Abdulhakim SONKAYA
Şimdi de efkâr dağıtalım
Efkâr fikrin çoğuludur. Fikirler demektir. Bazen insan, fikirlerini rahat bırakamıyor. Hep bir noktaya odaklıyor. Mevcut standartlara mahkûm ediyor. Bu da zihni ve düşünceyi yoruyor. İnsanı usandırıyor. Bir kısır döngü içinde dönmesine sebep oluyor. Zihin adeta hararet yapıyor, kaynatmaya başlıyor. Bu nedenle Allah (cc) “Kahrolası nasıl tefekkür etti ve takdir etti”(Müddessir:18) buyurmuştur. Kur'an birçok ayette tefekkürü emrediyor. Buna dair çok sayıda ayet vardır. Ama buradaki şahsın tefekkürü ona helak oluyor. Neden? Çünkü tefekkürü takdirle birlikte yaptı. Kendi standardına göre davrandı. Takdir etmek, ölçüp biçmektir. Sınırlandırmak ve güç iddiasında bulunmaktır. Kadir olduğunu, takdir edebildiğini zannetmektir. Ama takdir etmek aslında kıdır ile bağlantılıdır. “Kıdır” da tenceredir.
Bugün İslam âleminin, Dünyanın karşı karşıya bulunduğu çok ciddi sorunlar vardır. Sadece İslam âlemi değil dünyanın tenceresi kaynıyor. Her yer fokurduyor. Bu da tefekkür edenleri yoruyor. Zira onların siyasi, sosyal, maddi-manevi bütün ölçme-değerlendirme standartları aciz kalmıştır.
Tencere aşın pişirildiği kaptır. Eğer tefekkür, her şeyi takdir etme iddiasıyla olursa zihni kaynatır. Hararet yapar. Nitekim bugün zihinlerde tencere kaynıyor. Yerden her meseleyi ve gelişmeyi ölçerek değerlendirmeye çalışıyorlar. Sonu olacak diye insanlar tahminlerde bulunuyorlar. İnsan ölçüp biçtikçe zihnini daraltıyor. Fikrinden ürün alacağına fikirleri ona yük oluyor. “Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım. Çünkü o bir düşündü, ölçtü, biçti”(Müddeessir:17-18) buyrulur. İnsan ölçüp biçmeye, her şeyi kendi takdirine mahkûm etmeye kalkıştıkça önünde yokuşlar ortaya çıkıyor. Yokuşlar ona daha da sarp hale geliyor. Eğer ölçüp biçmeden tefekkür etse yol ona düz ve geniş olurdu. Bu nedenle insan efkâr dağıtmalıdır. Fikirlerini, reel mi, vakıa mı, gerçeklik mi? denir her neyse bunlara hasretmemelidir. Aksi takdirde tefekkürü ona yük olmaya, sıkıntı vermeye ve onu yormaya başlar.
Ne olacak bu dünyanın sonu? Ne olacak bu memleketin sonu? Diye herkes soru soruyor. Bu da fikirlerin tencereye hapsedilmesidir. Elbette insan dert edecek ama dert çözüm üretmelidir, insanı yormamalı ve bıktırmamalıdır. Tencere aş için yeterli olabilir ama fikirler için değil. Eğer insan fikirlerini bir tencereye koyarsa bu ona aş olmaz. Belki şaş olur. Şaşırıp kalır. Nitekim fikirlerini kendi takdirlerine hapseden o kişi işin zorluğunu anladı. Kur'an'ı, Peygamberi kendi standartlarına göre ölçemeyeceğini anlayınca yüzü ekşidi. Tadı gitti. “Sonra kaşını çattı, surat ekşitti. (Müddessir:22) hali işte budur.
Dünyada Hâkim olan güçler bugün acizliklerini itiraf ediyor. Standartları, ölçme ve değerlendirme araçları, öngörüleri, tefekkürlerine hizmet etmiyor. Aksine onları yoruyor ve aciz bırakıyor. Bundan kurtulmak için kadehlerle efkâr dağıtmaya çalışıyorlar. Düşüncelerini mevcut standartların kuşatıcılığından kurtarmaya çalışıyorlar. Ama başaramıyorlar. Sadece kendilerini avutuyorlar. Çünkü ne kadar kadeh devirseler de efkârları dağılmıyor, rahat etmiyorlar. Çünkü çok cam kırdılar. Çam devirdiler. Haksızlık ve zulüm onları cahil yaptı. Kadehleri boştur.
Müslümanlar da bugün hep fikirlerini, zihinlerini, kendilerine karşı mücadele ettikleri kimselerin standartlarına mahkûm ediyor, fikirleri belli noktalarda dönüp dolaşıyor. Onların da efkâr dağıtmaları gerekir. Ehli dünyanın efkâr dağıtma aracı sadece boş ve hayali kadehlerdir. Ama Kur'an ve iman ehli için hakikatin, hikmetin, ahkâmın ve mananın kulpsuz kâseleri doludur. İstedikleri yerden alıp içsinler. İnşallah kısır döngüden, bıkkınlıktan ve karamsarlıktan kurtulmuş olarak efkârları dağılacak ve rahat edeceklerdir. Daha üretici hale geleceklerdir.
Hâsılı, kendini mevcut standartların dairesinden kurtaramayan kimse efkâr dağıtamaz. Haydi, şimdi de efkâr dağıtalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.