Abdullah ASLAN
Sonra Ya Başımızda Sadece Bir Başörtüsüyle Kalsak?!
Yıllardır Müslümanlar hep başörtüsü mücadelesini verdi ve halen de vermeye devam ediyorlar. Zalim, totaliter, otoriter ve bazı yerlerde de sözüm ona kimi demokrat rejimler bu hakkı vermeme adına tabiri caizse giyotinler kurarak insanlara cellât oluverdiler.
Müslümanlar asıldıkça zalimler gasbettiler ve nüfuslarının yüzde 99’u Müslüman olan ülkelerde bile kendi isteklerini dikte ederek bu hakkı tanımadılar. İki kişiden birinin oy’unu aldıkları kendi iktidar dönemlerinde bile başörtülüler, bu haklarını alamadılar ve gönül rahatlığıyla Rab’lerinin bu emrini imtisal edemediler.
“Eğitimde, dairede, işte-güçte başörtüsü olmaz” dedikçe Müslümanlar doğal olarak “olması gerekir” dediler ve bunun için var güçleriyle ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Hastane köşelerinde, eğitim yuvalarında gördüğümüz her bir başörtülü hizmetçi, bir numune-i imtisalımız oldu.
Kamuda, kıyıda-köşede gördüğümüz her bir başörtüsü için bir umut yeşerdi yüreğimizde. Zalimler o kadar katı davranıyorlardı ki artık “baş”a bakmaktan başka bir halimiz kalmadı. Başörtülüdür ya, pantolonlu da olsa üstünde tuniği var diye fetva üretir müctehidler olduk adeta.
Şimdi dünyanın imzasını toplayacağız ki başörtüsü serbest olsun. (bunu önemsiyoruz ki gazetemiz de destek veriyor.) Fakat yarın öbür gün bizi kendi ahlaksız ve ilkesiz yöntemleriyle murdar ederek tamamen yolmuş bir kuşa çevirdikten sonra “şimdi alın başörtünüzü…” derlerse ve bir tek başörtümüzle ulu ortada kalsak o zaman ne yapacaz… Bizi kendileri gibi yaptıktan, pantolonlu ve tunikli, elin doktoruyla aynı odada tek başına bıraktıktan sonra ne yapacağız...
Bunları yazıyorum diye birileri kızabilir. Fakat Allah’u tealanın koymuş olduğu kırmızı çizgileri birileri kızar diye ıskalayacak değiliz. Çünkü İslam düşmanlarının bütün işi gücü bu ahlak kalesini yıkmaya endekslidir. Her bakışta gözleri adeta bayanları arar “Burada kadın niye yok” sorusu ya birinci ya ikinci soruları olur. Hüda-Par basın toplantısında da yetkililer aynı soruya muhatap olmuştu. Şimdiye kadar başörtülü olanları kampus duvarları içine bile almadınız ama her platformda da “niye onları göremiyoruz? diye baskı kurup duruyorsunuz! Eskiden bunun cevabı belliydi. Ama heyhat ne zamanlara geldik! Senin köyüne birileri misafir gelecek ve “hanımlarınız nerede? Niye onları göremiyoruz? Sorularını sorma cüretinde bulunacak...
Bunları anlatırken yanlış anlaşılmayayım (nasıl da bunları ifade ederken bile korkuyorum görüyorsunuz) “Başörtüsüne her yerde özgürlük” diyelim ama her yere başörtülüleri göndermek gibi bir mecburiyetimizin olduğunu da sanmayalım.
“Başörtüsüne özgürlük” diyelim ama ayeti kerimenin ilk satırlarını önemsediğimiz gibi diğer satırlarını yani kimlerle beraber oturabileceği ve kimlerle haşir neşir olabileceği ve durabileceği ortamları da bilelim.
O zaman bizim başörtüsü mücadelemiz anlamlı olabilir. O zaman zalim ve modelistlerin istediği gibi değil; bizim ve Yüce Yaratıcımız Allah’ın istemiş olduğu bir başörtü ve tesettürü tebliğ etmenin, yaygınlaştırmanın bir anlam ve manası olabilir.
Yazımızı Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifiyle bitirelim: "Bir kadınla yabancı bir erkek, iki ikiye muhatap olur, baş başa kalırsa bunların üçüncüsü şeytandır!"
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.