarak Kadir Gecesi'nde yapmamız gerekenler hakkında şunları kaydetti:
"Kadri Gecesi bu ümmetin en kutsal gecesidir. Kur'an-ı Kerim'de de bu konu geçmektedir. Hatta Kadri Gecesi ile ilgili bir süre bulunmaktadır. Kadr süresi dışında başka sürelerde de bu gece ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsus bir gecedir. Diğer ümmetlerde böyle bir geceden daha hayırlı bir gece yoktur. Kur'an-ı Kerim'de kadir gecesi nazil olmuş, kadir gecesi için; Kadir gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır ve bu gecede yapılan ibadetlerde içinde kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetlerden daha hayırlıdır. Kadir gecesi Ramazan ayının içinde gizli olan bir gecedir. Ramazan ayında aranması gereken bu gece için Ramazan ayının son on gününün tekli gecelerinde aramak daha çok dikkate alınmalıdır. Kadir gecesinin bir geceye indirgemek doğru değildir. Kadir gecesine has bir ibadet ve zikir çeşidi bulunmamaktadır. Bu gecede çokça Kur'an okumalı, namaz kılmalı, dua ve zikir etmeliyiz. Bu gecede kötülüklerden ve kötü işlerden bedenen ve tüm uzuvlarımızla kaçınmamız gerekir. Bazı kesimlerde Kadir gecesine özgü rivayet edilmiş olsa da kadir gecesine has bir ibadet şekli yoktur."
Hz. Aişe (ra)'nın "Allah'ım sen affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de affet ve bağışla." diye dua ettiğini dile getiren Akdeniz, bu duanın normal bir dua olduğu görünse de çok kapsamlı bir dua olduğunu ifade ederek şunları kaydetti:
"Dualarda Allah'tan her şeyi istememiz lazım. İnsanlardan bir şey birkaç defa istediğimizde bıkar ve hatta karşısındakinden kırılabilir. Fakat Allah'ın ahlakı tüm bunların üstündedir: Allah'u Teala'ya ne kadar çok elimizi açarsak, dua edersek bizden o kadar razı olur. Allah bize, sizin duanız olmasa ben yalvarıp yakarmanız olmasaydı ben sizi ne edecektim" diye buyurmaktadır. Biz Allah'a muhtaç kullar olarak her zaman ve her yerde Allah'a yalvarmalı ve her şeyimizi ondan istemeliyiz.
Zekât nedir ve kimlere verilir?
Solhan'ın ve bölgenin tanınmış âlimlerinden Molla Abdulsamet Bingöl ise zekât konusunda halkımızın bilgilenmesi için bazı açıklamalarda bulundu.
Zekâtın birçok anlamı olduğunu ve kısaca temizlik ve ziyadeleşme anlamlarına geldiğini dile getiren Bingöl, zekât verilen sınıfları şöyle açıkladı:
"Allah'u Teala tövbe süresi 60. ayette belirtildiği üzere 8 sınıf insana zekat verilir. Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak şu sınıflara verilebilir:
"Fakirler; Fakir, on ihtiyacının üçünü karşılayıp yedi ihtiyacı karşılayamayandır. Miskin (düşkün); on ihtiyacının yedisini karşılayıp üçünü karşılayamayandır. Zekât memurları; zekâtları ve yahut fakirlere toplayan kısımdır. Hali hazırda zekât memurları günümüzde yoktur. Kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlar; küfürden İslam'a dönüş yapan inancı zayıf birinin kalbini İslam'a ısındırılması ve kalbinin İslam'la mutmain olması için verilir. Köleler; efendisi tarafından şu kadar mal karşılığı özgürleştirilecek olan köleye verilebilir. Borçlular; iki taifenin arasını bulmak için borç bulup aralarını bulmak ve yahut kendi nefsi için borç etmiş lakin helal yerde olma şartıyla zekât verilir. (kumar içki zina için borç edene zekat verilmez.) Allah yolunda Cihad edenler; Bu da savaşa gönüllü olarak gidenlerdir. Zengin ve fakir olması durumu değiştirmez. Allah'ın dininin ilanı, Kelimetullah'ın hakim olması için savaşanlara zekat gider. Şöyle bir görüşte vardır kim Allah yolunda çalışırsa hizmet ederse davet ederse bunlardan sayılır. Yolda kalanlar; Yolculuk esnasında yolda kalıp parası bitendir. Zengin bile olsa evine yetişecek kadar temin edilebilir."
Şafiler Hanefileri taklit edebilirler mi?
Şafilerin ne üzerine zekât verdiği ve Hanefi mezhebini takip edip edemedikleri hususunda ise Bingöl, şu ifadeleri kaydetti:
"Şafiler eşya üzerinden değil değer üzerinden zekat verirler. Hanefiler eşya üzerinden de değer üzerinden de verebilirler. İsterlerse Şafiler, Hanefileri taklit edip eşya üzerinden de zekât verebilirler. Zekât hesaplanırken Şafi Mezhebine göre borç düşürülmez borcunda zekâtı verilmesi gerekir. Zekât İslam'ın şartlarından biridir. Kelime-i Şehadetten sonra kimi âlimlere göre zekât önce gelir, namaz sonra gelir. "Çünkü zekât ibadetinde hem kişinin hem de toplumun menfaati vardır." diye görüş ileri sürmüşler. Zekât çok mühim bir ibadettir. Kuran-ı Kerimde birçok yerde namazla birlikte zikredilmiştir. ('Namazınızı ikamet edin, zekâtınızı verin' diye…) Zekât vermemenin cezası da ağırdır. Hem ayetlerde hem de hadislerde buna değinilmiştir. Zekâtını vermeyen bir şahsın ahrette o mal kendisine azap olarak geri döner. Malın hazır olmaması veya vermeyi düşündüğünüz yakın akrabasının hazır olmaması durumu hariç zekât geciktirilmemelidir. Zekât yardımlaşmadır, dayanışmadır, kaynaşmadır, birçok faydası vardır. Bu ibadetle sevgi muhabbet daha da artar. Zekât verilmediğinde açlıktan ölenler olabilir, mağduriyet yaşayanlar olabilir. Bunların yaşanmaması için bu ibadete önem verilmelidir."(Behçet Aslan-İLKHA)