Abdullah ASLAN
Sürecin inkıtaı da, böyle devam etmesi de kötü!
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘izleme heyeti haberlerini televizyondan izliyorum, olumlu bulmuyorum' tepkisi üzerine Bülent Arınç yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirerek, ‘Sayın cumhurbaşkanımız habersiz değildir. Cumhurbaşkanımızın sözlerini uygun bulmuyorum' dedi. Ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Arınç'a hitaben sosyal medyada ‘seni istemiyoruz' ifadelerini kullandı. Bundan sonraki hamle de Arınç'tan geldi. Arınç Gökçek'e çok ağır sözlerle yüklendi, paralelin kucağına oturduğunu vs. ifade etti.
Ben iktidarın kendi aralarındaki keşmekeşliklerinden ziyade, başlatılan bu sürecin bitirilmeden ki gerçekleşecek ihtilafın bölgeye ve bölgenin dindar halkına dönük zararları derdindeyim. Olanca yol verildi ve şimdi de ona karşı zaafiyet hayra alamet olmayacak. İktidarın kendi aralarındaki ihtilafını da ciddi buluyorum. ‘Aramızda bir sorun yok' sözlerini Gülen grubuyla çatışmanın arifesinde ‘geel bitsin bu hasret' güzellemelerine benzetiyorum. Belli ki bir fikir ayrılığı var ama ısrarla “yok” deniyor.
Peki, yol verilerek Bölge'nin başına bela edilen unsurların bugünden sonraki hali ne olacak? Bölgenin dindar kesimine dönük olumlu bir adım yokken ve PKK Bölgenin tek temsilcisiymiş gibi kabul edilmişken şimdi durum ne olacak?
2013 Mart ayından bu yana bir çözüm süreci konusu almış başını gidiyor. Kimin ağzını açsan “iyi-güzel” diyor amma velakin şuana kadar çözüm süreciyle alakalı tarafların birbirlerine siyasal manada armağan ettikleri kazanımlardan başka bir şey gözükmüyor. Bu ustalığa, bu kandırmacaya şapka çıkarmak gerek. Tarafların kazanımları üzerine büyütülen ve giderek özellikle dindar halkın yaşamını tehlikeye sokan bu sürecin böylesine ustaca(!) yürütülmesine sadece “helal olmasın” demek lazım.
Çözüm sürecinin ilk adımı diye adlandırılan silahların bırakılması konusunda bile tam tersi bir durum söz konusuyken, hala birilerin bunu oy karşılığı pazarlıyor olmakla beraber durumun fark edilmeyip kabul görüyor olması çok ilginç. Sesleri kıstırılan bir hayırhah topluluğun feryadı da kâr etmiyor. Bunun vebalini taşıyacak biri yoktur, olamaz! Dönüşü zor bir yola giriliyor veya girildi. PKK, öyle durduk yerde silah bırakmam, diyor. Hükümet de bu işin ilk aşaması silah bırakmaktır, diyor. Başka da değişen bir şey yok. Bölge barut fıçısı gibi… Şimdi ne olacak diye herkes merak ediyor.
PKK'yi bölgede oldukça palazlandıran ve şuanda da kendi aralarında bir ayrılık görüntüsü(ki olanlar gerçek) veren iktidarın, meşrulaştırdıkları yapının vereceği zararın hesabını yapması gerekmez miydi?
6-8 Ekim olayları bir vahşetin göstergesiydi. O günlerdeki “kalkışmalar” çok çabuk unutuldu veya unutturuldu. Bunun, birilerinin yanına kâr kalmaması gerekirdi ve bundan iyi dersler çıkarılmalıydı. Sözde barış sürecinin devam ettiği günlerde şehirler ele geçirilmeye çalışıldı. PKK bunu başaramayınca aslında çok korkmuştu ve asıl niyetinin anlaşılmasının “kaymak gibi süreç”e zarar vereceğini düşünmüştü, ama öyle olmadı ve yaptıkları yanlarına kar bırakılarak saraylarda ağırlandılar. Birileri, bölge Müslümanlarına karşı güttükleri nefsi duygularla PKK'yle arayı çabuk düzeltti. PKK'nin asıl niyetini anlamamak veya anlamazlıktan gelmekle beraber Müslümanlara yapılan zulmün hesabı da sorulmadı.
Bu köşede ve bu gazetede defalarca silah bırakma yalanı, pratikteki delillerle beraber ortaya kondu. Ama paralel meselesinde olduğu gibi doğru konuşanların 9 köyden kovulması misali, söylenenlerin hiç biri kaale alınmadı.
Türkiye'de, bir tek Müslümanlara dönük yapılanlarla alakalı bir adımın atılmıyor olması da ayrıca dikkat çekici. Zindanlara atılan, sürgün edilen, hatta Sulhaddin Ürük olayı ve diğer kimi olaylarda olduğu gibi suikastlara uğrayanlarla ilgili tek bir adım atılmadı. Bunları niye mi anlatıyorum. Acaba muhataplar nezdinde, İslami Camia'yla alakalı varılan bir anlaşma mı var? Birilerine sözler mi verildi? Mesele İslami Camia olunca niye insani uyarılar bile dikkate alınmıyor? diye insan merak ediyor.
Paralel mağduru denilerek Ergenekon'dan neredeyse özür dilendi ve bütün sözde mağdurları serbest bırakıldı. PKK'nin partisi HDP'nin, barajı aşması için havuz medyası dâhil tam bir destek ve onlara dönük bir dönüşüm söz konusu. HDP'nin Kürt Siyasi Hareketi diye kamuoyuna pazarlanıyor olması ve daha birkaç ay önce o partinin eş başkanının sokak çağrısıyla katledilen insanlar unutularak onların barış taraftarı diye lanse edilmeleri, ekranlarda sıklıkla ağırlanıyor olmaları dikkatlerden kaçmıyor. Bir meşrulaştırma projesi yürütülüyor.
Sonuç olarak demem o ki; bu süreç böyle devam etse de, tamamlanmadan inkıtaa uğrasa da kötü. Yapılması gereken şey; inisiyatif eldeyken, şuan ki muhatabı da daha fazla semirtmeyecek ve süreci bütün halka mal edecek yeni bir yol haritasıyla yola revan olup berdevam etmek
Yoksa bütün bu olup bitenlerin ardından gelecek zararın hesabı ne olacak? Bir tarafı bölgenin tek temsilcisi ve meşru gücü gibi kabul edip semirmesine yol verirken, dindar kesimi görmezden gelerek kendi üzerine düşen mağduriyetlerle alakalı dahi bir adımın atılmamış olmasını normal karşılamak mümkün mü? Elbette ki hayır, hayır!
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.