Habil'den başlayıp Salih(a.s)'ın devesini katledenlere, Firavun'dan Nemrut'a, Müminleri ateş dolu çukurlara koyup yakarak katleden Uhdud zalimlerinden günümüz çukurcularına, Moğol istilası/katliamlarından Sibirya soğuklarında katledilenlere; El-Halil, Hama, Halepçe'den Susa, Başbağlar ve Roboski mazlumlarına kadar kâğıt, kalemlerin sıralamaya yetmeyeceği yüzbinlerce katliamın, işgalin, sömürünün, vahşetin arkasında olan bir din, ırk, inanç, ideoloji, mezhep değildir.
İnsanlıktan nasipsiz bir kişiliğin yansıması olan bu merhametsizlik, kabalık, vahşet, katı yüreklilik, sadistlik, haksızlık ve kötülüğün arkasındakiler ve failleri zorba, gaddar ve zalim kimselerdir. Onları zalim yapan ya güç şımarıklığı içinde artan kibri ya doymak bilmeyen nefsi arzularının tetiklediği hırs ya menfaatlerinin amaca dönüşmesiyle bayraklaşan çıkar ya da insani erdemlerden yoksunluğun getirdiği hayvani tıynetin tatmin edilmesi arzusudur.
Din, ırk, inanç, ideoloji veya mezhep sadece zulmü meşrulaştırmak veya yakıştırmak için üretilen kılıf, öne sürülen gerekçe, şeytanlaşan yüz ve duyguları örten maskedir.
Afganistan'daki 100 hafızımızın vahşice bombalanmasında, Filistin'de 30 Mart'ta başlayan ‘Büyük Dönüş Yürüyüşü'nde açılan ateşle şehit olanların ölümünde, Doğu Guta'da artık sayamadığımız ve maalesef vicdan ve merhamet yitimi içinde kanıksadığımız her güne onlarca katledilen masum kadın ve çocukların vahşetinde ABD'nin Hıristiyanlığını mı, israil'in Yahudiliğini mi, Esed'in Nusayriliğini mi, İran'ın Şiiliğini mi yoksa Suud'inin sunniliğini mi hedef tahtasına koyacağız?
Kur'an zalimleri ‘doğru yola erişemeyecekler, asla sevilmeyecekler, lanetlenmiş olanlar, akıbetleri Cehennem olanlar ve kendilerine bir meylin dahi ateşi sonuç verenler' olarak zikreder. Zulüm ve zalimi tanımlarken ‘bizden, karşıdan' olması fark etmemelidir.
Bu durumda bir kişi, grup, örgüt, devlet veya uluslararası birliktelik ‘mü´minlere, güçsüz insanlara baskı uyguluyor, haklarını ellerinden alıyor, gözlerini kırpmadan insanların canlarına kıyıyor, zulümde hiç bir sınır tanımıyor, zalimlerin yanında yer alıyor, onlarla dost oluyor, menfaat temelli anlaşmalar imzalıyor, adaleti politikalarına kurban ediyor ve gücünü nesilleri ve imkânları yok etmek için seferber ediyorsa' zalimdir.
Zulmün dini, dili, cinsi, statüsü, ırkı, vatanı net bir şekilde yoktur. Yani ‘Ama ben Müslümanım, ama o Hristiyan; biz Türküz onlar Kürd; siz Şiisiniz onlar Sünnidir” gibi bir tutum söz konusu olamaz. Olsa bile, bunlar zulme sadece birer kılıf ve zalimane hırslara din, dil, ırk, toprak ve mezhebi vesile kılmaktır.
Bir yerde emperyal duygular kök salmışsa, Siyonist bakış hedef olmuşsa, asabiyet başka toplum ve gruplar üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duruyorsa, evanjelist hislerle insanlığın kıyametine zemin hazırlanıyorsa, kapitalist ekonomik dayatmayla insanlar arasında yaşam ve değer uçurumu oluşturuluyorsa orada kesinlikle bir zalim, bir zalimlik ve bir zulüm vardır.
Yine de ‘fakat' deyip zulüm ve zalimi arayacaksak, reddedeceksek, karşı koyacaksak bağlı bulunduğumuz yapının, medeniyetin mensuplarını sırf bizimle aynı fikirleri paylaştığı için aklayıp paklayacak mıyız? Hayır, aksine Filistin direnişinin simge isimlerinden olan Rachel Corrie gibi “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” diyebilmeliyiz.