El-Muzill: Herhangi bir konuda yetki ve söz sahibi kişilerin bu durumlarını yitirmeleri ve itibarlarını tamamen kaybederek haysiyetsiz duruma düşmeleri Allah'ın El Müzill isminin tecellisidir.
Bu isim asıl âhirette tecellî edecektir. O gün zillet içinde bırakılanlar artık telâfîsi mümkün olmayan bir perişanlığa mahkûm olacaklardır. Kâfirlerin, nankörlerin ve mücrimlerin seçtikleri yol budur. Kurtuluş sadece iman ve teslimiyet ile mümkündür.
Muzill: Zillete düşüren, hor ve hakir eden. “Bundan böyle yeryüzünde (size tanınmış bir süre olarak) dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten Allah, inkâr edenleri hor ve hakir kılandır.” (Tevbe, 2)
Hor ve hakir edilme, Allah'ın inkârcılara tattırdığı dünya azabının bir parçasıdır. Tüm hayatlarını başkalarına gösteriş yapmak, onlardan takdir toplamak için sürdüren inkârcılar için “hor ve hakir kılınma”, son derece büyük bir azaptır. Allah (c.c), Kur'an'da dünyada verilen bu azabın özelliğini şöyle bildirir:
“Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece azap onlara hiç farkında olmadıkları bir yerden gelip çattı. Artık Allah, onlara dünya hayatında ‘horluğu ve aşağılanmayı' tattırdı. Eğer bilmiş olsalardı, âhiretin azâbı gerçekten daha büyüktür.” (Zümer, 25-26)
İşte Allah (c.c), bu hor ve hakir kılıcı sıfatını müminlerin ve özellikle de peygamberinin eliyle gösterir. Bu gerçeğe, yani müminleri inkârcılara musallat kılıp da onların hakir kılınmasına Kur'an'ı Kerim'de şöyle işaret edilmektedir:
“Onlarla savaşın ki, Allah, onları sizin ellerinizle azaplandırsın, hor ve hakir kılsın ve onlara karşı size zafer versin, müminler topluluğunun göğsünü şifâya kavuştursun. Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 14-15)
Kur'an'da bize bildirildiğine göre, Allah'ın peygamberi Süleyman aleyhisselam, kendi iktidarında inkârcılara korku salmış, onları hor ve aşağılık kılma konusunda hiç taviz vermemiştir. Nitekim o, inkârcı “Sebe” kavmine yolladığı mesajda şöyle demişti:
“Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları oradan horlanmış, aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.” (Neml, 37)
Ayrıca Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde, ahirette inkârcılara alçaltıcı bir azap olduğu haber verilmektedir. Bu, onların dünya hayatındaki kibir ve büyüklenmelerine karşılık Allah'ın takdir ettiği bir cezadır. Çünkü dünya hayatında kâfirin en büyük hedefi, başka insanların kendisini takdir etmeleridir. Bu nedenle hayatını, kendisine övgü toplamakla geçirir. Allah da cehennemdeki azaplarını bunun üzerine kurmuştur. Cehennemde müstekbirler, inkârcılar korkunç şekilde rezil olur, en büyük yıkımı ise insanların karşısında küçük düşüp aşağılanınca yaşarlar.
“İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) ‘Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi, zevklerinizi tüketip yok ettiniz, onlarla yaşayıp zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz ve fâsıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız.” (Ahkaf, 20)
Allah'ın, inkârcılar için cehennemde hazırladığı horlanma ve aşağılanma cezası, bir başkadır ve bin bir çeşidi vardır. Cehennemdeki bu aşağılanmanın inkârcıların ruhunda yarattığı küçülmüşlük, fiziklerine de yansır, yüzlerini bir zillet kaplar:
“Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yoktur. Yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada ebediyen kalacaklardır.” (Yunus, 27)