Tükenme, yok olma fobisi, insan psikolojisinin bir gerçeği olduğu gibi büyük devletler ve medeniyetlerin de yüz yüze kaldığı bir fobidir.
Batı, herhâlde kendisinden önceki bütün medeniyetlerden daha çok bu fobiye kapılmıştır.
Batı, komünizm karşısında sarsılmış ama çok geçmeden “komünizmle mücadele”nin pek de büyük yatırımlar gerektirmediğini görmüştür.
Batı, bugün sosyalizmi tamamen terk eden Rusya'dan yana bazı endişeler taşıyor ama Çarlık döneminde Deli Petro ile başlayan süreçle devşirdiği gibi bir kez daha devşirebileceğine, içinde eritebileceğine inanıyor.
Batı, sosyalizmi terk etmek yerine kendi kültürü ile bütünleştirerek reforme eden Çin'den yana endişeler taşıyor ama bu endişe kendisini Batı sokaklarında hissettirecek bir fobiye dönüşmüyor. Zira Çin, Batı'yı etkileyecek, Batı insanını Çinlileştirecek zengin bir alt yapıya sahip görünmüyor.
Batı, tükenme, yok olma korkusunu en çok İslam'la ilgili hissediyor. Batı, İslam'ın insanı ihyasını (dünyadaki manevi dirilişini) kendi açısından ölüm gibi algılıyor ve onu hissettikçe fobik davranışlar gösteriyor. Batı'nın haber ajanslarında her gün İslam karşıtı en az bir haber yayımlanıyor.
Batı'nın bu hâli, eksik bir adlandırmayla İslamofobi (İslam korkusu) olarak adlandırılıyor. İslamofobi, Batı'nın fobik davranışları açısından sadece bir sonuçtur. Batı, ölüm kaygısı yaşıyor, tükenme fobisi içinde bulunuyor. Bu fobi, onun İslam'la ilgili tutumlarının arkasındaki etkeni oluşturuyor.
Batı, bu fobinin etkisiyle, İslam'a karşı İslam dünyası içinde ve Batı'da olmak üzere birbirini tamamlayan programlar yürütüyor.
Bu programların önemlilerinden birini ise değişik sebeplerle inceleyemediğimiz ve üzerinde yeterince konuşmadığımız zevkperizm teşkil ediyor.
Zevkçilikten yararlanma, Batı'nın İslam'a karşı ilk tecrübesi değildir. Henüz Haçlı Seferleri sırasında kalelerde karşı cinse alıştırılan gençler üzerinden Müslümanlar hakkında istihbarat toplama ve Müslüman gençleri Hıristiyanlığa özendirme ile ilgili vakalar tespit edilmiştir.
Buna karşı Müslüman önderler, Sufiler üzerinden istihbarat toplama ve Haçlıları İslam'a özendirme çabası içinde olmuşlardır.
Bir taraf, nefsin azdırılmasından yararlanmış; diğer taraf nefis terbiyesinden istifade etmiştir.
Günümüzde ise Batı, bunu çok ileri bir boyuta ulaştırmış, buna karşılık Müslümanların çabaları sistematik olmaktan uzaklaşmıştır.
Batı, özel mekânlarından sokaklara taşan zevkçiliği hem ekonomik bir sektör hâline getirmiş hem de İslam'a karşı etkili bir silaha dönüştürmüştür.
Batı, “akıl çağı” olarak başladığı medeniyet yolculuğunu “zevk çağı” ile sürdürmektedir.
Batı'nın bu sahadaki en büyük avantajı, zevk satıcılığını geçim kaynağı hâline getiren bir insan unsurunun her zaman varlığıdır.
Batı, kendi zevkçilik sektörü ile birlikte bu düşük insan unsurunu da harekete geçirerek sınır tanımaz bir şekilde İslam dünyasına yönelik zevkçilik ihracatı yapmaktadır.
Programı yürütenler, Batı gençliği ile ilgili tecrübeye bakarak zevki Batı ölçüsünde keşfeden birinin asla inancın ağırlığına katlanamayacağıdır. Başka bir ifade ile o ölçüde beşerleşenin, hayvanî yanına yönelenin bir daha manevi yüceliği, kendinde insanî değerler doruğuna çıkma mecali bulamayacağını düşünmüş olmalılar. Arap İslam âlemindeki kadim zevkçilik eğilimi de onlara saha ve cesaret vermektedir.
Sorunlar görmezlikten gelindikçe derinleşir. Müslümanlar, bu “zevk çağı”nda Müslüman olmanın gereklilikleri üzerinde kafa yormak durumundalar.