Mehmet GÖKTAŞ
Şu ihtiyarlar ortadan kalksa!
Biliyorum, bu vicdansızca ve dehşetengiz bir başlık.
İngiltere’nin koronavirüsle mücadele şeklinden aklıma düştü bu konu. Hiç önlem almadan ülkenin yüzde altmışına kadar bulaşmasını ve böylece sürüsel bağışıklık kazanmasını hesap ediyorlarmış. Bu arada ölenler ne olacak? Yapılan tahminlere göre bu durumda zaten yaşlılar ve kronik hastalar ölecekmiş, bırakın onlar da ölsünler!
Almanya’nın da virüsle mücadeleye gecikerek başlamasının aynı düşünceden kaynaklandığı söylendi, bilmem bu düşünceleri devam ediyor mu? Bugünküleri itham etmek ne kadar doğru olur bilmem de Hitler’in köprü altlarında ve sokaklarda yatıp kalkan asalakları! ortadan kaldırdığını okumuştuk.
Biz yine başlığımıza dönelim; şu ihtiyarlar ortadan kalksalar ne olur?
Eğer kapitalizme sorarsanız bunun güzel bir şey olacağını söyler. Öyle ya, her ülkede milyonlarca emekli ihtiyar, hiç bir şey üretmiyorlar, sadece tüketiyorlar. Ülkelerin sağlık harcamalarının çok büyük bir kısmı da bunlara ayrılıyor, hastaneler, ameliyatlar, doktorlar, ilaçlar hep onlar için.
Elinize kalem kâğıt alıp bir hesap yaptığınızda, böylesi bir salgında ihtiyarların ortadan kalkması halinde devletlerin ne kadar kazançlı! çıkacağını görebilirsiniz. Hatta şu anda aklımıza gelmeyen daha çok şeyler ekleyebilirsiniz buna.
Peki, mesele gerçekten böyle göründüğü gibi midir? Yaptığımız hesaplar doğru mudur? Biliyorum, Müslümanlar olarak böyle bir kanaate varmaktan Allah’a sığınırız.
Fakat bu bizim sadece imanımızdan, anaya babaya ve yaşlılara merhametimizden kaynaklanan bir hüküm müdür? Belki bunların da katkısı vardır ama unutmayalım; kapitalizmin hesabı baştan yanlıştır, mesele hiç de öyle değildir.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyuruyorlar ki; “Eğer beli bükülmüş ihtiyarlar olmasaydı, süt emen yavrular olmasaydı, otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize musibetler yağardı!” (Mecmauzzevaid)
Yani bizler beli bükülmüş ihtiyarlar hürmetine varız ve yaşıyoruz, unutmayalım. Rabbim onlardan dolayı bizi rızıklandırmaktadır.
Çocukluğumda katıldığım bir yağmur duasını asla unutamıyorum. Çevre köylerle birlikte dağa çıkmıştık. Bu arada bir kaç sürü koyun da getirilmiş, anaları bir yana yavruları bir yana ayrılmıştı. Sonra kundaktaki küçücük yavrular da annelerinin kucağından alınıp bir başka tarafa konulmuştu.
Bir yandan kuzular koyunlar meleşiyor, öte yandan çocuklar ağlaşıyordu. Ve yağmur duası başlamıştı, tabi hepimiz ağlaşıyorduk.
Bunu sadece bir duygusallık olsun diye anlatmıyorum, Allah Teâlâ’nın rahmetinin her daim içimizdeki mazlumlar hürmetine geldiğini söylemek istiyorum.
Gelin bu gerçeği bir de şöyle düşünelim; siz birisini seviyorsunuz, ona bir yemek ikram etmek istiyorsunuz! Fakat bu arada çevrenizden bazılarını da onunla birlikte davet ediyorsunuz. Şimdi düşünebiliyor musunuz, davetlilerin bir kısmı sizin asıl ikram etmek istediğiniz kişinin o sofrada olmasını istemese ve siz de bunu öğrenseniz, ne yapardınız bu durumda?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.