Diyalektik ya da zıtların birlikteliği… Gerçekliğin içindeki çelişkileri ve zıtlıkları aşmayı amaç edinen akıl yürütme yöntemi…
Bu memleket üzerine hesabı olan zıt güçler de, zaman zaman bahse konu diyalektiğe uygun ortaklıklar kurar. Bu ortaklık, öküzün ölmesiyle son bulur. Bunun üzerine ortaklar eski defterleri karıştırır ve birbirlerine olmadık hakaretler eder.
Ta ki, öküz çiftliğinin sahibi, oyun kurucu “Big Brother” devreye girene kadar… O devreye girince, her birini denetim ve gözetimi altında bulundurduğu küresel sistemine farklı referanslarla entegre edip akredite ettiği bu ortaklara, birbirleri ile ortaklık kurmak zorunda olduklarını aba altından beysbol, pardon sopa göstererek hatırlatır.
Peki, bu zıt ortakların birbiri ile sürtüşmesi esnasında zarar verdikleri mazlum ve garibanlar?
Olsun canım, bakkal dükkânı değil bu, koskoca devlet idaresi… Her yerde olur böyle vakalar… Dedik ya, boru değil devlet yönetimi! Kandil’le doğrudan görüşmeler yapılıyormuş… Hadi hayırlısı..!
Sahi, şu inler, bebek katilleri, alçak bölücüler… Hepsi orda değil miydi?
Dedik ya, elinde sopa olan “abi” öyle istiyor. Hesabına gelirse…
Baksana, “Cardone” epey bi kızmış, öttükçe ötüyor. Çok kızdırmamak gerekiyor.
Ne bileyim, “kripto mripto, our boys, tank, Sincan, rot, balans, kıble, hortum, falan fistan…” Erbakan’ın başına gelenler… Değil mi azizim, akıllı olmak lazım akıllı(!)
“Abi”nin lutfettiği yeni öküz ve yeni bir ortaklık… Neden olmasın? Sanki başka çaremiz mi var?
Benden hatırlatması, bu seferki kazada hava yastıkları açılmayabilir… Anlayana…
Bugünlerde affediciliğimiz üzerimizde…”Pensilvanya Sakini” ile de yeni bir ortaklık girişimine başlayacağız. Alah Allah, n’oluyor böyle yav?
Peki, “Devlet içinde devlet, çizmeyi aştılar, sıkıysa gelip beni alsınlar…” yollu ve dahi Önder şutlu köprüleri atma ve rest çekme salvoları… Ya da diğer cenahtan yapılan, “Kasımpaşalı da kimmiş, şişkin egolu kibir abideleri, kurumsallaşmış münafıklık ve Dırar Mescidi…”muhteviyatlı yenilir yutulur olmayan zehir zemberek açıklamalar?
Hallederiz dedik ya! Hem illa ki bir fırsat çıkar. Ne bileyim, taziye maziye vesaire...
Bu millet taziye zamanı düşmanlıklarını da bir kenara bırakmaz mı?
Evet evet öyle tabi… Açarsın en üst koldan birkaç telefon… Karşılıklı yıkama ve yağlamalar…1 Milyon tirajlı(!) gazetelere de verdin mi tam sayfa “Taziyelere teşekkür ilanı”…Olmuştur bu iş!
Peki, şu Mustafa mıdır mustazaf mıdır, ya bunlar bizi deşifre ederse?
Kolay değil öyle! Ama sizinkilerden biri bunların örtülü bir kızını önce resmen hapsetmiş sonra da dövdürtmüş… Gizleyememiş de beceriksiz! Basına düştü artık…
Peki, ne olacak?
Bakacaz bir çaresine… Daha önce haberimiz yok, deyip sıyrıldık işin içinden. Ama şimdi mecburen müfettiş görevlendirdik, o da basın için.
Bir şey daha vardı…
Söyle söyle!
Adana’daki şu bizim şakir… pardon yargıçlar yani, bunların olmayan suçlarına yine iki asırlık cezalar vermişler. Eh, madem yeni bir ortaklık kuruyoruz, o halde bu dosyaları incelemeye almazsınız herhalde. Hani HSYK falan filan…
Onu da hallederiz, yargı bağımsızdır, der; çıkarız işin içinden…
Ya sizi soruşturmaya kalkan savcılara görevden el çektirdiğinizi hatta şu aramızdaki tatsız müsteşar krizinde kanun bile değiştirdiğinizi size hatırlatırlarsa?
O zaman üç maymunları oynamaya devam…
Son bir şey… Bunlar çok inatçı, bu işin peşini bırakmazlar. Olmayacak dualara “Âmin” dediğimizi, bedelini ise halkın ödemek zorunda kaldığını yüksek sesle dile getirirlerse?
Eh, o zaman da sizin taktiği kullanırız!
Nasıl yani?
Ergenekoncu, domuz bağcı, Müslüman katilleri nakaratına devam…
Hay aklınla bin yaşa!
Hadi o zaman!
Ne?
Hep beraber şarkımızı söyleyelim:
Aynı yoldan gelmişiz biz,
Aynı sudan içmişiz biz…