Mehmet GÖKTAŞ
Suriye’den dolayı kendi aramızda birbirimize düşmek, köprüleri yıkmak
Şu anda en büyük üzüntümüz Suriye’de katledilen Müslümanlardır. Bundan daha büyük korkumuz ve endişemiz ise, bu iç savaşın daha da büyümesi, dışarının müdahalesi, Türkiye’nin doğrudan bu işe fiilen girmesidir.
Suriye uçağının Ankara’ya indirilmesi gibi artık her an beklenmedik gelişmelerin vuku bulması bizim endişemizi ve üzüntümüzü artırmaktadır.
Elbette orada katledilen Müslümanların üzüntüsüyle kıyaslanamaz fakat bunun yanında bir de Tevhidî düşünceye mensup Müslümanlar olarak bu konuda kendi aramızda farklı düşüncelerden dolayı kamplara ayrılmamız, aramızdaki köprülerin yıkılmaya doğru gitmesi de ayrı bir üzüntü sebebidir.
Duygusallık insanoğlunun fıtratında vardır ve güzel bir şeydir. Duygusuzluk, hissiyatsızlık hiç iyi bir şey değildir. Fakat Duygusallığı bir ölçü haline getirmemiz, tamamen duygularla ve hissiyatla hareket etmemiz de bizleri genellikle yanlış yerlere götürmektedir.
Tirmizi’nin rivayet ettiği şu muhteşem Nebevi öğüt dolaylı yönden de olsa bizim için bu konuda bir uyarıdır:
“Sevdiğinizi öyle ölçülü ve dengeli seviniz ki, bir gün sizin düşmanınız olacağını düşünün. Buğz ettiğinize de öyle ölçülü ve kıvamında buğz ediniz ki, bir gün sizin dostunuz olabileceğini düşünün.”
Dikkat etmişseniz, sevgide ve buğzda bizi aşırılığa götüren şey tamamen duygusallığımızdır. Sevdiğimiz kişiye her şeyimizle açılmamız, kendimizde kalması gereken, kendimize saklamamız gereken eksiklerimizi ve zaaflarımızı onun önüne sermemiz büyük bir hatadır ve bir gün bizi güç durumda bırakacaktır.
Gelelim bugün bizim durumumuzu resmeden bu Nebevî ölçünün ikinci bölümüne:
“Buğz ettiğinize de öyle ölçülü ve kıvamında buğz ediniz ki, bir gün sizin dostunuz olabileceğini düşünün.” Buğuz ederken, tartışırken ölçüyü kaçırmak, baştan kaybetmektir.
Eğer bizler bugün duygularımızı şaşmaz bir ölçü kabul edersek, bu ölçünün bizi ifrata götüreceğini, tekfire götüreceğini, mezhep taassubuna götüreceğini unutmayalım.
Hâlbuki bizim elimizde şaşmayan ilahi ölçülerimiz vardır ve böylesi durumlar için birinci ölçümüz: “Düşmanlık ancak zalimleredir, zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur” ölçüsüdür.
Şimdi bu ölçüye göre hiç tereddüt etmeden söyleyebiliriz ki; Esed ve onun rejimi zalimdir, katildir, şâkidir ve kesinlikle onun zulmü ve katliamı engellenmelidir, bulunduğu yerden alaşağı edilmelidir. Ve Müslümanlar üzerine bu bir yükümlülüktür.
Bu arada Beşar Esed ve rejiminin mezhebinin, hatta dininin ne olup olmadığı bizim için hiç önemli değildir. Yani ona düşman oluşumuz Nusayriliğinden değildir. Beşar Esed Şafi de olsa, Hanefi de olsa hiçbir şey değişmez. Önemli olan onun zalimliği, katilliği ve şâkiliğidir.
Bizim elimizde ölçü zannettiğimiz başka şeyler varsa ve bu gibi durumları onlarla değerlendiriyorsak yanlışlardan kurtulamayacağız demektir.
Suriye ve benzer konularda Amerika’nın tavrının tam aksini göstermeyi, İsrail’in çizgisinin tam karşısında yer almayı, Avrupa’nın her tavrında mutlaka bir haçlı zihniyetinin yatıyor oluşunu ileri sürerek bunların tam karşısında yer almayı yegâne hak ve doğru ölçü olarak kabul edersek yanılırız.
Hele bir zamanlar Rusya’nın görüşünün tam tersini uygulamayı milli bir siyaset kabul etmişti insanımız. Osmanlıdan beri sürüyordu bu miras. Avrupa’nın siyasileri Osmanlı Hariciye Vekiline soruyorlar; Efendim bu kadar güzel bir dış siyaseti nasıl başarıyorsunuz? O da cevap veriyor; Çok kolay efendim, bakıyoruz bir konuda Rusya ne düşünüyor ve nasıl bir tavır sergiliyor, biz de onun tam zıddını yapıyoruz, vesselam.
Eğer biz bugün Suriye hususunda Amerika’nın, İsrail’in, Avrupa’nın ve bu arada Rusya ve Çin’in tam aksi bir çizgide yer almayı kendimiz için yegâne doğru çizgi kabul edecek olursak, buyurun çıkın işin içinden nasıl çıkacaksanız.
Ve özellikle bu ölçülerle değerlendirme yaparak birimizi bu ülkelerin ve güç odaklarının yanında yer almakla itham edersek gerçekten kendimize yazık etmiş olacağız.
Allah için yarın birbirimizin yüzüne bakamayacak ithamlarda bulunmayalım, farklı düşüncelerimize rağmen aramızdaki köprüleri yıkmayalım, her birimizin samimiyetinden kuşku duymayalım, duygusal davranmayalım.
Bu arada Hakkın rahmetine kavuşan aziz dost, güzide bir İslam âlimi muhterem Abdülcelil Candan hocamıza Rabbimizden mağfiret diliyor, başta yakınlarına ve bütün Müslümanlara baş sağlığı diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.