Günümüzde İnsanların en çok kullandığı ve fakat mahiyetini değiştirdiği kavramlardan birisi de zulüm kavramıdır. Arapça olan ve “zaleme” kökünden gelen bu kavram, birçok manayı ifade eder. Arapça dil uzmanları zulüm terimini: “Bir şeyi; kendisine ait olan yerin dışına koymak, birilerinin hakkına engel koyarak eksiltmek veya birilerine torpil geçerek haklarını çoğaltmak ve bir gerçeğin mahiyetini değiştirmek” olarak tarif etmişlerdir.
Zulmün tasnifi ve keyfiyeti hakkında bir hadisi şerifte şöyle denilmektedir: “Zulüm üç türlüdür. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affetmez. Bir zulüm vardır ki, Allah onu affeder. Bir zulüm vardır ki, Allah onun hesabını bu dünyada sorar. Allah'u Teâlâ'nın affetmediği zulüm şirktir. Çünkü şirk, Allah'ın azametine karşı işlenen bir suçtur. “Çünkü şirk, gherçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman:13)
Allah'u Teâlâ'nın affedeceği zulüm ise, kulların kendi nefislerine karşı işlediği zulümdür. Rableri ile kendi aralarındaki işlerde yaptıkları hatalardır. Allah'ın hiç karşılıksız bırakmayıp, mutlaka hesabını soracağı zulüm ise, kulların birbirlerine karşı işledikleri cürümlerdir. Allah (c.c), bunların mutlaka hesabını soracak ve zalimden mazlumun hakkını alarak onu cezalandıracaktır.” (İbni Kesir, Tefsiri: c, 1 S, 508)
Zulmün tasnifi hakkında bu hadisi şerifin, esas aldığı sıralamayı aynen dikkate alırsak, şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor:
1- Küfür ve şirk manasındaki zulümdür. Bununla ilgili Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: “Allah iman edenlerin velisidir. Onları zulumattan (karanlıklardan) nura çıkarır. Kâfirlerin velisi ise tağuttur. O (tağut) da kendilerini nurdan ayırıp, zulümata (karanlıklara) götürür. İşte onlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada bir daha çıkmamak üzere ebediyen kalacak olanlardır.”(Bakara: 257)
İmam Fahrüddin'i Razi gibi birçok müfessirin dediği gibi, buradaki “nur” ile “zulumat” ifadelerinden maksat, iman ve küfürdür. Şüphesiz ki, iman nur; küfür de zulumattır.
Zulüm kelimesinin bu manada kullanıldığı sünnetle de sabittir. Sahihi Buhari'de yer alan bir habere göre; “İman edenler ve imanlarına zulmü bulaştırmayanlar...” (Enam: 82) ayeti kerimesi inince, ashaptan bazıları: “İçimizde nefsine zulmetmeyen kim vardır?” diyerek, üzüntüye kapıldılar. Onlar buradaki zulüm kelimesini; haram, günah veya hata olarak değerlendirmişlerdi. Bunun üzerine Allah'ın Resulü (s.a.v): “mesele sizin zannettiğiniz gibi değil! Bu zulüm Lokman aleyhisselamın oğluna anlattığı zulümdür: “Evladım! Sakın Allah'a şirk koşma! Çünkü şirk gerçekten büyük bir zulümdür.” diyerek meseleyi kavratıp onları rahatlamıştır. (Sahihi Buhari: C: 6, S, 31)
2- Mükellefin İslam fıkhının hükümlerine uymayarak (farzları terk, haramları irtikâp ederek) işlediği günahlar manasındaki zulümdür. Kur'an'ı Kerim'de bu mahiyetteki zulüm hakkında şöyle haber verilmiştir: “Kim (nefsine) zulmettikten sonra tevbe eder ve halini düzeltirse, Allah da tevbesini kabul eder.” (Maide: 39)
“Ve onlar çirkin bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri vakit; Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir. Günahları, Allah'tan başka kim bağışlayabilir. Bir de onlar işledikleri (günah) üzerinde durup ısrar etmeyenlerdir.” (Ali İmran:135)
Şu halde, farzları terk eden ve haramları irtikâp eden bir mükellef, öncelikle kendi nefsine zulmetmektedir. Bazı haramları irtikâp ederken; hem kendi nefsine, hem çevresinde bulunanlara zulmetmesi de mümkündür. Mesela: Faiz alıp-vermek, gıybet ve iftira gibi cürümleri işlemek vs.
3-çoğunlukla siyasi iktidar ve cemiyet planında insanların birbirlerine karşı yaptıkları kötülükler ve cürümlerdir. İslam şeriatını, Kuran'ın açık hükmünü hafife alan ve havalarına göre hükmeden siyasi iktidarlar, bu çeşit zulmün uygulayıcısı olabildiği gibi, sıradan insanlar da zorbalara boyun eğerek, bu zulmün ortağı olabilirler. Bu hususta Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır:
“Ad kavmine gelince; Onlar Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler ve başlarında bulunan her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler. Bu sebeple onlar bu dünyada da kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular” (Hud: 59–60)
Bu lanetten kurtulmak için; hem zorbalara, hem onların zulümlerine karşı direnmek vaciptir. Hz. Ali (k.v); “Zulmün iki temel unsuru vardır; birisi zalim, diğeri de mazlumdur; zalim zulmettiği için, mazlum da zulme rıza gösterdiği için hesaba çekilir.” diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir.