Yusuf ARİFOĞLU
Söyle ayna, benden daha özgürlükçüsü(!) var mı
İnsanlık tarihinde algı üzerine oynamak, algı oluşturmak, algıyı sabitleştirmek hep olagelmiştir.
Vicdan, zihin ve düşünce; kimden gelirse gelsin haksızlığa ve yanlışa karşı durma; adalete ve doğruya sahip çıkmayı içselleştirmemişse kendi yalanını doğru, kötüsünü iyi, zalimini mazlum, cürüm ve zulümlerini meşru görmeyi zaten kabul etmiştir.
“Firavun kavmine seslenerek dedi ki: ‘Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?
Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.” (Zuhruf: 51-54)
Kur'anın dilinden zikredilen bu hakikat Nemrut, Ebucehil, Yezid ve bu zihniyete sahip güç, otorite, grup ve şahısların hepsinde yok mudur? Ayette Firavun isminin yerine bu isimleri koyun ve hatta daha da güncelleştirerek ‘Netanyahu, Sisi, Esed, Kemalizm, PKK/HDP' gibi isimleri koyun ve Google'ye bir zahmet sorun; benzeri ifadeleri muhakkak göreceksiniz!
Ak'ın nasıl kara, haklılığın nasıl haksızlık, edebin nasıl edepsizliğe evrildiğini(!) ve keçisi çalınan imamın nasıl da keçi çalan bir hırsız olarak kabul ettirildiğini şaşkınlıkla fark edeceksiniz!
Biri yüz yıla yaklaşan Kemalist zulümle diğeri de son otuz yıla damgasını vuran Apoist/Marksist bir baskıyla cürümleri, vahşetleri ortadayken kendi katil ve katliamlarını unutup nasıl bir diğerini ‘katil, katliamcı, soykırımcı' olarak suçladığını görüyoruz.
‘Tencere dibin kara, seninki benden kara' gerçeğinin birer fotoğrafı olan ve halkı değirmenin iki taşı arasında ezen, mağdurlaştıran bu iki güç herhalde kendilerini aynanın karşısında ‘Söyle ayna, benden daha özgürlükçüsü(!), hak vereni(!), halkı seveni(!), sütten çıkmış ak kaşık gibi temiz olanı(!) var mı?' diye allayıp pulluyorlar. Ki bu kadar, kirlenmişliklerine, zulümlerine, katliamlarına, vahşetlerine rağmen halkta istedikleri gibi algı oluşturabiliyorlar ve kendilerini yargılama cesareti sergileyen bir babayiğit de ortaya çıkmıyor.
Sanırsınız ki Zilan'daki binlerce, Dersim'deki 13 bin, Sayer Köyündeki onlarca, Şeyh Sait kıyamındaki yüzlerce masum canı katleden bu Kemalist zihniyet değildir.
Ve yine sanki Şırnak'ın Çevrimli köyünde 12'si çocuk, 7'si kadın ve 4'ü korucu olan 27 kişiyi evlerinde yakarak; Mardin'in Ömerli ilçesinde 6'sı kadın, 16'sı çocuk 30 kişiyi tarayarak, Mardin'in Midyat ilçesinde 16'sı çocuk, 31 kişiyi tarayarak, Yüksekova'nın İkiyaka köyünde silahlı saldırıda 28 kişiyi, Silvan'ın Susa Köyü camiindeki 10 kişiyi tarayarak, 6-7 Ekim olaylarında sokaklara saldığı vandallarla 50'den fazla insanı vahşice katleden HDPKK değildir.
Suruç, Diyarbakır, Ankara'daki canlı bomba katliamına en üst perdeden tepki veren HDP, AK Parti binasına saldırı girişiminde parçalanarak ölen MLKP üyesi canlı bomba Yasemin Çiftçi için de Figen Yüksekdağ'ın ağzından şunu rahatlıkla söyler: “Yaseminler varsa ve Yaseminleşecek olan genç yoldaşlarımız ve kardeşlerimiz varsa, bu dava asla ve asla yenilmeyecektir. Yasemin yoldaşın izinden yürümeye devam edeceğiz.”
Bu kadim coğrafyada bir asrı aşkındır halka dayatılan ve adı ‘vahşet, katliam, zulüm, sindirme, asimile…' olan işler, eylemler var; ama bunu üstüne alınan yok! Bazen öyle oluyor ki, masum insanlar bile kendini şeytani tıynetle masum(!) rolüne büründüren süregelen bu tavır karşısında kendi masumluğundan şüphe ediyor.
Hicrî yılbaşının hak, adalet, doğruluk ve Allah'a yönelişin bir vesilesi olması umuduyla algılarımız İslâm, iman, istikamet ve hidayet olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.