Yusuf ARİFOĞLU
Siyaset İslâmi Tebliğ ve Davet İçin Araç Olmalıdır 4
Müslümanlar siyasi ve sosyal alandaki görevlerini yapmak zorundadır. Bu konulara asla ilgisiz, bilgisiz, etkisiz, renksiz, lakayt, bigâne ve pasif kalmamalı; aksi halde hem toplum vicdanı onları mahkûm eder hem de ahirette mesul olurlar. Müslümanlar, yetki ve idareyi ele geçirmek için çabalamaz, mücadele etmez, siyaseti meşru bir araç olarak kullanıp iktidara heveslenmezse beşeri ideolojiler idareyi ele geçirir. Haliyle ‘Bir işe vesile olan onu yapan gibidir.’ kuralınca Müslümanlar günaha girer, büyük ve devamlı cürümlere sebep olmuş olur, dünyada hor ve zelil, mustazaf olur ve esir düşerler; ahirette ise azap görür; perişan olurlar.
Din, bir bütündür. Bir kısmını yapıp, diğer kısmına sırt çevirmek olmaz. Ülkemizdeki laiklik, Müslümanların siyasetle uğraşmamaları demek değildir. Aksine var güçleriyle uğraşmalarını ve siyasî yönden teşkilatlanmalarını gerektirir; çünkü yönetim, demokrasi ve oy gibi kurnazlık ve hilelerle dine lakayt veya düşman olanların eline geçer, tekeline girerse Müslümanların en doğal hakları çiğnenir. Camiler, medreseler, Kur’an-ı Kerim, ibadet ve taatler hâkim iradenin kontrol ve inisiyatifine girer. Cumhuriyetin ilk yıllarında, tek parti dönemimde, 28 Şubat sürecinde yaşanan zorluklar, mezalimler yeniden yaşanır. Faiz, kumar, içki, zina, rüşvet ve birçok kebair günah şimdi olduğu gibi devlet eliyle yasal bir kılıfa bürünür.
Müslümanların seçimlere katılmaması, siyasetle ilgilenmemesi, devlete talip ve sahip olmaması, yönetime iştirak etmemesi ve bu noktada pasif kalması içteki hazımsızlar ve dıştaki emperyalist güçlerin arzusudur. Çünkü Müslüman halkların uyanması, haklarını istemesi, yönetimi elde etmesi onların asırlar boyu sürdürdükleri şer mücadelede yenik düşmesi, istila ve istismarlarının sona ermesi demek olacaktır.
Emperyalistler, sosyal bünyesi zayıf, halkları cahil ve şuursuz, ilim ve teknikte geri ülkeleri ya doğrudan doğruya istila ederek sömürürler ya da kendi yandaşları ve ajanlarını iktidara getirerek, onları kullanarak yönetirler. O coğrafyanın halkları faraza herhangi bir yolla iktidarı elde ederlerse hemen onları Türkiye’deki 12 Eylül darbesi, 15 Temmuz darbe girişimi; Mısır’daki Sisi darbesi, Irak ve Suriye işgali, Kudüs’ü ümmetin elinden alma gibi meşum girişim ve karışıklıklarla bertaraf etmeye çalışırlar. Tüm bunlar, bize şunu iyice gösterir:
Dünyadaki tüm Müslümanlar çok uyanık olmalı, oyuna gelmemeli, siyaset ve yönetimi İslami hükümlere göre düzenlemek için çalışmalıdır. Bu düzeni İslami ölçülere göre hazırlamanın bir Müslüman için en büyük ve en temel hak, en ciddi ve önemli görev olduğunu hep hatırda tutmaları gerekir.
O halde bizler adil siyasetle ilgilenmeli, iç içe olmalıyız! Birçok tarihi örnek ve günümüzdeki birçok şahitlikten anlaşılıyor ki siyaset sahası asla beceriksiz, ahlâksız, hayalperest, yalancı, inatçı, istismarcı, sahtekâr, düzenbaz, muhteris, rüşvetçi, hırsız, ajan, fasık, facir, namazsız niyazsız ve hain kimselerin eline bırakılmayacak kadar önemlidir. Bu sebeple parçalanıp dağılmamak; sevgi, saygı, anlayış ve hoşgörü ile hareket etmek, birlik ve beraberliği, sağlamak gereklidir. Irk, mezhep, aşiret veya cemaat üzerinden ayrışma, kutuplaşma devam ederse yönetim kötü ve layık olmayan ellere geçecektir.
İslami hizmet için çok çeşitli yol ve alanlar olduğu muhakkaktır. İslami hizmet de siyaset, ilk ve birinci sırada iddiasında değiliz. Böyle bir sıralama, İslâm tarihinde de olmamış; ama bu alanda hizmetin de ihmal edilmeyecek ve ertelenmeyecek kadar gerekli olduğunu söylüyoruz. Hz. Âdem(as) dâhil, bütün peygamberler ve onların varisleri olan âlimler; siyaseti esas olarak görmemiş, esas olan dini tebliğ ve davet için araç kılmışlar.
Bir büyüğümüzün dediği gibi ‘Eğer, siyaseten bir haram bize tüm kapıları açacaksa biz bunu asla kabul etmiyoruz ve bir helalden siyaseten vazgeçmemiz istenirse biz buna asla yanaşmayız!’ (Devam edecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.