Seyyiduş-Şuheda Hz. Hüseyin 3

Seyyiduş-Şuheda Hz. Hüseyin 3

Muharremin 3. günü Ömer b. Sa’d, komutasında bulunan dört bin atlı ile Kerbela’ya gelir. Ömer, Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırmakla vazifelidir.

Allah’ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.

Hz.Hüseyin (ra)’in hayatını kaldığımız yerden yazmaya devam ediyoruz inşallah.

Muharremin 3. günü Ömer b. Sa’d, komutasında bulunan dört bin atlı ile Kerbela’ya gelir. Ömer, Hz. Hüseyin’i ortadan kaldırmakla vazifelidir. İlk etapta dostlarıyla görüşen İbn-i Sad, Hz. Hüseyin’e saldırmaktan men edilir. Bunun üzerine Ömer b. Sa’d bir müddet vicdanının sesine kulak verir ve vahim bir faciaya sebep olmaktan vazgeçer gibi olur. Ancak bu özgür ruh bir müddet sonra dünya cazibesinin aldatıcı yüzüne aldanır. Lakin va’d edilen dünyalık ve makam kendisi için daha cazip olur. Böylece nefsinin dizginlenmeyen ihtiraslarına tabi olarak Kerbela’da Hz. Hüseyin’e karşı durur…

Evet ! Makam ve mal sevgisi insanı öylesine şaşırtır ki; içine düşülmüş olan felaket çukuru idrak edilmez. Sa’d b. Ebi Vakkas ( ra ) gibi dünyayı ayağının altına alan, gözünde mal ve mevki değersiz olan ve cennetle müjdelenen bir sahabenin oğlu Ömer, Rey Valiliği’ni, Cennet gençlerinin efendisi, Cennet bahçelerinin reyhanına tercih eder. O genç ki, Peygamber (as) onun yanaklarından öpmüş, boynunda taşımış.

Hz.Hüseyin ve yarenleri ile Sa’d’ın ordusu arasında müzakereler başlar. Zamanı fırsat bilen İmam Hüseyin halka vaaz verir, nasihat eder, onları Ehl-i Beytin kanına girme gibi bir vebalden sakındırır, ashabıyla sohbet eder. Zikir, secde, dua ve tesbih ile Rabbine yönelir.

Hz. Hüseyin’in boyun eğmeyen izzetli tavrı, Allah’ın hiç bir yaratıktan esirgemediği suyun onlara yasak edilmesine neden olur.  Artık onlar bir damla suya hasrettirler. Bu acımasız tavır üzerine iki taraf arasında mücadele başlar. Su kavgasının akabinde Hz. Hüseyin: “Bana izin veriniz, geri döneyim ya da İslam sınırlarından bir yere gidip İslam dinine hizmet edeyim” der. Ömer b. Sa’d bu teklifi olumlu karşılar. Lakin İbn-i Ziyad ‘tan gelen haber olumsuzdur : “Hüseyin, her halukârda saltanatın hükmüne razı olmalı …”

Bundan sonrasını şairin dilinden dinleyelim:

.....

Hicretin 4. yılı

Birer yıl arayla Medine’de iki doğum, iki bayram, iki ay parçası

Yeryüzünün en hayırlı dedesinin  

gözbebekleri doğuyor.

Fatıma – tüz Zehra’nın körpecik fidanları,

Aliyül Mürtezanın eşsiz kahramanları doğuyor.

Cennet genliğinin iki Seyyidi

Ehl–i Beyt’in ilk nazlı çiçekleri.

İki ay parçası, merhaba diyor, o incecik sesiyle

İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle

Siz onlara Allah’ın iki lütfu deyin

Birinin adı Hasan, diğerinin Hüseyin

Zaman saadetli vakitleri yaprak yaprak okurken

Onlar Peygamber dizinde büyüdüler.

Ve zaten onlar semada büyüktüler.

Bir gün Peygamberlerin incisi oturuyorlar.

Hasan ile Hüseyin birbirlerini yakalama oynundalar

Buyurdular: Ha gayret Hasan göreyim seni,

yakala Hüseyin’i

Hz. Ali Ya Resülallah! diyor.

Hüseyin’den taraf olmanız gerekmez mi?

Hüseyin daha küçüktür

Resülallah buyuruyorlar.

Baksana Cebrail de Hüseyin’i tutuyor

Ha gayret Hüseyin, yakala Hasan’ı diyor.

Yine bir gün efendimiz ashabıyla yürüyorlar.

Hz. Hüseyin arkadaşları ile oynuyor.

Peygamberimiz ellerini açıyor

Hz. Hüseyin bir oraya bir buraya kaçıyor

Ve gülerek yakalıyor onu Nebiler Serveri.

Öpüyor, kokluyor, öpüyor.

Sonra zamana ve mekâna sesleniyor

Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim.

Allah’ı seven Hüseyin’i sever

Hüseyin torunlardan bir torundur.

Bir gün Cebrail bir haber getiriyor.

Hüseyin Fırat kıyısında şehid edilecektir

Orası üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belalı bir yerdir.

Kerb-ü beladır.

Orası Kerbela’dır.

Hicretin 61. yılı

Aylardan Muharrem

Kan renginde Fırat

Ve dudaklar susuz

Yürekler susuz.

Kerbela’da bir oğul var.

Yoluna oğullar feda

Bir torun Kerbela’da

Dedesinden elli yıl uzakta

Onun gibi bembeyaz giyimli

Bembeyaz yüzlü

Atının üstünden sesleniyor

Merhametten yoksun olanlara

Ben Peygamberiniz Aleyhisselamın kızının oğlu değil miyim?

Ben Hz. Muhammed Mustafa’nın torunu

değil miyim?

Şehidler Seyyidi Hamza babamın amcası değil mi?

Çift kanatlı şehid Cafer benim amcam değil mi?

 

Kerbela’da bir oğul var

Çevresinde yeminler ediliyor şehadete

Ve bir bir toprağa düşüyor yiğitler

Ehl–i Beytin ilk solan çiçeği Ali’yül Ekber’dir

Sonra sıra sıra soldu civanlar

Amr b. Abdullah b. Cafer

Muhammed b. Abdullah b. Cafer

Abdurrahman b. Akil, Cafer b. Akil

İşte bakın biri daha yürüyor ölüme

Hazreti Hasan’ın oğlu Kasım

O’nun da yüzü ay parçası

Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve pelerin.

Ayak sandallarından birinin bağı bopmuş

Başına bir kılıç iniyor

Ve ‘amca’ diyerek yüzüstü düşüyor Kerbela’ya

 

Kerbela’da bir oğul var.

Bir şahin var

Kucağında üç yaşında bir seyyid

Adı Abdullah

Ve bir ok Abdullah’ı boğazından vuruyor

Hazreti Hüseyin kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor.

Ya Rabb! Diyor

Bize göklerden yardım etmeyeceksen

Hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et.

 

Hicretin 61. yılı

Muharrem ayının onu

Bir şehid var Kerbela’da

Tam otuz üç mızrak yarası

Otuz dört kılıç yarası

Ey Muhammedim!

Nerdesin, nerde…

Hüseyin’in başı bir yerde gövdesi bir yerde

Bu Hazreti Zeyneb’in feryadıdır dedesine

Ey Muhammedim! Ey Muhammedim!

Sana göklerdeki melekler salât ü selam getiriyorlar

Hüseyin ise şu otsuz bozkırda, çölde

Tozlara, topraklara

Kanlara bulanmış

Azaları kesilmiş yatıyor.

Ey Muhammedim!

Senin kızların esir edilmiş

Zürriyetin hepsi öldürülmüş

Sabah yelleri onların üzerlerine toz toprak savuruyor

Abdullah b. Abbas o gün Medine’de Resulullah (aleyhisselam)ı rüyasında görüyor

Yanında içi kan dolu bir bardak

Ve şöyle buyuruyor:

Benden sonra ümmetimin yaptığı şeyi

biliyor musun?

Hüseyin’i şehid ettiler

Bu onun ve ashabının kanlarıdır.

Bunu Allah’a sunacağım

 

Ya Resülallah!

Biz asırlar sonra geldik

Eğer o gün olsaydık Kerbela’da

Allah’a kasem olsun ki,

Ashabının seni koruduğu gibi

Korurduk ehl–i beytini

Ya da o uğurda verirdik canımızı.

Bu sözümüzün bir ispatı olarak

Bugün biz senin kapındayız

Taşıdığımız Ehl – i Beyt isimleri

Kimimiz Ali

Kimimiz Fatıma

Ve iftiharla senin ismini taşıyor çoğumuz

Allah ruhumuzu senin kapında

Ehl–i Beytine layık olduğumuz bir anda alsın

Ali’yi Asğarla

Zeynel Abidin’le her asırda

Hüseyni çiçekler açarken

Yanaklarında Peygamber busesi

Ve her biri

Senden bir koku taşırken çağlara

Allah bizi onlardan ayırmasın

Bizi senden ve rızasından ayırmasın (*)

Gün boyu süren savaş sonunda; hain ellerin kirliliğinde parıldayan kılıç darbeleri nazik bedenlere işler, yetmiş iki gül Kerbela kumlarına devrilir. Bunlardan yirmi üçü Hz. Hüseyin’in ev halkı ve akrabaları idi… Tarih, böylesine bir aile katliamına şahidlik etmemiştir. Artık Hz.Hüseyin ölüm gerdanlığını şerefle boynuna geçirmiştir. O, zalime boyun eğilmemesi gerektiği dersini dedesinden almıştı. Gelecek nesillere de bu öğretiyi miras olarak bıraktı.

Kerbela olayı mürekkebi kandan olan acı bir faciadır. Ancak gelecek nesillere örnek olması açısından da yol klavuzudur.    Bu fedakarlık bir mirastır. Allah ( c.c )’ın rızası uğrunda cihadı kuşanan erler için her yer Kerbela, her gün Aşura olmuştur, olacaktır …

Kerbela faciası akabinde şehidlerin başlarını bedenlerinden ayıran İbn-i Sad, mübarek başları İbn-i Ziyad’a gönderir. Halkı bir araya toplayan İbn-i Ziyad, onların gözü önünde elindeki çubukla Hz. Hüseyin’in başını dürter, çubuğu onun dudaklarının arasına geçirir ve kaldırmaz. Bu hakarete yüreği dayanmayan Zeyd b. Erkam ( r.a ) :

“Kaldır çubuğu ! Kendisinden başka ilah olmayan zat’a yemin olsun. Ben Resulullah (sav )’ın dudaklarını bu dudakların üzerinde, onları öperken gördüm!” der ve kendini tutamayıp ağlar…

İbn-i Ziyad, bilahere şehidlerin kopuk başlarını ve esir edilen muhterem insanları Yezid’e gönderir. Hz. Hüseyin Mısır’da ‘Kafare’ kabristanına defnedilir

Ensar’dan bir kadın –Selma ( r.anha )–

anlatıyor:

“Ümmü Seleme’nin yanına girdim, ağlıyordu.

‘Niye ağlıyorsun !’ diye sordum. Bana şu cevabı verdi:

‘Şimdi Resulullah (s.a.v)’ı rüyamda gördüm. Başında ve sakallarında toprak vardı.   ‘Neyiniz var, Ey Allah’ın Resulü?’ dedim. ‘Az önce Hüseyin’in öldürüldüğüne şahid oldum’ buyurdu.” (Tirmizi, Menakıb )

Hz. Hüseyin, Dedesi Hz Muhammed (s.a.v)’e huy, karakter, ve suret olarak benzerdi. Hatta onu gören kimi sahabeler, Resulullah (s.a.v )’ı görmüş gibi heyecanlanırlardı.

Yüzü o kadar nurlu idi ki, karanlık gecede etrafı aydınlatırdı yaya olarak yirmi beş defa hacca gittiği rivayet edilir.

Çok cömert ve mütevazi idi. Öyle ki beraberindekiler bineklere binse de o binmezdi.

İnzar Dergisi

Kaynaklar

M. Asım KÖKSAL, Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası

Prof Dr. İbrahim CANAN, Kütüb – i Sitte cilt 12

Türkiye Gazetesi Yay. Ashab – ı Kiram cilt 2

Ahmet Cevdet Paşa, Peygamberler ve Halifeler Tarihi  cilt 2

Hayati ÜLKÜ, İslam Tarihi cilt 2

Cihan AKTAŞ, Hz. Fatıma, Beyan Yayınları

Mustafa İSLAMOĞLU, İmamlar ve Sultanlar, Denge  Yay.

Kıble Dergisi, Yıl: 3 Sayı : 10 – 11

Muhammed Ali, On dört Masum’dan Kırkar Hadis, Sena Yay.

(*) Dursun Ali Erzincanlı, En Sevgiliye çalışmasından
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.