Başlığa bakıp da zindana girmeyi tasvip ettiğimiz düşüncesi hâsıl olmasın.
Biz zindana da zindana girmeye de karşıyız!
Zindanları kendi hegemonyalarını ve saltanatlarını sürdürmek için inşa eden, korku imparatorlukları oluşturmaya çalışan ve yeryüzünde ilahlık taslayan çağdaş müstekbirlere de karşıyız!
Ama ille de girilecekse zindana, atılacaksa zindana bir anlamı olmalı,
Bir farkı olmalı,
Bir farkındalık yaratılmalı,
Bir getirisi olmalı insanlık adına,
Bir değeri olmalıdır.
Evet!
Zindana girenler vardır.
Katildir, hırsızdır.
Küçük bir kız çocuğuna yapılan ahlaksız bir saldırıdır!
Ya da namus ehli bir insana bulaşmış bir sapık..!
Bir de zindana girenler vardır ki bunların zindana girişleri çok farklıdır;
Büyük düşünenler, büyük dava adamları ve kendilerini insanlığın kurtuluşu için adayanlar, hayata farklı girdikleri gibi zindanlara da farklı bir şekilde girmişlerdir.
Zindana girme neden ve biçimleri çok farklıdır;
Tıpkı Yusuf (a.s) gibi.
Tıpkı zindanları medreseye çeviren Saidler gibi…
Evet! Onlar toplumun ve tüm insanlığın kurtuluşu için zindana gözünü kırpmadan yürüyenlerdir.
Onların zindana girişleri renkli ve anlamlıdır.
Onlar zindana güzellik, yaşama bereket katar.
Onlar zindanlarda da olsalar gerçek dostluklar ile güç kazananlardır.
Gerçek düşmanlarını ve düşmanlıklarını ise yenenlerdir.
Belki gerçek zindan dostları, dostluklarıyla düşmanlarını öldürmeden diriltenlerdir.
Ve onlar için gerçek keşif eylemi, yeni bir mekan bulmakla değil, yeni bir gözle var olan mekana güzellik katmakla alakalıdır.
Ve onlarla Zindanlar gülistana dönmüş, birer Medrese-i Yusufiye oluvermişlerdir.