"Sorumlular cezalandırılmalı, haklarımız geri verilmeli"

"Sorumlular cezalandırılmalı, haklarımız geri verilmeli"

28 Şubat sürecinde eşi başörtülü olduğu için TSK'dan ihraç edilen Ramazan Akbulut, yaşadıklarını ve dönemin kirli yüzünü İLKHA'ya anlattı.

MERSİN - 28 Şubat sürecinde, hükümeti devirmeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla 103 kişi hakkında açılan davanın duruşmaları görülmeye başlanırken o dönemde eşi başörtülü olduğu için TSK'dan ihraç edilen Ramazan Akbulut ile görüştük.


1989 ve 1998 yılları arasında TSK'da çalışan Ramazan Akbulut, 1971 Yozgat doğumlu ve üç erkek babasıdır. 28 Şubat sürecinde eşi başörtülü olduğu için Gaziantep'in Islahiye ilçesi 72. Zırhlı Tugay Astsubay Üst Çavuş Batarya Teknisyeni oluğu sırada görevinden uzaklaştırıldı.


Ramazan Akbulut, 28 Şubat sürecinde TSK'da yaşananları şöyle anlattı; "1997 yılında Sincan'da tankların yürütülmesinden sonra askeriyede kişileri fişleme hız kazandı. Bu dönem içerisinde de 15 günde bir, namaz kılan ve eşi kapalı olan personel hakkında da sürekli raporlar Ankara'ya gitmeye başladı. O dönemlerde insanlar birbirlerine selam dahi vermeye korkar hale gelmişlerdi. Bu dönem içersinde namaz kılan personele karşı özellikle üstler tarafından baskı ve takip politikası izlendi. Bundan dolayı arkadaşlarımız, daha önce tanıştığımız insanlar bizimle bir arada olmaktan çekindiklerini ve korktuklarını ifade ediyorlardı. Böyle olunca da sosyal yaşantımıza zarar geliyordu."


"Eğer eşinin başı açılırsa çalışmaya devam edersin"
Tabur Komutanı arasında geçen konuşmayı aktaran Akbulut, "28 Şubat sürecinde çalıştığımız garnizonda tabur komutanım tarafından sözlü uyarılara maruz kaldım. Bana söylemiş olduğu söz şu idi; 'Hakkında sürekli rapor isteniyor. 15 günde bir rapor yazıyoruz. Sen taburumuzdaki en başarılı teknisyen Astsubay'sın. Ben senin ordudan ihraç edilmeni kesinlikle istemem. Beni bir ağabey olarak gör. Bunu da bir komutan olarak söylediğimi sakın düşünme… Eğer eşinin başı açılırsa çalışmaya devam edeceksin. Bizde ona göre rapor yazacağız. Eğer eşinin başını açtırmasan o zaman atılman için gerekli işlemleri yapılacak.' Bende kendisine şöyle cevap verdim; 'Bizim evimizde demokrasi var. Eşimin kendi yaşam tarzı var. Kapanmak isterse kapalı kalır, açılmak isterse açık kalır. Ben ona başı açacaksın şeklinde bir baskı uygulayamam.' Bu olay yaklaşık olarak Şubat- Mart aylarında olmuştu. Haziran'daki Şura Tebliği geldiğinde beklediğimiz haber geldi. 'Silahını ve kimliğini teslim et ve ordudan ayrıldın' diye tebliğ yapıldı" dedi.


"Eşim kapalı olduğu için görevimden uzaklaştırıldım"
Sırf eşinin kapalı olmasından dolayı görevinden uzaklaştırıldığını ifade eden Akbulut, 'En son görev yaptığım yer Gaziantep'in Islahiye ilçesi 72. Zırhlı Tugay'ıydı. Astsubay Üst Çavuş Batarya Teknisyeni olarak çalıştığım bir dönemdi. Normalde TSK'nın bir âdeti vardır. Yılda iki defa Askeri Şura toplanır. Biri yılbaşında, diğeri ise terfilerin görüldüğü Temmuz-Ağustos ayında toplanan şuradır. 1997 yılında 28 Şubat'ın neticesi olarak o yıl sadece subay ve astsubayları ordudan ihraç edebilmek için ilave bir şura yapılmıştı. Bende o şurada 163 kişilik listenin içerisinde yer alıyordum. 1998'deki Askeri Şura kararları neticesinde TSK'dan ilişkim kesildi" diye konuştu.


"TSK'da görev yapanlar korkularından namazlarını kılmamaya başladılar"
TSK'da görev yaptığı sırada Garnizonda yaklaşık olarak 40-50 arası eşi kapalı olan astsubayın olduğunu söyleyen Akbulut, 28 Şubat Yaş Kararları'nın açıklamasından sonra yaklaşık olarak eşi kapalı 3astsubayın kaldığını belirtti. Akbulut, "28 Şubat sürecinde ve sonrasında TSK'dan uzaklaştırma korkusu ile bazı arkadaşlarımız namazlarını kaza bıraktıkları, hatta kılmamaya başladıkları görüldü. Cuma namazlarına dahi gitmemeye başladılar" dedi.


"Evimize çaya gelenler istihbarat için gelmişlerdi"
Evine ailece yâda tek başına gelen arkadaşlarının istihbarat için geldiklerini ve bu istihbaratları yukarıya rapor ettiklerini ileri süren Akbulut, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açtığım dava sonucunda bana verilen cevaplardan ben şunu çıkardım. Hem bölüğümüzden hem taburumuzdan evimize çay içmeye gelen ve değişik arkadaşlardan bireysel olarak yada ailece oturanlar oluyorlardı. Daha sonraki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat ettiğimizde, Türkiye'nin yapmış olduğu savunmada, gelen misafirlerin ayrı odalarda karşılandığı, haramlık selamlık uygulandığı, dini kendine göre bağnazca yorumladığı şeklinde ifadeler yer alıyor" dedi.


"Kayınbabam sakalını kesmek zorunda kaldı"
Kayınbabasının kendisine zarar gelmemesi için sakallarını kestiğini belirten Akbulut, "Kayınbabam Hacca gittiği için sakal bırakmıştı. Kayınvalidem de kapalı idi. Bunlar bazen bizi ziyarete gelince nizamiyede normal olarak her zaman yapıldığı gibi kimlik kayıtları yapılıyordu. Belli bir süreden sonra kayınpederim artık rahatsız olmaya başladı. Şüphelenmeye başladı. Çünkü ister istemez onlar da baskıyı üzerlerinde hissetmeye başladılar. Daha sonraki zamanlarda biz atılmadan önce kayınbabam sakalını kesmek zorunda kalmıştı. Bunların evine sakallı gelip gidiyor demesinler diye sakallarını kesmek zorunda kalmıştı" diye konuştu.


"Referandum bize haklarımızı alma hakkı tanıdı"
YAŞ kararlarının yargıya kapalı olmasından dolayı davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde de kabul edilmediğini ifade edem Akbulut, "Bunları yargılayacak hiçbir kurum ve kuruluş olmadığından dolayı bizim ve bizim gibi diğer kamu kurumlarında çalışan hatta özel şirketlere yapılan baskılar hep neticesiz kalmış. Karşılığında kimse ceza çekmemiştir. Ta ki referandum yapılana kadar. Referandumun getirmiş olduğu değişiklikle Askeri Şura Kararları yargıya açılmış ve bundan sonra çalışan personelin özgür yaşamları bir nebze de olsa güvence altına alınmış durumda" dedi.


"En yakınlarım korkularından bana selam vermemeye başladı"
TSK'dan atıldıktan sonra Mersin'in Tarsus ilçesindeki kayınbabamın evine yerleştiğini söyleyen Akbulut, daha sonra yaşadıklarını şöyle anlattı, "Ailem bana sahip çıkmayınca bende Tarsus'a kayınbabamın yanına yerleştim. TSK'da belirli bir maaşımız olduğu için rahat geçiniyorduk, fakat ayrıldıktan sonra maaşımız belli değildi. Gelirimiz belli değildi. Çeşitli işlerde çalışmaya başladım. Ufak sermayeli yerler açmaya başladım. Çocuklarımız o dönemde ufak olduklarından dolayı ciddi anlamda maddi sıkıntı yaşamadık."


"28 Şubat, dindar kesime yapılan bir darbedir"
28 Şubat'ın dindar kesime yapılan bir darbe olduğunu ifade eden Akbulut, "Askeriyede kokteyller oluyordu. Bu kokteyllere TSK'da görevli olanlar eşleri ile birlikte geliyorlardı. Ben genelde katılmıyordum, fakat katıldığım zamanda eşimle birlikte katılmıyordum. Bu kokteyllerin yapılmasının amacı sözde çağdaş Müslüman oluşturmak... Yani içkisini içen, eşini kokteyllere getiren ve benzeri davranışları yapabilen bir nesil yetiştirmek, ama biz bunları yapmadığımızdan dolayı ve eşimin kapalı olmasından dolayı görevimize son verildi. 28 Şubat'ta yapılan tamamen dindar kesime yapılan bir darbe idi" dedi.


Ben ve eşim pişman değiliz
Yaşananlardan dolayı kesinlikle pişman olmadıklarını söyleyen Akbulut, "Eşimin kapalı olmasından dolayı 28 Şubat'ta TSK'dan uzaklaştırıldım. Kesinlikle pişman değilim. Yakınlarım eşimin açılmasını ve işime devam etmemi istemişlerse de ben kesinlikle kabul etmedim. Eşim ve bende kesinlikle pişman değiliz. 2011 yılının Ekim ayında Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü Araştırma bölümüne atıldım. Şuan yaklaşık olarak iki yıldır görevime devam ediyorum. Bize bunu reva görenler hakkında dava açmışım ve bu işin peşini bırakmayacağım" diyerek konuşmasını bitirdi. (Osman Öksüz - İLKHA)

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.