İzahı olmayan şeyin mizahı olur sözü, her ne kadar klişe bir söz de olsa bazen kullanılması elzem oluyor.
En azından ondan daha etkili bir veciz söz bulunana kadar…
Üstab Bediüzzaman'ın risalede şöyle buyuru: “Risale-i Nur'da ispat edilmiştir ki, bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yani, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felaket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu sebep haksız olur. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlahi başka bir sebepten dolayı cezaya, mahkûmiyete istihkak kesb etmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felakete düşürür. Bu, adalet-i İlahinin bir nevi tecellisidir.”
Bu ifadeler, günümüzde daha bir anlam kazanmadı mı?
Ayşan Orakçı, Diyarbakır'da camide Kur'an-ı Kerim dersi verdiği için gözaltına alınır ve 2004 yılında hakkında açılan dava, mahkûmiyetle sonuçlanır.
Cezası yıllar sonra onanır.
Ayşan Hanım birkaç gün önce gözaltına alınıp cezaevine konuldu.
Gelinen süreçte Kur'an Kursu Hocası Ayşan Orakçı Hanımefendi'nin cezaevine alınmasının mizahtan başka neyle izahı olabilir ki?
Ayşan Orakçı'yı gözaltına alan polis, FETO'den tutuklu… Yargılayan yerel hakim ve savcılar, aynı meczuptan keramet belleyen alıklar ekibinden… Onandığı mahkemeden hiç kimse mesleğinde değil…
Dahası günümüzde Kur'an dersi vermek suç değil…
İdama karşı zevatın İstiklal Mahkemeleri'nde darağaçlarında sallanan âlimlerle ilgili hiçbir şey söylememesinin paradoksunu bugünkü adalet mekanizmamızda görevli yetkililer bire bir yaşıyor.
Akşamleyin kapının nasıl açıldığı ve Ayşan Hanım'ın nasıl gözaltına alındığı polemiklerinden dolayı midem bulandı.
Kapının koçbaşıyla kırılıp kırılmadığını gündeme taşımak ve sosyal medyada bu konuyu gündem yapma gayreti olayı sulandırmaktan başka bir amaç ve niyet taşımamaktadır.
Davanın izahı yokken KOÇbaşını ana merkeze koymak ÖKÜZlüktür.
Ancak bu zulümden de bir adaletin tecelli edeceğine inanmaktayım.
Zira Ayşan Hoca'nın şahsından çeyrek asırdır zindanlarda ömür tüketen 367 mütedeyyin insanın dava dosyalarının tekrar gündeme geleceğini ve böylelikle yeniden yargılanmalarının sağlanacağına inanıyorum.
FETO'nun kumpaslarıyla – dikkatinizi çekerim- bu devletin veya bu milletin değil FETO'nun polis, savcı ve hâkimlerinin beraber yazıp oynadıkları senaryolarla cezaevlerinde trajediyi oynayan insanlara karşı duyarsızlığımız Gayretullah'a dokunur.
Ve unutmayalım ki:
Mazlumun ahı, indirir şahı…
ALKIŞLAR MEVLÜT UYSAL'A
Mevlüt Uysal'ın yüz elli avukat ve yüz yetmiş dokuz belediye meclis üyesiyle hain ve katil FETO'cuların yargılandığı davaya müşteki sıfatıyla gitmesi takdire şayan bir harekettir.
Şehitler adına, gaziler adına, şehit yakınları adına, oturduğu makamın namusu adına bu çıkışı yerinde okumak gerekir.
15 Temmuz'da belediye binası Ebrehe'nin fillerini aratamayacak bir saldırı altındayken içerde fillere kapıları açan dingillere rağmen süs havuzlarında abdest alıP ölüme koşan Ebabillerin hatırasına bigâne kalmak, başlı başına bir ihanettir.
15 Temmuz'dan üç gün sonra ABD'den dönen Kadir Topbaş'ın damadının yargılandığı davada kızıyla beraber gazi ve şehitlerin yanında davaya müdahil olması en azından kafamızdaki deli sorulardan birkaç tanesinin etkisinin uçmasına yarayacaktır.
Kadir Bey bunu yapar mı, sanmam.
En azından bugüne kadar böyle bir şey yaptığına şahit olamadık.
BÜLENT ARINÇ BİRAZ SUSSA
Bülent Arınç “bu ülkede seksen milyon insandan seksen kişinin dışında Fethullah Gülen'i sevmeyen olmadı” deyince ben de bir çetele çıkarmaya çalıştım.
28 Şubat mağduru olup çeyrek asırdır cezaevlerinde kalan 367 mütedeyyin insanın sevmediğine şahitlik ederim.
Hayatım boyunca sevmediğimi bilirim.
Okur kitlemin sevmediğinden eminim…
Eş dost akrabaya bakıyorum da sevenler bir elin parmakları kadar olsa da sevmeyenler de diğer elin parmaklarından daha fazla çıkıyor.
FETO'nun Kürt mahallesi üzerinde özel bir çalışmasının olmadığından da eminim.
Öyle ya akıl babaları Kürt mahallesini Abdullah'a, Türk mahallesini Fethullah'a parsellerken ben gariban Nurullah'a hiçbir şey bırakmamışlardı.
Arınç, etrafındaki FETO hayranlarından dolayı bu sözü söylemişse anlayış göstermek gerekir, söz FETO'yu masum gösterme amaçlıysa ihanet olarak addedilir.
İsterseniz FETO'yu sevenleri birlikte sayalım:
Bülent Arınç, seviyordu.
Bülent Ecevit, seviyordu.
Bülent Ersoy, belli değil…
Ama eminim Bülent Ersoy bugün bile sevseydi sevdiğini söylerdi.
Bana katılmayan var mı?