Selahaddin YILDIRIM
Suriye'de vahşet beş yaşında
Suriye'deki iç savaş dördüncü yılını geride bıraktı.Sorunun nasıl başladığını herkes biliyor. Fakat bu sorunun nasıl ve ne zaman çözüme kavuşacağı konusunda kimsenin bildiği net bir şey yok.Sorunun hem çıkışı, hem bu kadar uzun zaman devam etmesi ve halen de çözülememiş olmasının temelinde, dış güçlerin bölgedeki çıkar hesapları ile bölgesel güç iddiasındaki devletlerin rekabetleri yatmaktadır.
ABD ve Rusya'nın bölge üzerindeki hegemonik kavgaları,sadece Suriye'de değil bütün nüfuz bölgelerindeki istikrarsızlıklar ve savaşların en önemli faktörü olmuştur.Rusya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bölgedeki müttefikleri Irak ve Libya'yı kaybetti. Sıra Suriye'ye gelince işler değişti. Rusya, bölgedeki son müttefiği Suriye'yi kaybetmemek için ABD'ye ‘dur bakalım' dedi ve Esed'e hem siyasi hem de askeri desteğini en üst seviyede sundu.
İran da, israil'e karşı ön cephede yer alan bu ülkeyi kaybetmemek için var gücünü ortaya koydu. Lübnan'daki müttefiği Hizbullah ile beraber Esad rejimine her türlü mali ve askeri desteği sağlayan İran, bu süreçte bölgenin önemli bir gücü olduğunu da ortaya koymuş oldu. ABD ve batılı ülkelerinin (5+1) İran ile nükleer görüşmeleri Suriye krizi döneminde başlattığı, görüşmelerin aksamadan devam ettiğini ve büyük oranda bir anlaşmaya doğru yol alındığını da kaydetmek gerekir.
ABD ve batılı devletler işin başından beri Baas rejimine karşı savaşan muhalefete destek sağlıyorlar gibi göründüler, ama Esad'ı askeri anlamda yenilgiye uğratacak oranda silah yardımı yapmaktan kaçındılar. Esad giderse yerine kim gelecek şeytanlığı, iç savaşın bu denli uzun devam etmesinin en önemli nedenlerinden biri oldu. Amerika işin başından beri şeytanlıklar peşinde koştu. Kendi istediği muhalefeti bulamadığı için işi sürüncemede bıraktı. Ta ki IŞİD denilen yapı güçlenene kadar. Aslında IŞİD'in güçlenmesine de kendisi göz yumdu. Güçlenen IŞİD bölgedeki ABD çıkarlarını tehdit etmeye başlayınca işler tersine döndü. ABD tersine dönen bu durumdan da vazife çıkarmayı başardı ve altmış devletten oluşan koalisyon ile beraber bölgeyi yeniden yakmaya başladı.
Körfez ülkeleri, İran'ın bölgedeki büyümekte olan gücünün önüne geçmek, nükleer güç olmasını engellemek için bir yandan ABD'den medet umarken, diğer yandan da İran'ın Lübnan'daki kolu Hizbullah ile irtibatını kesmek için Suriye muhalefetini desteklediler. İran ise bu oyuna engel olmak için harekete geçti. Her taraftan Milyarlarca dolar para silah olup Suriye sahasına aktı. Akan bu paralar yüzbinlerce Müslümanın kanına mal oldu. Oluşan vahşet ve yıkım tablosu sadece israil'i sevindirdi.
Bölgesel güç olma rüyalarını gerçekleştirme uğruna muhaliflere yardım eden Türkiye ile rejime ölümüne destek sağlayan İran da, elbette doğru bir iş yapmıyorlar. Doğru olan, taraflar arasında siyasi bir çözümü başlatmaya yardımcı olmaktır, müslüman kanının akmasına engel olmaktır. Eğer İran ve Türkiye iyi niyetle ağırlıklarını çözümden yana ortaya koysalardı, en azından akan kanın durdurulmasını sağlayabilirlerdi. Ama böyle olmadı. Yangına benzin döküldü ve Suriye bugünlere geldi.
Komşu devletlerin bu marifetiyle dördüncü yılını dolduran savaşın bilançosu çok ağır. Suriye Suriye olalı böyle bir yıkım görmedi. İki yüz binden fazla ölü, onbinlerce kayıp, yerinden yurdundan olmuş on milyon kişi. Tarifi imkansız acılar, sefaletler ve zilletler..
Suriye'de devam eden kanlı savaş Irak, Lübnan, Ürdün, Türkiye, İran ve Suudi başta olmak üzere körfez ülkelerinin hepsini olumsuz olarak etkilemeye devam ediyor. Sorunu çözme sadedinde ABD ve Rusya'nın ne diyeceğine bakıp duran bölge ülkeleri, kendi aralarında bir çözüm arayışına giremezlerse durum daha da kötüleşecek elbette. Zaten ABD ve diğer büyük güçlerin istediği de bu. Yani bölgede kendilerine ihtiyaç duyulmayı gerektirecek sorunları çoğaltmak ve bu sorunların çözümü bahanesiyle bölgemiz üzerindeki hegemonyalarını ve sömürülerini devam ettirmek.
Dört yıldan sonra geriye bakınca Suriye meselesinin çözümü sadedinde ciddi bir şeyin yapılmadığı anlaşılıyor. Birleşmiş Milletler ve diğer bölgesel ve küresel kurum ve kuruluşlar çok kötü bit sınav verdiler. Yapılıyor sanılanların da aslında yapılmak istenmemiş olduğunu görüyoruz. İşin başından beri olaya seyirci kaldığı halde muhalefeti destekler görünme sinsiliğini sürdüren büyük şeytan ABD, şimdi ağzının altındaki baklayı daha yeni çıkarmaya başladı ve Baas rejiminin gitmesinden yana olmadığını söylemeye başladı.
Geçen ay ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Clapper, Senato'daki oturumda yaptığı konuşmada ‘Biz' de, Rusya da, IŞİD'e karşı uluslararası koalisyona katılan ülkeler de, bölge devletleri de Şam'daki hükümetin ve siyasi kurumların çökmesini istemiyoruz' demişti. En son Dışişleri Bakanı John Kerriy de ‘Esad ile müzakere edilmeli' deyiverdi.
Şimdi şunu soralım: Daha düne kadar ‘Esat gitmelidir. Suriye yönetimi meşruiyetini kaybetmiştir' Muhaliflere destek sağlayacağız' diyen; bugün ise dün söylediklerinin tam tersini söyleyen bir ABD'nin soruna çözüm bulacağına kim inanır acaba?
Hasılı, Suriye'yi kan gölüne çeviren, sorunu içinden çıkılmaz hale getirenler, başta ABD ve onun ipiyle kuyuya inen diğer ülkelerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.