Suriye iç çatışmasının dışarıda yaşattığı savrulma

Suriye fitnesi gittikçe büyüyor. Aslında bu konuya pek girmek istemezdim çünkü yanlış anlaşılmamam neredeyse imkânsız. Ya yüzde yüz ben bu taraftayım deyip öteki tarafı düşman edersin ve böylece cepheni belirlersin ya da zalime karşı tutumunu belirledikten sonra çekince ve endişelerini dile getirirsin, o zaman da başta dediğim gibi kesinlikle yanlış anlaşılırsın. Müslümanlar Suriye üzerinden birbirleriyle şimdilik pasif bir tartışma ve çatışma halindeyken ilerde bunun aktif ve daha kötü bir sürece gireceğinden korkuluyor.

Karşılıklı yapılan bu atışmaların sonunun, hayırlı olmayacağı -perşembenin gelişi, çarşambadan belli misali- şüphe götürmez bir durum artık.

Bir taraf “Esed zalimdir, bütünüyle karşı durulmalı ve hatta gitmesi için ne gerekiyorsa yapılmalı, sonuç her halükarda şimdikinden daha iyi olacak” derken; öbür taraf da, “Hayır, savaşanların içerisinde ABD ve israil ajanları var, amaç da aslında Suriye değil, Ortadoğu’da İsrail ve ABD karşıtları olan Hizbullah ve İran’ı yalnızlaştırmak, ABD ve israile karşıt olan ve bu anlamda Hizbullah ve İran’a zamanında destek çıkan bir Suriye’yi diskalifiye edip İran ve Hizbullah’ın sırasını çabuklaştırmaktır” diyor ve bu anlamda ne gerekiyorsa yapılmalıdır tezini savunuyor.

Meseleye daha bir teenniyle yaklaşanlar ise, sık sık Esed’in zulmünden söz ederek, yaptığı katliamları bir bir saydıktan sonra muhalefetin içerisinde de Suriye ordusundan katillerin olduğunu ve bunların düne kadar katliam yapan eli kanlı kişiler olduklarını ifade edip, bu arada inisiyatifin de ülkede Müslümanları temsil eden ihvan’ın elinde olmadığını, oluşacak muhtemel bir iktidar nezdinde etkin bir varlık gösteremeyecekleri endişesi olduğunu da varsayarak durumun bölge Müslümanları açısından belki de bölgesel olarak düşünüldüğünde şimdiden daha kötü olabileceğini, onun için Esed’in zulmünü telin etmekle birlikte muhalefetin lehine de tavır belirleyemediklerini ifade etmekteler.

Şimdi bütün bunlar gösteriyor ki, Suriye dışındaki Müslümanlar tam bir keşmekeşlik içerisinde olup bir parçalanma ve dağılmanın -Allah korusun- fitilini ateşleme arifesindeler. Geçen gün “Ümmetin izini arayan…” sloganlı bir belgeselin galasında, İran karşıtı kopan büyük alkış, gelinen noktayı gözler önüne sermesi açısından önemliydi.  Ümmetin birliği, ümmetin dirliği ve kayıp ümmetin izini arayanların, İran aleyhtarı sözlere büyük destek vermeleri bence ilginçti.

Bir başka ilginç konu da, muhalefeti –ki bir kısmı ABD ve Batılı güçlerce desteklidir-  tam gaz destekleyenler, ABD veya Batı yanlısı olarak yaftalanmazlarken veya mesela İran aleyhine büyük alkış tutanlar İran’ın baş düşmanı ABD yanlılığıyla isimlendirilmezlerken, Esed zulmünü telin ettiği halde muhalefete sorgulayıcı yaklaşanlar Esed yanlılığıyla etiketlenmekteler.

Suriye’deki iç çatışma, hedef tahtasına oturtulan ABD ve israilin yerine İran’ı koyacak kadar keskin bir savurma yaşatıyor demek ki. Bu da, ümmetin birliğinin, büyük risk altında olduğunun nişanesi olsa gerek.  İslam düşmanları, Şiicilik ve Sünnicilik faktörleriyle de bu anlayışı biraz daha körüklediler mi, mesele bitmiştir demektir. Onların artık rahatsız olmalarına gerek kalmadan biz birbirimizi hallederiz Allah muhafaza.

Bunları ‘şu haklı bu haklı’ anlamında ifade etmiyorum. Her halükarda burada ümmetin birlik ve dirliğinin zarar gördüğünü, zalim ve düşmana yöneltilmesi gereken öfkenin en azından bir yüzdeliğinin mümine çevrildiğinin emarelerinin görüldüğünü, bu hedef şaşırmanın düşmandan başka kimseye fayda sağlayamayacağını düşünüyorum. “İran, Suriye’yi destekliyorsa o zaman önce İran’la savaşalım”ın bir izahı yoktur. Ne olur! Biz “Esed zalimdir” diyorsak o zaman Esed’in gidişine odaklanalım.  “İran burada, Hizbullah burada, önce bunların hadlerini bildirelim, bunları halledelim!” diyen seslere çok da masumane bakamıyorum.

İran ve Hizbullah’ın kendi varlıklarını koruma refleksleri, hem onlar açısından hem de bölgedeki Müslümanlar açısından önem arz edebilir ve ediyordur. Yıllardır ekonomik ambargo uygulanan İran’ın, son olarak yaşadığı kriz yine bu yalnızlaştırmanın faturası değildir de nedir? İran kendi varlığını koruma adına kimi adımlar atabilir. Ha bütün bu atılan adımlar doğru mu? Hayır, olmayabilir. Fakat bu, İran’ı büsbütün silmeyi de gerektirmiyor. Biraz da bu İslami devletin ve İslami oluşumların geçmişte ödedikleri bedelleri de görmek lazım. Hizbullah gibi bir gücü bir kalemde atıp silmek pek de isabetli, vicdani ve İslami olmasa gerek.

“Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde hareket edip yek vucud olsunlar; düşmanların oyun ve desiselerine gelmesinler!...” söylemi, fiili ve kavli duamız olsun.

Selam ve dua ile.

Not: Hakkın rahmetine kavuşan Abdulcelil Candan hocamıza ve Hacı Şehmus Kaya amcamızın muhtereme eşleri ile Medeni Kaya ve H.Emin Kaya’nın değerli anneleri  H.Naime yengemize Yüce Allah’tan rahmet diler yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederim. Mekanları cennet olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.