“Sizinle savaşıp vuruşanlarla Allah yolunda siz de savaşın, vuruşun, fakat haddi aşmayın, zulmetmeyin. Şüphe yok ki Allah, haddini aşanları(saldırganları) ve zulmedenleri sevmez. (Bakara Süresi 190)
Cihadın Ümmet için en ehem olduğu dönemlerde cihadın “tartışılır yönü”nü konuşmamız ne kadar acıklı bir durum. Şu an dünyanın birçok yerinde Müslüman kanı akıtılıyor, İslam beldeleri tarumar ediliyor. Müslüman memleketleri maalesef resmen can çekişiyor. Zalim israil’in Filistin ve Gazze saldırıları tam bir vahşeti andırıyor. İşte tam da bu hengâmede, tam da bu dönemde barış dini İslam’ın, selamet uğruna pratize edilmesi gereken cihad ibadetini, farklı sebepler ve nedenlerle tartışılır bir hal aldığından, telaffuz edemez hale geldik. Maalesef Cihad denince akla çocuk ve kadın ölümleri, kafa koparılmaları, susuzluk ve açlıktan kadın-çocuk-yaşlı ölümleri akla gelir oldu.
Sonda söylemek istediklerimi başta söyleyeyim ki, Allah dininin böyle bir cihad emri yoktur. Yüce diminiz İslam’ın böyle bir vahşet ve dehşet yöntemi olmamıştır. Hangi çağ ve asırda olmuşsa da, bunun adı cihad değil tuğyan olmuştur, bunun adı beğiy olmuştur, bunun adı zulüm olmuştur. Hiç kimse İslam’ın mukaddesatlarına saldırıyı meşrulaştıracak hareket ve eylemlerini cihad kisvesi altında ve tecvitli ayetler eşliğinde bize normalmiş gibi algılatamaz ve bu gayri İslami ölüm ve öldürmeleri doğru bulmamızı sağlayamaz. Silah gölgesinde namazın rekât sayısını sünnetleriyle beraber –belki de sana göre- yanlış söyledi diye hemen infazına karar vermeyi hiçbir semavi din meşru görmemiştir. Bu hal üzere öldürülenler amelleriyle öbür dünyaya gitmişlerse eğer, onları öldürenler katiller olarak arkalarında kalmışlardır, mücahitler olarak değil.
Değerli Müslümanlar!
Sahi önceden öve öve bitiremediğimiz Afgan cihadı nerede?.. Ya Ruslara karşı destansı kahramanlıklara imza atan Çeçen cihadı?… Peki ya Moro, Eritre ve diğerleri… Maalesef müstekbirler, cephenin karşı tarafında savaşı sürdürmeyi bırakıp taktik değiştirerek kendi içimize yani cephemize gelip güya bizimle “cihad” ettikleri günden beri, asırlardır elden bırakmadığımız cihadın “Allah için” tarafı zarar gördü. “Size ne oluyor ki, ‘Ey Rabbimiz, bizi halkı zalim olan şu memleketten çıkar. Bize, tarafından bir sahip gönder. Bize katından bir yardımcı gönder’ diyen erkek-kadın ve çocuklar için Allah yolunda savaşmıyorsunuz?’’ (Nisa Sûresi,75) ayeti mucibince erkek-kadın ve çocuklar için Allah yolunda savaşmamız gerekirken, vaveyla ki, Allah yolunda yolumuzu dört gözle bekleyen kadın-erkek ve çocukların canına okumaya geldik. Mazlum ve yardıma muhtaçlara tam bir kâbus olduk. Aman ya Rabbi, bu nasıl bir sapkınlık, bu nasıl bir gaflet, bu nasıl bir cehalet…
İlk başta “Sizinle savaşanlarla savaşın” hükmünce hareket etmek gerekmez mi? Hadi diyelim ki savaş icap etti. Savaşın da bir ahlakı yok mu? Peygamber Efendimiz komutanlarına; kadınları, çocukları, yaşlıları, mabetlerde kendini ibadete verenleri öldürmemelerini sıkı sıkıya tembih etmemiş miydi? Kim olursa olsun, sana karşı beyaz bayrak kaldıranların kızları ve kadınları, hangi hakla ve Allah’ın hangi hükmü gereği senin cariyelerin oluveriyor. Ayrıca Peygamberlerin türbelerini, mezarlıkları Amerikan yapımı bombalarla havaya uçurmak ne zamandan beri cihad olmuştur? Gerçekten Peygamberlerin mezarlarını, Mekke putlarıyla eş değer tutmak kadar başka cahilce bir davranış olabilir mi?
Yapılan savaşın “fi sebilillah” yani “Allah yolunda” olması lazım. Başkaları yeni ülkeler ele geçirmek, hammadde kaynaklarına sahip olmak gibi gayelerle savaşıyor olabilir. Fakat bir Müslüman ancak Allah yolunda savaşır. Yani, yeryüzünde zulmün, fitnenin, kaosun önüne geçmek gibi gayelerle mücadele eder. Allah yolunda savaşırken elde edeceğin ganimetler o zaman senin olur. Yoksa gelişi güzel her uğradığın köyün bütün malları ve kadınları senin oluyor diye bir saçmalık olamaz.
Son olarak demem o ki; kimden gelirse gelsin ve kime dönük olursa olsun zulmün ve haddi aşmanın fetvası yoktur. Bunu yaparken cübbeli olmanız veya uzun sakallı olmanız vaziyeti değiştirmemektedir. Gece gündüz Müslümanları tekfir ederek bölüştürenlere, böylece güçlerini bölmeye çalışanlara, onları dünya istikbarına karşı ufaltıp yem yapmak isteyenlere de, Yüce Allah’tan sadece akıl, fikir ve ıslah temennisinde bulunuyorum!
Gelin hepimiz adalet ve takva ölçüleriyle Allah’ın ipine sımsıkı sarılan kardeşler olalım! İnsanları, Müslümanlardan İslam’a kaçacak hal, durum ve vaziyet üzere bırakmayalım! Dünya âleme ve bütün insanlığa İslamî ölçüler dâhilinde Müslümanca davranalım!
“Ey iman edenler, Allah`tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin” (Âlî İmran 102) Yoksa akıbet hüsran olur…
Selam ve dua ile…