Sünnet-i Seniyyeye Sarılmak
Münafıklar, Allah'ı aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler.
“Münafıklar, Allah'ı aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insanlara gösteriş yapmaktır, Allah'ın adını pek az anarlar.”[1]
“Münafıklara sabah, akşam ve yatsıdan daha ağır gelen bir namaz yoktur”[2]
“Münafığın belirtisi üçtür: Konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Kendisine güvenildiğinde hıyanet eder.”[3]
“Dört özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa, tam anlamıyla münafık olur. Kimde bu dört özellikten bir tanesi bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklık özelliğinden bir özellik bulunur: Kendisine güvenildiğinde hıyanet eder. Konuştuğunda yalan söyler. Sözleştiğinde sözünde durmaz. Tartıştığında haksızlık yapar.”[4]
Müslüman kişi, büluğ çağı olan on beş yaşından vefatına dek İslam’ın tüm emir ve yasakları noktasında mükelleftir. Tabiatıyla; ‘Oku!’ emriyle Hira’da başlayıp Hz. Peygamber (sav)’in, Aişe validemizin (r.anha) hücresinde vefatı ile son bulan vahye ve Hz. Peygamber (sav)’in söz, fiil ve ikrarlarının bütününe karşı sorumludur.
Hz. Peygamber (sav)’in sireti incelendiğinde, kendisinin yere, zamana ve ihtiyaca göre hareket ettiği görülmektedir. İbadet vaktinde ibadet etmiş, tebliğ döneminde tebliğ yapmış, savunma ihtiyacı olduğunda savunmaya girişmiş, taarruz gerektiğinde taarruzda bulunmuş ve hakeza durum ve şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapmıştır.
Buna binaen Müslüman da Hz. Peygamber (sav)’in hayatını ve uygulamalarını ölçü alıp dava fıkhının gerektirdiği şekilde yere, zamana ve şahsa göre neyin ne zaman yapılacağını tefekkür edip bunu hikmetle ifa etmelidir. Buna göre fiili işgal altında olup Müslümanların din ve mukaddesatına; can, mal ve namuslarına el uzatılan yerlerde gösterilecek tepki, ortaya konacak tavır ve izlenecek yöntem ayrı olur. Fiziki baskı yapılmaksızın hâkim güçlerin tüm kurum ve kuruluşlarıyla Müslümanları İslam’dan uzaklaştırarak onu öğrenip yaşamayı hor görmenin/göstermenin ve bununla paralel bir şekilde ahlaksızlaştırmanın yasal olarak teşvik edildiği yerlerde izlenecek yöntem ve gösterilecek tepki başka olur. Emperyalistlerin uşaklığını yapan idarecilerin tahakkümündeki (bir nevi gizli bir işgale maruz diye niteleyebileceğimiz) yerlerde gösterilecek tutum ve tepkiler farklı olur.
Zira şer güçler de aynı şekilde Müslümanlara karşı değişik coğrafya ve ortamlarda muhtelif yöntemler uygulamaktadırlar. Şer güçlerin fiili olarak işgal edip sıcak çatışmaya girişip baskıya başvurduğu coğrafyalarda yaptıkları gözler önündedir; bunları herkes müşahede ediyor. Zaten onlar da yaptıklarını gizleme ihtiyacını hissetmiyorlar. Hatta caydırıcılığı olur diye gizli ve kapalı yerlerde işledikleri cürümleri, kontrollü olarak sızdırıyorlar, ta ki herkes güçlerinin farkına varsın.
Buna karşın fiili işgal, sıcak çatışma ve fiziki baskının olmadığı yerlerde ise İslam ve Müslüman düşmanlığı yapılmakta; İslam’ı okuyup öğrenmenin ve yaşamanın önüne yasal yollarla engeller konulmakta; yasal olmayan yollarla da önü alınmaya çalışılarak ciddi bir tazyik oluşturulmaktadır.
Bu şerirliklerden biri, İslami duyarlılığa sahip ve hangi şartlarda olursa olsun, İslam’ı yaşamayı, öğrenip öğretmeyi gaye edinmişlerin önüne birtakım kirli tezgâhların kurulmasıdır. Zahiren Müslüman gözüken kirli ve satılmış ruhlu bazı şahıslar aracılığıyla döndürülen bu oyunlarla duyarlı Müslümanlar; hedef ve maksatlarından uzaklaştırılarak saptırılmaya çalışılmakta; ye’se düşürülerek İslami çalışmaların akim kalması amaçlanmaktadır.
İslami mükellefiyetlerini ifa edenler bulunduğu sürece, egemenlerin maşa olarak kullandıkları bu satılmış ve kirli ruhluların da olacağı kuşkusuzdur. Hz. Peygamber (sav)’in Medine’ye yerleşmesiyle ortaya çıkıp günümüze değin devam etmiş bulunan bu tiplerin karakteristik özelliklerini tanıyıp tanıtmada şu nasslar en mükemmel ölçüdür:
“Münafıklar, Allah'ı aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insanlara gösteriş yapmaktır, Allah'ın adını pek az anarlar.”[5]
“Münafıklara sabah, akşam ve yatsıdan daha ağır gelen bir namaz yoktur”[6]
“Münafığın belirtisi üçtür: konuştuğunda yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Kendisine güvenildiğinde hıyanetlik yapar”[7]
Bu satılmış ruhluların en mühim özelliklerinden biri de fırsatını buldukları gibi müminler arasında bozgunculuk çıkarıp yaygınlaştırmaya çalışmalarıdır.
Nitekim bir gazvede, münafıkların meşhur reisi Abdullah b. Ubey b. Selul de Muhacir ve Ensar Sahabeler arasında gerçekleşen gerginlikten istifade edip kötü amaçlarına erişmek amacıyla “Medine’ye dönersek, güçlü olan, güçsüz olanı kesinlikle oradan çıkaracaktır”[8] deyip fesat çıkarmak istemiştir.
Mezkûr durumun vahameti sebebiyle, kulluk görevlerini yerine getirerek aile, akraba, komşu ve dostları ile beraber Allah’ın huzuruna akyüzle ulaşmak, Hz. Peygamber (sav)’in şefaatine nail olmak ve cehennem azabından korunmak için gayret sarf eden Müslümanlar her zamankinden daha fazla yaşamlarının her safhasında sünnete sarılıp onu ihya etmeye çabalamalıdırlar. Helal ve harama dikkat etmede çok duyarlı olmalı, farz ibadetler ile beraber nafileleri de gereği gibi ifa etmelidirler. Gönülleri cami ve cemaatle birlikte olup farz namazları camide cemaatle kılmalı, özellikle de akşam, yatsı ve sabah namazlarını camide cemaatle kılmaya çalışmalıdırlar.
Duyarlı olup kendilerini hizmete adamış olanlar mezkûr hususları ifa edip dikkatli olurlarsa, aynı hususta tembellik gösterip duyarlı olmayanlar hemen sırıtarak ortaya çıkarlar.
Tabiidir ki, İslam’a, Kur’an’a ve Müslümanlara karşı samimi olan birçok kişi yukarıda saydığımız hususlarda çok duyarlı davranmıyor olabilir. Bu durumdakiler şunu bilmelidirler ki, kendilerini münafıklardan ayıran zahiri bazı hususlar mevcut olmalıdır. Duyarlı, ihlaslı, İslam’a ve Müslümanlara karşı samimi ancak sünneti ihya etmede gevşek; farzları ifa ettiği halde nafilelere pek ehemmiyet vermeyen; herkesin cami ve cemaate bağlı olmasını istediği halde bu hususta tembel olan bir Müslüman bu haliyle kirli ruhlular için kamufle aracı olmuş olur.
Zira hain, ibadet noktasında muhakkak ki tembeldir, gevşektir, haram ve helale sürekli riayet edemez, cami ve cemaate devam edemez, her daim hakkı söyleyemez, dedikodu ve gıybetten kaçınamaz…
Bu rezil işte onları görevlendirenler, muhafazaları ve bu çirkin işlerinin selameti için mezkûr hususlarda duyarlı ve dikkatli olmalarını ısrarla vurgularlar. Ancak bunu sürekli yapamayacaklarını bizzat Hz. Peygamber (sav) söylemiştir.
Sürekli yapamayışları, durumlarının anlaşılmasına, deşifrelerine sebep olacağından, Müslümanlardan uzak durmak zorunda kalacaklardır. Devamlı yapmaya çalışmaları halinde ise, belki bu devamlılık hidayetlerine sebep olur da içinde bulundukları bu çirkeflikten kurtulurlar.
Yazımızın esasını oluşturan sünneti ihya etme hususu çerçevesinde anlattığımız helal−harama dikkat etme, farz ibadetlerle beraber nafile ibadetleri de gereği gibi ifa etme, gönlü cami ve cemaatle beraber olma, başta akşam, yatsı ve sabah namazları olmak üzere farz namazları camide cemaatle eda etme noktalarından gayemiz hulasa olarak şunlardır:
−Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak
−Hidayetlerine vesile olmaya çalışılan insanlar içerisinde örnek bir şahsiyet oluşturabilmek
−Samimi olduğu halde mezkûr hususlarda tembellik gösterenlerin gayrete gelmesine sebebiyet vermek
−Kirli ve satılmış ruhluların ortaya çıkmasını sağlamak.
Allah’a emanet olun.
İnzar Dergisi
-----------------------------------
[1] Nisa: 142
[2] Sahih−i Buhari, Muhtasar−ı Tecrid−i Sarih Terc. No: 395
[3] A.g.e No: 31
[4] A.g.e No: 32
[5] Nisa: 142
[6] Sahih−i Buhari, Muhtasar−ı Tecrid−i Sarih Terc. No: 395
[7] A.g.e No: 31
[8] A.g.e No: 1466
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.