Mirali YILDIRIM
Suriye'de yarının tarihi
Tarih üç şekilde okunur. Bunlar; “dün, bu gün ve yarının” tarihidir.
Yarınların tarihini okumak, kehanet gibi görünse de bu tarihe mevcut bazı ipuçlarından ulaşmak mümkün.
Suriye'ye davetsiz gelenlere bakalım.
Rusya: Hava, kara ve deniz gücüyle yerleşmiş ve hava gücünü tüm operasyonlarda kullanmaktadır. Rusya; Esed sayesinde “sıcak denizlere inmişken” Esed'siz bir Suriye düşünmemekte.
İran: Rusya'ya benzer bir konumda ancak kendine has kırmızıçizgileri vardır. Suriye; İran için artık “Şii Hilalinin batı sacayağını” teşkil etmekte.
israil sınırındaki Hizbullah yapılanması, İran'ın uç beyi konumundaki denge unsurudur. Bu da Esed rejimine bağlıdır. Resmi ve gayri resmi 60 bin savaşçı bulunduran İran; değişik yerlerdeki şii milislerin Suriye'ye “yönlendirilmesi, sevk ve idarelerinin” de merkezsini oluşturmaktadır.
İran'daki Esed'in bekasına harcanan kuvvet, İslam İnkılabının ilkesi olan Ümet/tevhid algısını gölgelemektedir.
ABD: Geçmişte işbirlikçi rejim ve kuklalar üzerinden yürüttüğü kadim menfaatlerinin peşindedir. Bunun yolunun da “istikrarsız, sürekli savaşan bir Ortadoğu'dan geçtiğine inanmakta. Bunun için de halk iradesinin tecelli ettiği bir Ortadoğu istememekte.
Menfaatlerini, halihazırda bölgesel aktörlerin sahnenin dışına attığı Kürtler üzerinden yürütmektedir. Rojava'da PKK/PYD üzerinden yaptığı tahkimat; ABD'nin, “muhafazakâr ve gelenekçi” Kürtler yerine, “Ulusalcı katı laik” Kürtlerle yürüyeceğini göstermekte ancak şimdilik!
AB ülkeleri: ABD'yle aynı konumdalar. İç savaşla beraber AB sınırlarını tehdit eden, iç istikrarını bozan göçler, AB ülkelerini, ABD'den biraz farklı düşünmeye zorlamıştır.
Diğerleri (Paramiliter) Savaşçılar: PKK/PYD hariç tutulursa savaşan tüm güçler İslamcı-muhafazakârdır. Bunlar; İran, Türkiye, Suud, Katar gibi ülkelerden en az birileriyle ilişkilidirler.
Aynı güçler; savaşı başlatan taraf olmadıkları gibi, barışı sağlayabilecek imkânlardan da uzaktırlar. Uzun sürecek bir direnişe de hazırdırlar.
Türkiye: “Güvenli bölge, sınırlarının güvenliği, Suriye'nin bütünlüğü(!)..” gibi sebeplerle savaşa müdahil olmuştur.savunduğu tezler; Suriye'ye müdahil olan çoğu güçlerin konuştuğu ancak yapmadığı tezlerdir. Astana Süreci'nde görüldüğü kadarıyla işi zor ama imkânsız değildir.
Arap ülkeleri: Öteden beri varolan örgütsel ve cemaatsel bağlar; güçlenen İran ve Şii Hilali iddiasının getirdiği endişe, Arapları işe dâhil etmiştir. Başı çeken Suudi ve Katar'dır.
Sonuç: Bu gün 64 ülkenin müdahil olduğu Suriye'de; Suriyelilerden çok yabancı savaşçı vardır. Her müdahil olan ülkenin de kendi ajandası vardır. Her bir ülkenin hesabı, diğerinin hesabını bozmaktadır.
Bu gün Suriye'de öncelik kazanan hesap; Suriyeli olmayanların hesabıdır. İran; her ne kadar Türkiye'yle diyalogu ağırdan alsa da kendisi de belirleyici bir aktör değildir.
ABD'nin Rojava'da, Rusya'nın da Şam'da çoktan vazgeçilmezleri oluşmuş; İran veya Türkiye'nin bunları aksine çevirmeye güçleri de yetmemekte.
İyisi; Türkiye, İran ve Suud'un ortak akılda birleşmesindedir o da şimdilik zor ancak imkânsız değildir.
Şüphesiz Allah “tuzak kuranların en hayırlısıdır” ancak tuzağa düşmüş mazlumların da buna layık olması lazım.
Bölgenin şartları; “gaybi yardımların” gelmesine de yakın.
Zalim var, zulüm var, geriye “eli kardeşkanına bulaşmamış” veya “tevbe-i nasuh etmiş şikâyetini Rabbine anlatabilecek yüzü olan mazlum” kalıyor. O da oluşmuş gibi.
Yardım Allah'tan, fetih yakın!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.