Sevenleri ve talebelerin dilinden Şeyh Mazhar Bingöl
91 yaşından vefat eden Norşin’in kanaat önderlerinden Şeyh Mazhar Bingöl’ü anlatan sevenleri ve talebeleri, ömrünü İslam’a adayan büyük bir âlim olduğunu dile getirdiler.
Geçtiğimiz günlerde hakka yürüyen 91 yaşındaki Norşin’in kanaat önderlerinden Şeyh Mazhar Bingöl’ü anlatan kardeşleri, sevenleri ve talebeleri, hayatını tüm sıkıntılara rağmen medreselerde müderrislik yaparak, İslami irşatta bulunarak geçiren bir âlim olduğunu belirttiler.
Şeyh Mazhar’ın hayatı ve mücadelesi hakkında konuşan kardeşi Şeyh İsmetullah Bingöl, abisi Şeyh Mazhar’ın ilim tahsiliyle ilgili şu bilgileri verdi:
Kendisini ilme adamıştı
“Babam Muş’un Tîl köyü ile Bulanık’ın Alîn köyünde okuyarak icazetini aldıktan sonra Norşin’e gelerek burada bir medrese inşa ediyor. Abim Şeyh Mazhar, tahsilâtının yüzde 80’nini Norşin Medresesinde babamın yanında aldı. 3 yıl Koyunlu beldesinde bulunan Oxîn Medresesinde Şey Alaadîn-î Oxînî’nin yanında okudu. Tasavvufi olarak da babamın yanında yetişti. Babam, halifeliği büyük ağabeyimiz Şeyh Hikmetullah’a verdi. Abim Şeyh Mazhar Kızıltepe’de Şeyh Abdurrezak’ın yanında da okuyarak orada icazetini aldı. İcazetini aldıktan sonra Norşin’e dönerek burada müderrislik yapmaya başladı. 50 yaşlarına kadar burada hep müderrislik yaptı. Yaz aylarında da Norşin’e bağlı Gedikpınar (Birîk) köyüne giderek aylarca burada müderrislik yapıyordu. Yüzlerce talebeleri vardı. 3 yıl Muş’un bir köyünde de müderrislik yaptı. İlmiyle meşhur bir âlimdi. İnsanlar ondan ders almak, onun ders halkalarına katılmak için yanına geliyorlardı. Tamamen kendisini ilme adamıştı. Dünyevi hiçbir beklentisi yoktu. İlim öğretmeyi çok seviyordu.”
“Hiçbir sıkıntı onu davasından geri bırakmıyordu”
Şeyh Mazhar’ın İslami hizmetlerde ve müderrislik yıllarında büyük sıkıntılar çektiğini dile getiren İsmetullah Bingöl, hiçbir engel ve sıkıntının onu davasından geri bırakmadığına dikkat çekti. Bingöl, şunları söyledi:
“Şeyh Mazhar’ın müderrislik yaptığı dönemlerde sıkıntılar çoktu. Kendisi de çok sıkıntılar çekti. Askeri devriyeler vardı. Dolaşarak medreseler başta olmak üzere İslami ilimlerin tahsil edilmesine müsaade etmiyorlardı. Bir keresinde devriyeler köyü dolaşırken camiye girip-çıkanları görüp köylülere sormuşlar. Köylüler, ‘Talebelerin yetiştirildiğini söyleyince gelip ders vermeyi engelliyorlar. Ama Şeyh Mazhar ve babam bunlara direniyor’ ben de bu olayın şahidiyim. Yiyecek imkânları, barınma imkânları yoktu. Çok zor şartlarda geçiniliyordu. Aile olarak hiç tok yemezdik. Medreselerin kapatıldığı dönemde dahi babam ve abim Şeyh Mazhar Norşin medresesini kapatmadılar. Çoğu zaman dışarıda ders verirdi. Bodrum katlarında, köyün dışında ders veriyordu. Hiçbir zorluğa aldırış etmiyordu. Zamanın çoğunu ders vermekle, ibadetle geçirdiği için eser yazmaya dahi fırsat bulamadı.”
“Ümmetin vahdeti için çok uğraşıyordu”
Bingöl, Şeyh Mazhar’ın ümmetçi anlayışına dikkat çekerek, “Hem bize hem yanına gelenlere hem de gittiği her yerde ümmetin birlik olması gerektiğini anlatır ve tembihlerdi. İslam’ın tehlikeye girdiği, herkesin dört elle Din-i Mubin-i İslam’a sarılması gerektiğini söylüyordu. Hiçbir zaman ihmal etmezdi. Herkese İslam kardeşliğini anlatıyordu. Çocuklarımızı, eşlerimizi, köylülerimizi bu konuda uyarmamızı istiyordu. Ümmetin vahdeti için çok uğraşıyordu. Sürgün hayatı yaşamadı fakat çok baskın ve eziyetler gördü. Birlik ve kardeşliğin tesisi için çaba sarf ediyordu. Cesur ve takvalı bir âlimdi. Öngörülü bir insandı. İslam ümmetinin bulunduğu bu durumdan dolayı çok üzülüyordu.” dedi.
“Cami ve medreselerin aşığıydı”
“Medreselerin yapılması için bizlere tavsiyelerde bulunurdu” diyen Bingöl, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü o medreselere ve Kur’an öğretmeye çok önem veriyordu. Hiç kimseye el açmadan medrese inşa etmemizi söylüyordu. Medrese sahipleri yanına geldiklerinde onları, medrese yaptıklarından dolayı tebrik ediyordu. Devamlı medreseleri geziyor, ziyaret ederek medreseler arasındaki diyaloğu canlı tutmaya çalışıyordu. Gittiği her yerde medreseleri ve âlimleri ziyaret ederdi. Namazını camilerde kılardı. Camilerde namaz kılınmasını istiyordu. Camilere karşı ayrı bir sevgisi vardı. Bir cami aşığıydı. Cami kendisinde uzak olsa da gider camide namaz kılardı. Mezhebi olarak kerametleri gizlemiyordu. Keramet sahibi biriydi. Birçok sefer daha önce bize söylediklerinin sonradan aynen olduğuna şahit oluyorduk.”
“Ambulansta dahi teyemmüm ederek namazını eda ediyordu”
İsmetullah Bingöl, Şeyh Mazhar’ın 1983 yılında geçirdiği beyin kanamasından sonra felç olduğunu dile getirerek, bu tarihten sonra da birçok hastalıklarla boğuştuğunu, fakat ibadetlerinden ve çalışmasından geri durmadığını ifade etti.
Bingöl, Şeyh’in hastalığından vefatına kadar geçen sürede yaşananları şöyle anlattı: “1983 yılından önceleri de tansiyon rahatsızlığı vardı. İlaç kullanıyordu. 1983 yılında beyin kanaması geçirerek felç oldu. İyileşti fakat o hastalığın etkisi vardı. Çok takvalıydı. Banyoda su üzerine sıçramasın diye bir sedir yapmıştı. Bir gün onun üzerinde kayarak kalçasını kırdı. Farklı yerlerde ve yerel hekimlerde tedavi ettik. Kendisinde bulunan tansiyon, geçirdiği beyin kanamasıyla felç olması, kalçasının kırılması ve yıllarca geçen medreselerdeki müderrislik ve yorgunluk nedenleriyle son 6 yıldır yatağa mahkûm olarak yaşıyordu. Yine namazını mümkün olduğu kadar ayakta kılmaya çalışıyordu. Son bir yıldan beri teyemmüm yaparak yatakta kılıyordu. Bir ara prostat ameliyatı da oldu. Hiçbir şekilde ibadetlerinden geri kalmıyordu. Hastaneye götürürken ambulansta dahi teyemmüm ederek namazını eda ediyordu. İbadetlerine çok düşkün biriydi.”
Bingöl, Nakşibendi Şeyhi Norşinli Şeyh Nurettin Mutlu, Şeyh Hafid Çevik, Mardin yöresinden Seyit Ali, Bingöllü Mela Cumali, Mela Yahya Kurtalanlı, Bingöllü Mela Selahaddin, Elazığlı Mela Hayrettin başta olmak üzere birçok âlim ve kanaat önderinin Şeyh Mazhar’dan ders aldığını söyledi.
“Şeyh Mazhar, ailesinden çok davasıyla ilgileniyordu”
Şeyh Mazhar’ın ailesinden çok davasıyla ilgilendiğini belirten oğlu Muhammed Saki Bingöl, babasının kendilerine dünyevi hiçbir tavsiyede bulunmadığını, sürekli ibadetlerini yapmaları tavsiyesinde bulunduğunu söyledi.
Muhammed Saki Bingöl, “Babamla fazla beraber yaşayamadım. İstanbul’da kalıyordum. Çocukluğumda beraber kaldığım süre zarfında babam bizleri sürekli sabah namazına kaldırıyordu. Bizlere hep ibadeti tavsiye ediyordu. Bize dünyevi hiçbir şey söylemiyordu. Bize ‘Namazınızı kılın, ibadetinizi yapın, insanlarla iyi geçinin, insanlara iyi davranın, insanlarla dost olun, insanları kötülemeyin’ tenkidinde bulunuyordu. Hatta bir gün bizlere, ‘Başınız kesilse dahi namazınızı bırakmayın’ diyordu. 10 kardeş kalabalık bir aileydik. Bizleri çok severdi. Ama bazen gidiyordu medreselerde ders vermeye 6 ay boyunca dönmüyordu. Her zaman İslami çalışmayı ailesinden önemli tutuyordu. Talebelerle ilgilendiği kadar ailesiyle ilgilenmiyordu.
Çocuklarının zengin olması, mal mülk sahibi olmaları için hiç çaba sarf etmedi. Hatta bazı komşularımız, tanıdıklarımız bizlere, ‘Babanız maddi anlamda size hiçbir şey yapmadı’ diyorlardı. Hiçbir şekilde bulunduğu konumunu kullanarak çocuklarına bir gelecek sağlamadı. Hayatını insanları irşat etmekle geçirdi. Babamın kendi el yazısıyla kaleme aldığı biraz eser var. Onu birkaç kişiye verdim tercüme edemedi. Şimdi bir Suriyeli âlime vermişim. Tercüme ettikten sonra inşallah basımını yapacağız. 12 Eylül Askeri cunta döneminde babam aynı zamanda resmi imamdı. Çıkarılan bir yasa vardı ‘Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını üzerine yemin etmek’ bu metni hocalara da verdiler. Fakat babam ben şeriatçıyım deyip bu metin üzerine yemin etmedi ve erken emekli olmayı tercih etti. Babam merhametli biriydi. Sürekli insanlara karşı merhametli olmamızı tavsiye ediyordu.”dedi.
“İlim tahsil eden talebelere çok düşkündü”
1956 yılında Şeyh Mazhar’a öğrenci olan ve 3 yıl boyunca ondan ders alan 67 yaşındaki talebesi Zeki Yüksel, ondan çok verimli bir ilim aldığını belirterek hocası hakkında şunları söyledi:
“Zaten onun ilmi verimliydi. 3 yıl yanında okudum. Kendisinden çok faydalandım. Büyük bir âlimdi. Talebelere çok düşkündü. İlim tahsil etmemiz için elinde gelen tüm fedakârlığı gösteriyordu. Bir baba gibiydi. Halim bir âlimdi. Ondan aldığımız terbiyeyi muhafaza ederek yaşıyoruz.”
“Benim abim aynı zamanda benim şeyhimdir” diyen kardeşi Şeyh Rahmetullah Bingöl, ağabeyiyle çok zaman geçirdiğini hiçbir zaman kendisinden rahatsızlık duymadığını belirtti. Rahmetullah Bingöl, “Onunla beraber çok kaldım. Sürekli evine gider elini öper hürmet ederdim. Keramet sahibi bir insandı. Büyük bir âlimdi. Hiçbir şekilde ondan zerre kadar incinmedim. Hayatı boyunca hep ilim tahsil etmek ve müderrislik yaparak geçirdi. Çok sıkıntılar yaşadı. Ama hiçbir sıkıntı onu İslami davasından zerre kadar geri bırakmadı. Vefatından önce ezan okudu. Üzerinde Yasin okunmasını istedi. Kelime-i şahadeti getirdikten sonra ruhunu teslim etti. Ruhunu teslim ederken şahadet parmağı havadaydı. Yıkanıp defnedilirken dahi şahadet parmağı havadaydı.” dedi. (Şükrü Tontaş - İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.