TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, TÜİK’in 31 Ocak 2018 günü yayımladığı dış ticaret verilerinde tarımla ilgili istatistikleri değerlendirdi.
Atalık, gıda maddeleri ticaretinin yüzleri güldürdüğünü ancak, gıdayı üretmeye esas tarımsal hammadde ticaretinde ise durumun çok kötü olduğunu ifade etti.
"Tahıl üretmek yerine ithalata yönelince, haliyle sap ve saman eksikliği oluyor"
Atalık, "Milli tarımın söz konusu edildiği 2017 yılında Türkiye kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldı. Tarım arazilerinin yarıdan fazlasında tahıl, onun içinde de en yaygın buğday ekiliyor. Buğday ithalatının 2016 yılında 4,2 milyon tondan, 2017 yılında 5 milyon tona, bu ithalat için ödenen miktar da 2,7 milyar TL’den 3,8 milyar TL’ye yükseldi. Tahıl üretmek yerine ithalata yönelince, haliyle sap ve saman eksikliği oluyor. Tarihimizde 2012 yılında başlayan saman ithalatı, 2013 yılında zirve yapmış ve son bulmuştu. Ancak, ithalat 2017 yılında yeniden başladığı, bu üç yıl için sırasıyla saman ithalatına 1,1 milyon TL, 25,5 milyon TL ve 14,2 milyon TL olmak üzere toplam 40,8 milyon lira ödeme yapıldı." dedi.
"Artık net bir ithalatçı ülke olduğumuz ortaya çıktı"
Tarımsal hammadde ithalatının, ihracatın 6,4 katına çıktığını; ihracatın 61 milyar lira, ithalatın 44,7 milyar lira, kazancın ise 16,3 milyar lira olduğunu belirten Atalık, "İhracatımız 3,4 milyar lira olurken, ithalatımız 21,8 milyar lira, açığımız ise 18,4 milyar oldu. Her iki kalemin toplamından oluşan tarım ürünleri dış ticaretimiz ise 2,1 milyar lira açık vermiş oldu. 2016 yılında dış ticaretimiz 4,2 milyar TL fazla vermişti. Tarımın ana vatanı olmamıza rağmen, gerek insan gerekse hayvan beslenmesinde önemli yer tutan mısırda ithalatımız 2016 yılında 536 bin tondan 2017 yılında 2,1 milyon tona, ithalata ödediğimiz miktar da 383,7 milyon TL’den 1,6 milyar liraya yükseldi. Yağlı tohum ithalatının 2016 yılında 3,3 milyon tondan, 2017 yılında 3,4 milyon tona, ödenen miktar da 4,9 Milyar liradan 6,3 milyar liraya yükseldiği, 1980’li yılların sonlarında dünyanın en önemli kuru baklagil üreticisi ve ihracatçısı iken, 2008 yılından itibaren artık net bir ithalatçı ülke olduğumuz ortaya çıktı. Kuru baklagil ithalatının 2016 yılında 467 bin tondan, 2017 yılında 571 bin tona, ödenen miktar da 1,2 milyar liradan, 1,6 milyar liraya yükseldi." bilgilerini verdi.
Türkiye'nin önemli bir tekstil ülkesi olmasına rağmen, pamukta da dışa bağımlılığının artarak devam ettiğini belirten Atalık, pamuk ithalatının 2016 yılında 821 bin tondan, 2017 yılında 914 bin tona, ödenen miktar da 3,7 milyar TL’den, 6,1 milyar TL’ye yükseldiğini ifade eti.
"Sebze tohumunda hala yüzde 40’lık bir açığımız var"
Tohum üretiminde çok hızlı bir yükseliş olduğunu söyleyen Atalık, şunları kaydetti: "2003 yılında 184 bin ton olan tohum üretimimiz 2015 yılında 900 bin tona ulaştı. Diğer ürünlerde kendimize yeterliliği hemen hemen yakalamış olsak da sebze tohumunda hala yüzde 40’lık bir açığımız var. Sebze tohumu dış ticaretinde fazla veriyoruz; 2017 yılında bin 497 ton olan ihracatımıza karşın, ithalatımız 916 ton oldu. Sonuçta 581 ton fazla verdik. Ancak, konu ödenen parasal değer kısmına gelince işin tersine döndüğünü görüyoruz. İhracattan 69,9 milyon lira kazanırken, ithalata 350,2 milyon lira ödedik.
"Yerel tohumlar biyolojik çeşitliliğimizin temeli olup muhafazası ve üretiminin yaygınlaştırılması desteklenmelidir"
Atalık, "Hayvancılık sektörünün de 2017 yılında bitkisel üretim sektöründen pek bir farkı olmadığı görüldü. Sığır ithalatının 2016 yılında 494 bin baş iken, 2017 yılında 896 bin başa, ödenen miktar da 1,7 milyar liradan, 4 milyar liraya yükseldiği, aynı dönemler için koyun ithalatının 5 bin baştan 281 bin başa, ödenen miktar da 2,1 milyon liradan, 137,7 milyon liraya yükseldi. Tarımsal üretim maliyetinin düşürülmesi için büyük bölümü ithalata dayalı girdilerin ciddi anlamda desteklenmesi gerekmektedir. Yerel tohumlar biyolojik çeşitliliğimizin temeli olup muhafazası ve üretiminin yaygınlaştırılması desteklenmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
"Yapılan ithalata rağmen gıda fiyatları yükselmeye devam etmektedir"
Atalık, şu ifadeleri kullandı: "Çiftçiye 2017 yılında toplam 12,7 milyar TL destekleme ödemesi yapıldı. Oysa aynı dönemde tarım ürünleri ithalatına 66,6 milyar TL ödendi. Kaynaklar çiftçimizin üretmesi için değil, ithalat için kullanıldı. Yapılan her bir ithalatın ülkemizdeki tarımsal üretimi bitirdiği artık görülmelidir. Son 15 yılda çiftçi bir Belçika yüzölçümüne eş değer, 29 milyon dekar tarım arazisini ekmekten vazgeçmiştir. Yapılan ithalata rağmen gıda fiyatları yükselmeye devam etmektedir.
"Her bir metrekare tarım arazisine ve meraya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var"
Üretimi canlandıracak sulama ve arazi toplulaştırma gibi alt yapı yatırımları çok hızlı bir şekilde tamamlanmalıdır. Meralar, ovalar ve tarım arazilerinin tarım dışı amaçlı kullanılmasının önüne geçilmelidir. Artan nüfusumuz ve iklim değişikliği karşısında her bir metrekare tarım arazisine ve meraya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye’nin tarımsal üretimde ithalat batağından kurtulması için tüm üreticilerini kooperatif çatı altında toplaması, üretim planlaması, ürün kalitesi ve güvenilirliği konularında devletin kooperatiflerle iş birliği içinde olması, desteklerin bu yapılar üzerinden dağıtılması sağlanmalıdır.
AB bütçesinin yüzde 45’ini tarımsal desteklere ayırırken, ülkemizde bu oran %2,5’i geçmemektedir. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu hükümlerine göre tarımsal desteklemelere verilmesi gereken miktar 2017 yılı için 30,4 milyar TL olması gerekirken, üreticiye maalesef 12,7 milyar TL destek verilmiştir. Kaynaklar ithalat için değil, üretim için kullanılmalıdır.
"Çiftçi tüccarın eline mahkum edilmemeli"
Önemli bir diğer konu da verilen desteklerin üretime ve kaliteye yansımasının takip edilmeyişidir. Bu konu ciddiyetle ele alınmalıdır. Çiftçinin en büyük sorunlarının başında pazarlama kanallarında yaşadığı tıkanıklıklar gelmektedir. Çiftçi tüccarın eline mahkum edilmemeli, üretici ile tüketici arasındaki aracıları azaltacak bir oluşuma gidilmelidir. Bunun da en güzel yolu kooperatiflerdir.
Tarıma gereken önem verilerek sektör canlandırılmalı, tarım eğitimi almış mesleklerin istihdamı konusunda elverişli ortam sağlanmalıdır. Yapılan ithalatların eğitimli gençlerimizin istihdam sahalarını yok ettiğinin ve gençlerimizi işsizliğe mahkum ettiğinin bilincine varılmalıdır.” (İLKHA)