Arakan’da her geçen gün vahşetin boyutları büyüyor. Saldırılar, soykırıma dönüşmüş durumda. Çiçek, böcek ve kelebeklerle uğraştıkları söylenen zalim Budistler, her geçen gün Müslümanlara karşı yeni cürümler işlemeye devam etmektedirler. Bu mazlum coğrafyada asrımızın en büyük mezalimlerinden birisi yaşanıyor. Müslümanları yaşadıkları topraklardan süren, evlerini yakan ve sistematik katliama tabi tutan Budistler, bu kez öldürdükleri Müslümanları parçalama ile yetinmeyip etlerini yemeye başladılar. Çok zor şartlar altında o coğrafyadan dünyaya ulaşan görüntüler, olayların vehameti hakkında bizlere ipucu veriyor. Kamuoyuna yansıyan fotoğraflarda; katledilen Müslümanların parçalanmış cesetleri görülüyor. Çok sayıda kol ve bacak bir tarafa ayrılmış. Müslümanların parçalanmış organları yemek yapılıp yeniliyor. Bu vahşet karşısında hiçbir tepki ortaya konmuş değil. Dünyanın gözleri önünde bu cürüm işleniyor. Bu insanlık suçu karşısında kimsenin kılı bile kıpırdamıyor. İslam Ümmeti ise her zamanki gibi suskun… İslam Ümmeti, üç maymunları oynuyor. Neredeyse yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan Arakanlı Müslüman kardeşlerimizin mazlumiyeti sadece seyrediliyor.
Büyük zorluklarla Bangladeş’e ulaşmış olan Müslümanları ise açlık ve sefalet bekliyor. Çoğu zaman katliamlardan kurtulmak için Bangladeş’e sığınmaya çalışan Rahingyalı Müslümanlar geri çevriliyor. Geri dönenlerin bir kısmı kendilerini bekleyen vahşi Budistler tarafından katlediliyorlar. Bu akibete uğramamak için Naf nehrinde mahsur durumda kalanların bir kısmı ise derme çatma tekneleri battığından dolayı suda boğuluyor. Binlerce insan bu sularda mahsur kalıp ölmüştür. Binlercesi de kayıptır.
Bangladeş’e kabul edilenler ise, adeta bir açık hava hapishanesinde tutuluyorlar. Hayvanların bile barınamayacağı kamp şartlarında insanlar adeta istifleniyor. Temel insani ihtiyaçlar karşılanamıyor. İnsanlar aç ve perişan. Gıda sıkıntısı had safhada. İnsanlar, en ilkel şartlarda hayat mücadelesi veriyor. Derme çatma birkaç ağacın üzerine naylonlar geçirilmek suretiyle sığınaklar inşa edilmeye çalışılıyor. Hastalık, insanları kırıyor. İlaç ve tıbbi yardım ise hiç yok.
Buradaki Müslümanları en çok kahreden ise, bütün bu mahrumiyetlerden öte; Müslüman kardeşlerinin suskunluğudur. Ümmetin onlara neredeyse el uzatmayışı ve dertlerine ortak olmaması onları kahrediyor ve yıkıyor.
Geride bıraktıkları topraklar ve yaşamak zorunda bırakıldıkları ilkel şartlarda günü geçirmenin derdiyle boğuşan binlerce Arakanlı Müslüman, gelecek yardımlarla hayatlarını idame ettirme peşinde.Tuvaletlerin ortak olduğu kampta yaşayanlar, banyolarını da su tulumbalarının bulunduğu meydanda kıyafetleri üzerindeyken yapmak zorunda. Bu mazlum kardeşlerimiz, kendilerine uzatılacak bir yardım elinin özlemiyle günlerini geçiriyor. Bir gün, İslam ümmetinin, görevini yapacağı günün hayalleri ile yaşıyorlar.
Arakan bu halde iken, komşu ülke Bangladeş’te de Müslümanlar büyük zulümler yaşamaktadırlar. Laik Şeyh Hasina yönetimi, türlü türlü bahanelerle İslam ümmetinin gözleri önünde Müslümanları katletmekte ve zindanlara tıkamaktadır. Yargısız infazlar hat safhada. Kaybolanların haddi hesabı yok. İslami davayı bu topraklardan sökme adına, İslami davanın liderleri, tiyatro mesabesindeki kukla mahkemelerde yargılanarak idam edilmektedirler. Şehit Abdulkadir Molla gibileri idam edildi. Diğer liderler de sıraya konmuş vaziyette. Hücrelere tıkılan kimi İslami dava liderleri ise, hücrelerinde şehit edilmiştir.
Hindistan kuklası Bangladeş yönetimi, Hindistan’ın talepleri doğrultusunda, İslam’ı bu topraklarda boğmaya çalışıyor.
Bangladeş’teki bu kıyım ve zulme de maalesef Müslümanlar sessiz kalmaktadırlar.
Bilmemiz gerekir ki, coğrafya olarak her ne kadar bu iki ülke bizden uzak olsa dahi, imanımızın, “İslam Ümmeti” ve “İslam kardeşliği” mevhumlarının gereği, her Müslüman birey, bu hususta sorumluluk hissetmelidir. Tutuşan yangın, yüreğimizin ta orta yerindedir. Yanan uzak beldeler değil, evimizin içidir. Katledilenler ise bizim kardeşlerimizdir. Uzakta olduğu ve bu zulüm ateşi kendilerine dokunmadığı için körleri, sağırları ve dilsizleri oynayan Müslümanlar şunu çok iyi bilsinler: Bu yangın bir gün sizleri de yakacaktır, bu zulmün ucu bir gün size de dokunacaktır. İş işten geçmeden evvel, “bünyan-ı mersus” düsturunu hayatımızda tatbik etmemiz lazımdır. Bu gün başka diyarlardaki Müslümanların uğradığı katliamlara ve zulümlere sessiz kalanlar, iyi bilin ki; yarın zulüm ateşi sizleri yaktığında, zulmün kılıcı sizin boynunuza uzandığı zaman, elinizden tutanınız ve ağlayanınız olmayacaktır.
Adl-i İlahi’nin tecellisinden evvel kendinizi geliniz. Aziz ve Celil olan Allah’ın size verdiği mühlet dolmadan ve fırsat elden kaçmadan imanın gereğini yapıp mazlum Müslümanlara sahip çıkınız.