Şeyh Said ve Arkadaşları Diyarbakır'da Anıldı

Şeyh Said ve Arkadaşları Diyarbakır'da Anıldı

Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tarafından Şeyh Said ve 47 arkadaşını anmak amacıyla düzenlenen basın açıklamasında İstiklal Mahkemelerinin Müslümanlara yaptığı zulümler lanetlenirken, şeyh Said'in kabir yerinin açıklanması istendi. Emniyet tarafın

DİYARBAKIR - Merkezi Batman'da bulunan Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi, İstiklal Mahkemeleri tarafından şehid edilen Şeyh Said ve 47 arkadaşının kabirlerinin ortaya çıkarılması ve onlara uygulanan zulümleri haykırmak amacıyla, Diyarbakır'ın merkez Bağlar ilçesi Batı Kent Meydanı'nda kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında İstiklal Mahkemelerin Müslümanlara reva gördüğü zulümlere vurgu yapıldı.

 

Şeyh Said ve 47 arkadaşının idam edilerek şehit edilmelerinin 87. Yıldönümünde Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi tarafından yapılan kitlesel basın açıklaması için Diyarbakır Batıkent Meydanı'nda toplanan binlerce kişi, İstiklal Mahkemelerinin zulümlerini tel'in etti ve haksızlığa uğramış Müslümanlara Fatihalar okuyarak onları rahmetle yâd etti.

 

Devlet Ulus Devlet Anlayışı ile Herkesi Türk Yapmaya Kalkıştı
Mustazaflar Cemiyeti Diyarbakır Şubesi'nin yaptığı kitlesel basın açıklaması, Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Kur'an-ı Kerim'den sonra Mustazaflar Hareketi sözcüsü Av. Hüseyin Yılmaz, zalimler için yaşasın cehennem sloganları eşliğinde kısa bir açılış konuşması yaparak, 87 yıl önce bu coğrafyada, Diyarbakır'da Şeyh Said ve dava arkadaşlarının istiklal mahkemelerinin keyfi ve hukuksuz kararıyla idam edildiğini hatırlattı. Yılmaz iktidarı elinde bulunduran şahısların makamlarını sağlamlaştırdıktan sonra yapılan gizli anlaşmalar neticesinde halka ve halkın inancına düşmanlık yapmaya başladıklarını belirterek konuşmasını şöyle sürüdü: "1924 anayasası ile devletin dini İslam'dır ibaresi anayasadan çıkarıldı. Bu anayasa ile ulus devlet anlayışı ve laiklik kabul edildi. Ulus devlet anlayışı, asimilasyon ve inkâr politikaları ile devlet herkesi Türk yapmaya kalkıştı. Bu coğrafyada Türklerden başka kimse yoktur dediler."

 

Devlet, Allah'ın Ayetlerinden bir Ayet Olan Dilimizi İnkar Etti
Allah'u Teala'nın doğuştan herkese her kavme ve her insana vermiş olduğu hakların olduğunun altını çizen Yılmaz, etnik ve kavmi kimliğin de bu haklardan bir hak olduğuna vurgu yaparak şöyle devam etti: "Hiçbirimiz kendi ırkımızı ve kavmimizi kendimiz seçmedik sistem Allah'ın bu ayetlerini bizim için eziyete dönüştürerek Allah'ın ayetlerinden olan dilimizi inkar etti. Doksan yıldır bu zulüm hala devam ediyor. Bu zulüm okullarda ucube denilen andımız ile devam ediyor. Hiç kimsenin varlığı hiç kimseye armağan edilemediği gibi hiçbir kavmin varlığı başka bir kavme kurban edilemez."

 

Kardeşliğin Olabilmesi İçin Devlet İlk Önce İslam ile Barışmalıdır
İslam kardeşliğinin olabilmesi için devletin ilk önce İslam ile barışması gerektiğini belirten Yılmaz, Şeyh Said'in sistemin bu politikalarını gördüğü için bu zulme karşı direndiğini söyledi. Başka bir alternatif kalmadığı için Şeyh Said'in kıyam ettiğini de vurgulayan Yılmaz son olarak, Şeyh Said'in davası sadece torunlarının davası değil ümmetin davası olduğunu kaydetti.

 

Herkes Elini Vicdanına Koyarsa Kemalist Rejimin Ne Olduğunu Bilecek

Av. Yılmaz'dan sonra bir konuşma yapan Şeyh Said'in torunu Abdulillah Fırat, Müslümanların vereceği mücadelede ihlâsın ve ilahi rızanın esas olması gerektiğini belirti. Fırat, Şeyh Said'in Hasan ve Hz. Hüseyin'in torunu olduğu söyleyerek dedeleri gibi zulme ve küfre karşı mücadele etiğini söyledikten sonra şöyle dedi: "Bugün herkes elini vicdanına koyarsa Kemalist rejimin ne olduğunu bilecektir. Mustafa Kemal, İslam mukaddesatını, şeriatını, ahkâmını ve Arap harflerini, Erzurum Kongresinde hemen sonra kaldırdı. İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kıyım hareketi başlattılar. Bundan dolayı Şeyh Said ve arkadaşları bu zulme başkaldırma kararı aldı. Tıpkı dedesi Hz. Hüseyin gibi kıyam etti."

 

Fırat son olarak dedesi Şeyh Said'in mazlumca şehid edildiğini söyleyerek mezar yerlerinin tespit edilmesi için tüm Müslümanların seferber olmasını istedi.

 

Fırat'tan sonra basın açıklaması için mikrofonu eline alan Av. Şaban Dalgın, emniyet güçlerinin kendilerine ses düzeni için izin verilmediğini belirterek basın açıklamasının sabote edildiğini vurguladı. Dalgın ses düzeninin bozukluğundan n dolayı basın açıklamasının sadece sonuç kısmını okudu.

 

Devletin Geçmişi İle Yüzleşmeli ve Suçunu Kabul Etmelidir
Av. Dalgın açıklamasında devletin geçmişi ile yüzleşmesi ve suçunu kabul etmesi gerektiğini söyleyerek, devletin, mağdur ailelerinden ve halktan özür dilemesi ve mağduriyetlerini gidermesi gerektiğini belirti.

 

Dalgın devlet, halkının dini ve dili ile barışılmalı, red, inkâr ve asimilasyon politikasından vazgeçilmelidir diyerek basın açıklamasını şöyle sürdürdü: "Müslüman halkın inancı ve etnik kimliği üzerindeki yasaklar ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır. İslam'ın tüm halklara tanıdığı İslami ve insani hakların aynısı, Müslüman Kürt halkına da tanınmalıdır. Ulus devlet anlayışından vazgeçilmelidir. Hak ve adalet ölçüsünde, kardeşliğin esas alındığı bir devlet yapısı oluşturulmalıdır. İstiklal Mahkemeleri tutanakları, TBMM arşivi, Genelkurmay arşivi biran önce açılmalıdır. O dönemdeki katliamlarla ilgili maddi gerçekler tüm yönleriyle ortaya çıkarılmalıdır. Müslüman Kürd halkı nezdinde saygınlığı olan Şeyh Said ve arkadaşlarının hain ve isyancı olarak tanıtılmasından vazgeçilmeli, saygınlıkları korunmalıdır. Şeyh Said ve arkadaşları ile Bediuzzaman Said Nursi başta olmak üzere kabirleri halktan gizlenenlerin, mezarlarının nerede olduğu açıklanmalı ve halkın ziyaretine açılmalıdır."

 

Öte yandan halkın yoğun ilgi gösterdiği basın açıklamasında, okunan açıklamanın alana gelenlere ulaşmasını engellemek için ses düzeninin kurulmasına izin verilmemesi tepkilere neden oldu. (Osman İçli/M Salih Keskin - İLKHA)
 

Basın açıklamasının Tam Metni
Bugün 29 Haziran 2012. Bu tarih bize Şeyh Said ve dava arkadaşlarının şahadetlerinin 87. yıldönümünü göstermektedir. Bizler bugün istiklal mahkemelerinin keyfi ve hukuksuz uygulamaları sonucu zulüm ve haksızlığa uğramış insanları yad etmek ve halkımıza reva görülen zulme dikkat çekmek için buradayız. Hem kıyamın hatırlanıp unutulmamasını, hem de amaç ve gayesini siz değerli halkımızla paylaşmak istedik.

 

Malumunuz 1. Dünya Savaşından sonra işgale uğrayan İslam coğrafyasını, işgalden kurtarmak için ümmet olarak ortak mücadele verdik. Kurtuluş savaşında, Kürd'ü, Türk'ü Laz'ı, Çerkez'i, Arab'ı tevhid bayrağı altında, İslam için, Kuran için aynı cephede aynı safta omuz omuza hep birlikte savaştılar. İlayı kelimetullah için aynı siperde yan yana şehid düştüler.
 

Büyük fedakarlıklar sonucu işgalcilere karşı hep birlikte savaş meydanında bir zafer kazanıldı. Kurtuluş savaşının kazanılmasında Türklerin ne kadar rolü varsa, Kürtlerin de o kadar rolü ve payı vardır. Birisinin katkısı, diğerinden eksik veya fazla gösterilemez.
 

Ümmet ve İslam'ın izzetini koruma bilinci ile verilen ve ta Pakistanlardan gelen dua ve maddi yardımlarla desteklenen kurtuluş mücadelesinin kazanılmasından sonra, mücadelenin ruhuna aykırı gelişmeler oldu. Kurulan yeni devlet, İslam'dan ve İslam'ın öngördüğü hak ve adalet ölçüsünden ayrıldı. İktidarı ellerinde bulunduranlar, ortak mücadele verenleri, mücadelenin amacını ve ortak değerlerini yok saydılar. İslam'a ve Müslüman halka zulüm etmeye başladılar.
 

Emperyalist Batı medeniyeti hayranı yöneticiler, işgalcilerin telkin ve tavsiyeleri ile Türk Milliyetçiliğini esas alan Ulus Devlet modelini benimsediler. Türkler dışındaki Müslüman halklar dışlandılar, varlıkları inkâr edildi. Red ve İnkâr devletin resmi politikası oldu. Kardeşler arasına nifak soktular, inkâr ve asimilasyon politikaları ile herkese Türklüğü dayattılar. Üretilen efsane ve faraziyelerle Türklük kutsallaştırıldı, mutluluk kaynağı sayıldı. Türkçe konuşmayanlar/konuşamayanlar cezalandırıldılar. Ülkede yaşayan herkesin varlığı Türk varlığına armağan edildi. Bu gün dahi o dönemin faşizan söylemlerinin ve uygulamalarının birçoğu halen devam etmektedir.

 

Kıble olarak kendilerine batıyı örnek alan idareciler tarafından; İslam'a, İslami değerlere ve Müslümanlara savaş açıldı. Batı tipi yaşam tarzı zorbalıkla topluma dayatıldı, İslam'a ve İslami yaşam tarzına saldırılar başladı. Kutsallarımıza hakaret edildi. Kuran-ı Kerim'in öğrenilmesi, öğretilmesi yasaklandı. Baskınlarda Kuran-ı Kerimler toplatılarak meydanlarda yakıldı. Elifba dersi alanlar, Kuran-ı Kerim dersi verenler, devrim yasalarına karşı geliyorlar denerek istiklal mahkemelerine sevk edildiler. Camilerimiz kapatıldı. Bir kısmı, atlar için ahır olarak kullanıldı. Arapça ezan yasaklandı. Kısaca rejim İslam'a ve İslami değerlere düşmanlık yapmakta sınır tanımadı.

 

Bu süreçte İslam'ın tüm halklara verdiği İslami ve insani tüm hakların aynısını talep eden Müslüman Kürtlerin haklı ve meşru talepleri kabul edilmedi. Bunun neticesinde inancını ve kimliğini inkâr eden rejime karşı alimler, aydınlar, şeyhler, her tarafta itiraz edip tepki gösterdi. Rejim, bu tepkiyi dikkate almadı. Alimlerin haklı ve meşru taleplerini kabul etmedi. Halkın inancı ve değerleri ile barışma yerine, çatışmayı, sindirmeyi, imha etmeyi tercih etti.. Seslerini duyurmak, rejimi yapılan yanlışlardan döndürmek için kıyamdan başka yol bulamayan alimlere ve şeyhlere halk destek verdi.

 

Halkın bu direnişine karşı rejimin tepkisi çok sert oldu. İtiraz eden başkaldıran halkı susturmak ve sindirmek için her türlü zorbalık yöntemleri uygulandı. Şehirler ve köyler basıldı,çocuk,genç, yaşlı, kadın demeden halk kıyım ve katliamdan geçirildi. imha, tedhiş,tehcir ve tenkil politikaları uygulamaya kondu. Müslüman halkın meşru taleplerine, İstiklal mahkemeleri ve darağaçları ile cevap verildi.

 

Kendilerine başkaldırıdan, kıyamdan başka yol ve seçenek bırakılmayan Müslüman halkın temsilcileri ya çatışmalarda ya da darağaçlarında sallandırılarak katledildiler.

 

Şeyh Said kıyamı da bunlardan sadece bir tanesidir. Bu kıyamda binlerce Müslüman şehit olmuş, tutuklanmış veya darağaçlarında asılmışlardır. Şeyh said ve arkadaşları, hükümetin talimatlarına göre hareket eden hukuktan anlamayan hükümet üyesi kişilerin başkan ve üye oldukları istiklal mahkemeleri tarafından idama mahkûm edildiler.Şeyh Said, dava arkadaşıyla birlikte Ulu Camii önünde asılarak şehid edilmiş ve dağ kapıdaki meydana, yani şeyh said meydanına gömülmüşlerdir. Allah şehadetlerini kabul etsin.

 

Devlet bu şahsiyetleri idam etmekle kalmadı,ailelerine ve gönül dostlarına sürgün cezaları verildi. yanı sıra Şeyh ve arkadaşlarının mezarları dahi halktan gizlendi. Amaçları Şeyh Said'i ve davasını halka unutturmaktı. Evet bütün bu baskı, zulüm ve hukuksuzluğa rağmen ve bu olayların üzerinden bir asra yakın zaman geçtiği halde Şeyh Said ve arkadaşları bu halk tarafından unutulmamış kabirleri ortada olmadığı halde onları kalplerinde ve yüreklerinde yad etmiştir.

 

Müslüman Kürt halkının, Şeyh Said'in bu kıyamını ve mücadelesini iyi irdelemesi gerekir. Bu kıyam, aynı zamanda Müslüman Kürt halkının İslami kurtuluş reçetesidir. İslam'ı hakim kılma mücadelesidir.

 

Şeyh Said, mücadelesinin gayesini şehadetinden hemen önce şu veciz sözleriyle ifade etmiştir.

 

"Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah (c.c) ve İslam içindir."

 

Yaşanan tüm sorunların, sıkıntıların, kavgaların ve problemlerin kaynağı İslama düşmanlık üzerine bina edilen ulus devlet ve onun red ve inkâr politikasıdır. İslam ile barışılmadan ve İslam'ın halklara tanıdığı tüm hakların aynısı Kürt halkına da verilmeden, halkın inancı ve kimliği ile barışılmadan hiçbir sorun çözülmez.

 

Sonuç olarak;
 

Devlet geçmişi ile yüzleşmeli ve suçunu kabul etmelidir. Mağdurların ailelerinden ve halktan özür dilemeli, mağduriyetlerini gidermelidir
 

Halkının dini ve dili ile barışılmalı, red, inkâr ve asimilasyon politikasından vazgeçilmelidir.
 

Müslüman halkın inancı ve etnik kimliği üzerindeki yasaklar ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır
 

İslam'ın tüm halklara tanıdığı İslami ve insani hakların aynısı, Müslüman Kürt halkına da tanınmalıdır.
 

Ulus devlet anlayışından vazgeçilmelidir. Hak ve adalet ölçüsünde, kardeşliğin esas alındığı bir devlet yapısı oluşturulmalıdır.
 

İstiklal Mahkemeleri tutanakları, TBMM arşivi,Genel Kurmay arşivi biran önce açılmalıdır. O dönemdeki katliamlarla ilgili maddi gerçekler tüm yönleriyle ortaya çıkarılmalıdır.
 

Müslüman Kürd halkı nezdinde saygınlığı olan Şeyh Said ve arkadaşlarının hain ve isyancı olarak tanıtılmasından vazgeçilmeli, saygınlıkları korunmalıdır.
 

Şeyh Said ve arkadaşları ile Bediuzzaman Said Nursi başta olmak üzere kabirleri halktan gizlenenlerin, mezarlarının nerde olduğu açıklanmalı ve halkın ziyaretine açılmalıdır.

 

Şêx Said'in (ra) torunu Abdulillah Fırat'ın konuşması

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.