Zinnureyn (İki Nur Sahibi) Hz. Osman (radiyallahu anh)

Haya ve merhametin de yıldızları vardır. Gökyüzünün enginlerinde tüm ihtişamıyla parlayan bu yıldızlardan aynı zamanda cömertlik ve güzel ahlakıyla şule şule karanlıkları aydınlatan “İki Nur Sahibi”, Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in dam

Kimdir?

Haya ve merhametin de yıldızları vardır. Gökyüzünün enginlerinde tüm ihtişamıyla parlayan bu yıldızlardan aynı zamanda cömertlik ve güzel ahlakıyla şule şule karanlıkları aydınlatan “İki Nur Sahibi”, Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in damadı Hz. Osman’dan bahsedeceğiz.

Miladi 577 yılında Taif’te doğdu. Fil olayından 6 yıl sonra dünyaya geldi. Mekke’de yaşayıp ticaretle uğraştı. Ümeyye oğulları kabilesine mensup olup nesebi Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem ile dördüncü atası Abdimenaf’ta birleşir. Ümeyye oğulları Kureyş’in bir koludur.

Hz. Osman orta boylu, güzel yüzlü, beyaz tenliydi. Sakalı sık ve uzun, omuzları geniş, bacakları kalındı. Saçları dalgalı ve biraz da döküktü. Sakalına sarı kına yakardı.

Babası Affan, Mekke’nin önde gelenlerinden olup tüccardı. Annesi Erva binti Kureyz ve anneannesi Ümmü’l Hakim Beyza binti Abdulmuttalip aynı zamanda Müslüman oldular. Anneannesi, Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in halasıdır.

Ebu Abdullah künyeli Hz. Osman da birden fazla evlilik yapanlardandı. Bu hanımlarından 11 oğlu, 7 kızı doğdu. Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in kızlarından önce Rukiye sonra Ümmü Gülsüm’le evlendi.

Hidayeti ve Hayatı:

İlk Müslüman ve ilk muhacirlerden olan Hz. Osman, Hz. Ebu Bekir’in davetiyle İslam’a girdi. Fıtratı tevhidi kabullenmeye uygundu. Henüz Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in yeni davete başladığı ve Hz. Ebu Bekir’in de Müslüman olduğu bu dönemde Müslüman olması hakkında İbni Hacer’in İsabe’sinde geçen şu olay anlatılır: “Bir gün teyzesi Sude binti Kureyz’i ziyaret eder. Bu kadın kehanetlerle uğraşırdı. Resulullah’ın Peygamberliğinin yakın olduğuna dair sözler söyledi. Bu sözler aklında yer almışken Hz. Ebu Bekir ile karşılaştı. Hz. Ebu Bekir’in sorması üzerine duyduklarını anlattı. Hz. Ebu Bekir ona dedi ki: “Ey Osman! Sen uyanık ve kararlı bir insansın. Hak ile batılı ayırt edebilirsin. Kavminin tapındığı bu putlar işitmeyen, görmeyen, konuşmayan, faydası ve zararı olmayan taşlar değiller mi?” Hz. Osman da “Vallahi öyledirler.” dedi. Hz. Ebu Bekir devam etti: “Vallahi teyzen doğru söylüyor. İşte Muhammed b. Abdullah! Allah onu tüm insanlara peygamber olarak gönderdi. Gelip konuşmak ve sözlerini dinlemek ister misin?” “Evet!” dedi. Hz. Osman. Resulullah’ın yanına gittiklerinde Hz. Ebu Bekir kulağına bir şeyler fısıldadı. Resulullah, Hz. Osman’ın yanına oturup “Ey Osman!” dedi. “Allah’ın seni cennetine davetine icabet et! Şüphesiz ben sana ve tüm insanlara gönderilen bir peygamberim.”. Hz. Osman diyor ki “Sözlerini duyar duymaz Müslüman oldum. Allah’tan başka ilah olmadığına, ortağı olmaksızın bir olduğuna, Muhammed’in de Allah’ın kulu ve Resulü olduğuna şehadet getirdim.”

İbni Sad’ın Tabakat’ında geçtiği üzere iman edenlerin kervanına katılır katılmaz amcası Hakem b. Ebi’l-As onu yakalayıp bağladı. Hakaretlerle beraber bir yandan döverken bir yandan da tehditler savuruyordu. “Atalarımızın dinini bırakıp yeni çıkmış dine mi tabi oluyorsun? Vallahi, girdiğin bu dini terk etmeden seni çözmeyeceğiz.” Buna karşı Hz. Osman onlara şu cevabı veriyordu: “Vallahi asla terk etmem ve ayrılmam.” Amcası onun bu kararlılığını görünce ellerini çözüp bırakmak zorunda kaldı.

Hz. Osman’ın Müslüman olması Ümeyye oğulları (Emeviler) arasında bomba tesiri yapmıştı. Düşmanca davranmalarının başka bir sebebi daha vardı. Zira bu iddiayla Mekke yönetimi kendilerinde değil Beni Haşim’e geçmiş demekti. Dolayısıyla Hz. Osman’ın rakipleri tarafında yer alması akrabalarını endişelendiriyordu. Bu endişe cahili bir bakış açısı ve sığ düşünce olsa da tarihi kökeni olan bir iddiaydı. Her şeye rağmen Hz. Osman Yüce Allah’ın dininde sebat edip Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in hep yanında yer aldı.

Hilafete Kadar Olan Hayatı:

Mekke sürecinde de hep Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in yanında yer aldı. Hatta ilk vahiy katiplerinden biri olması sebebiyle Kur’an’ı yazanlardan da biridir.

Habeşistan’a giden ilk muhacir kafilesinde eşiyle beraber bulundu. Eşi, Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in kızı Rukiyye idi. Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, onlardan uzun bir müddet sonra haber aldı. Denildiğine göre hanımı eşeğe bindirilmiş haldeymiş. “Allah onlarla olsun. Şüphesiz Osman, Lut (aleyhisselam)’dan sonra ailesiyle birlikte ilk hicret eden kişidir.” dedi.

Habeşistan’a ailesiyle iki defa da hicret ettikten sonra Mekke’ye dönmüş ve Medine’ye hicret etmişti. Ensari kardeşi Evs b. Sabit’in yanına yerleşti. Muhacirlerden de Abdurrahman bin Avf ile kardeş kılındı. Kaynaklarda geçtiğine göre Bedir hariç tüm savaşlarda bulundu. Hanımı Rukiye’nin hastalığından dolayı Bedir savaşına katılmamıştı. Zaten Hz. Rukiye, Bedir akabinde Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem Medine’ye girdiğinde vefat etti.

Hudeybiye anlaşmasında Mekke’ye diplomatik elçi olarak gönderilmişti. Kabe’yi tavaf teklifini ‘Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem tavaf etmeden yapmayacağını’ söyleyerek red etmişti.

Kureyş müşriklerinin onu alıkoyması üzerine “Rıdvan Biatı” diye bilinen biat gerçekleşti. Hazırdaki herkes biat ederken Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, bir elini diğer eliyle birleştirerek “Bu da Osman içindir.” demişti. Bu olay, Kureyş müşriklerinin Hudeybiye anlaşmasını imzalamasında etkili oldu.

Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, Zatur-Rika ve Gatafan gazvelerinde, onu yerine Medine’de vekil bırakmıştı.

Medine’de Müslümanların su ihtiyacı ortaya çıktığı dönemde Rume kuyusunu satın alıp Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e bağışlamıştı.

Tebük seferinde ise yoklukla mücadele edilen bir süreçte ordunun üçte birini, yular ve bağlarına kadar donatmıştı. Mescid-i Nebevi’nin genişletilme çalışmalarında da Mescid’in çevresindeki evleri satın alarak Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’e infak etmişti.

Medine döneminde Hz. Osman’ın en dikkat çekici özelliği İslam’a hizmet etmek için malını/servetini cömertçe harcamasıydı. Allah yolunda mal ile cihadda yaptıkları, onu yücelten özelliklerdendi.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde de yanlarında durmuş, Şura’larında yer almış, fetihler hakkında görüşler serdetmiş ve katiplik işlerinde bulunmuştu.

Halife Olması:

Aşere-i mübeşşereden oluşan altı kişilik heyetten Hz. Osman, hicri 23. yılın sonunda “Üçüncü Halife” olarak seçildi. Minberine çıkıp bir hutbe okudu. Ahireti tavsiye etti.

İlk altı yılı (H. 24-29) gayet iyi geçti. İkinci 6 yılda ise yönetimde yapılan değişikliklerden dolayı iç huzursuzluklar meydana geldi. Devletin işleri fitne ve fesat ile yürümeye başladı. Bu da Hz. Osman’ın şehadetiyle neticelendi. Dolayısıyla içte ve dışta kendi devrinde gelişen bazı icraatları şunlardı:

1-Fetihlerin tamamlanması: İran, Azerbaycan, Ermenistan, Afrika.

2-Deniz gücü oluşturma ve deniz fetihleri: Kıbrıs, Malta, Girit, Rodos, Suriye ve Mısır sahilleri.

3-Kur’an-ı Kerim’in çoğaltılması: Zeyd b. Sabit nezaretinde.

4-Mescid-i Haram’ın ve Mescid-i Nebevi’nin genişletilmesi

Hz. Osman ’a Yöneltilen Eleştiriler:

Bu dönemde ortaya çıkan fitne ve fesadın sosyal, siyasal, idari ve iktisadi sebeplerinin olduğu muhakkaktı. Bu sebeplerin ortaya çıkmaması ve kontrol edilebilir bir ekonomik refahın sürdürülebilmesi, zaafiyetlerin topluma sinmemesi için yönetici olan halifenin kuvvet, kudret ve dirayet sahibi olması gerekmekteydi. Hz. Osman’ın hilafetinin ikinci yarısında özellikle sonlarına doğru bu özelliklerin kaybolduğuna dair oluşan muhalefet, birçok sebebe dayanıyordu. Bu iddialar valilerle ilgili politikaları, akrabalarına meylinin fazla olması, Ebu Zer-i Ğıfari’nin Rebeze’ye sürülmesi ve Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in mühür olarak kullandığı yüzüğünün kaybedilmesi gibi meselelerdir.

Gerek bu noktada gerek Hz. Ali dönemindeki gelişmelerde bilinmesi gereken yaklaşım şu olmalıdır: Sahabe döneminin en hayırlı çağ ve hayırlı nesil olduğu unutulmamalıdır. Tevbe Suresi 100. ayet ve Buhari ile Müslim’de Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in övgüsüne mazhar oldukları bilinmelidir. Sahabeler arasındaki olayları depreştirmek Ehl-i Sünnet’in itikadi prensibi değildir. Bu meselelerde susmayı tercih etmek daha hayırlıdır. Bu konularda yalan ve tahrifat çok olduğundan tahkik ve tespit, yanı sıra doğru ve gerçeği aramak lazımdır. Olayları rivayet eden ravilere de dikkat edip hüsn-ü niyet takınanlara bakılmalıdır. Zira sahabeler birbirlerini hep hayırla yad etmişlerdir. Buna rağmen Ehl-i Sünnet’e göre Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hariç hiç kimse büyük ve küçük günahtan beri değildir. Fakat içtihatlarında sudur eden hataları silecek veya kefaret olabilecek amelleri, cihadları ve ibadetlerini hiç kimse inkâr edemez. Dolayısıyla İslam için yaptıkları öncülük, sadır olan gelişmelere karşı hüsn-ü niyet ve anlayışı her Müslüman taşımalıdır.

Vefatı:

Hz. Osman’ın evi asiler tarafından kuşatıldı. İsyancılar içeri girip Hz. Osman’ı öldürünceye kadar vurdular. Hz. Osman hemen orada ruhunu teslim etti. Kanı, okuduğu Kur’an’ın üzerine döküldü. (H. 18 Zilhicce 35/M.17 Haziran 656)

Ölüme giderken dahi Müslümanların kanının kendisinden dolayı akmaması için olağanüstü çaba göstermesine rağmen, ondan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bu sebeple Hz. Osman şehid edilmesi olayı tarihe El-Fitnetü’l-Kübra (Büyük Fitne) olarak geçti.

Fazileti:

*Yaratılışı itibariyle doğru, dürüst, yumuşak huylu ve iffetli biriydi.

*Merhamet ve şefkat sahibi olup cahiliye devrinde dahi içki içmemişti.

*Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “Her Peygamberin bir refiki vardır. Benim de cennetteki refikim Osman’dır.” buyurmuştu.

*Mekkelilerin haya ettiği Hz. Osman için Rume kuyusunu satın alıp Müslümanlara bağışlaması ve Tebük seferinde orduyu donatmasına dair Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem “Bugünden sonra İbni Affan’a, her ne yaparsa zarar vermeyecektir.” sözü iltifatların en büyüğüydü.

*Böyle bir kişiliği Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem iki kızını vererek “İki nur sahibi/Zinnureyn” diye taltif etti.

*Aşere-i Mübeşşere’den olan Hz. Osman, mütevazi olduğu kadar cesur ve mütevekkildi.

*Hz. Ebu Bekir’in, Hz. Ömer’i yerine atamasıyla ilgili vasiyetini yazan oydu. Hicri takvimin yıl başlangıcının Muharrem ayı olması teklifi de onundu.

*Kur’an hafızı olan Hz. Osman, feraiz ilmini çok iyi bilendi.

Kaynakça:
*el-İsabe, İbn-i Hacer Askalanî, Sağlam yayınevi, 2011
*İslam Tarihi, M. Asım Köksal, Şamil Yayınevi, 3. Cilt, 1989
*https://islamansiklopedisi.org.tr/osman

Mehmet Ali Gönül

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?