Susmak da konuşmak da Hüdapar’ı güçlendiriyor

Seçimler yaklaştıkca siyasetle ilgili haberler ve yorumlar katlanarak artıyor. Tv ve internet medyasının herkesi kapsayıp sürüklediği bir zamanda her haberin ve her yorumun pozitif ve negatif çok büyük yansımaları olduğu da muhakkak.

Geçmişte toplumun içyüzünü çok da bilmediği bir çok siyasetçi ve partinin çokca gündeme gelmeleri nedeniyle, nasıl büyük oylar aldıkları da herkesin malumudur.

Kitlelerin tercih yaparken akli muhakemeden ziyade duygusal davrandığına vurgu yapan, Fransız toplumbilimci Gustave Le Bon, seçmenlerin çok bilgili olmalarının doğru kişiyi seçecekleri anlamına gelmediğini belirtir.

Dolayısıyla seçimden önce esen rüzgar, duyguları beraberinde sürüklüyor. Bu yüzden, mesela sol devrimler konusunda hayli kültürlü denebilecek çevreler, toplumun inançlarına zıt bile olsa sürekli gündem olmanın hesabını yaparlar.

Gelelim Hüdapar’a. Hüdapar her ne kadar siyaset arenasında yeni sayılsa da toplum içerisindeki faaliyetleriyle neredeyse otuz yılı aşan bir camiayla alakası nedeniyle çok da acemi sayılmayacaktır. Hüdapar üye ve gönüllülerinin çoğunun Hizbullah üyesi olma suçlamasıyla yargılanmış olması da olaya farklı bir boyut kazandırmaktadır.

Bu ülkede Hizbullah denilince iki şey akla getirilmeye çalışıldı. Birincisi korku, ikincisi gizem. Öyle ki, sokaktaki insandan üniversitedeki akademisyenine, gazetecisinden siyasetçisine, Hizbullah denilince herkesin korkup ürkmesi, susması ve böylece uzak durması hedeflendi. Bu hedef, geniş kitleleri Hizbullah’a karşı soğutma açısından tuttu gibi gözükse de, yan etki yaptı ve Hizbullah’ın gizemini artırdı. Çünkü insan korktuğu şeyi gözünde büyütür.

Askerinden siviline, iktidar olsun muhalefet olsun hatta legal illegal tüm oluşumlar Hizbullah’a karşı yapılan savaşta devletin yanında yer aldılar. Öyle ki başka örgütlere karşı devletin gözettiği bütün yasalar, yönetmelikler askıya alındı. Sözde seferberlik ilan edilmedi ama vergi dairesinden köydeki ilkokula kadar bütün kurumlara, Hizbullah’a karşı nasıl mücadele edeceklerine dair sürekli yazılar gönderildi ve yapılanların raporları istendi. İslami kesimler, adeta Hizbullah’ı kesme görevi üslendiler, İslami yayınlar, yaylım ateşi yaptılar.

Öyle bir korku paranoyası oluşturuldu ki, cezaevine konan bir Hizbullah tutuklusuna, yan koğuştaki adli mahkum şöyle demişti: “Biz sizinle ilgili haberlere bakınca, sizin, uzun sivri dişleri ve pençeleri olan canavarlar olduğunuzu zannettik. Hatta gardiyan, size yaklaşmaktan korkacağı için, yemeği uzaktan bir sopayla uzatacak diye düşünüyorduk.” 

 Mossad ortaklığıyla hazırlanan bu planı, Hizbullah bozdu. Kitlesel faaliyetlerinde savaşın değil barışın, huzurun, kardeşliğin adresi olduğunu bizzat ortaya koydu. Korkuyu sempatiye ve ilgiye çevirmeyi başardı. Hizbullah deyince bugün insanların aklına Hz. Muhammed’in mevlidi geliyor, salavatlar, tekbirler geliyor, sohbetler geliyor, karşılıksız maddi manevi yardımlar geliyor.

Ve gizem… Kim bunlar?, nasıl bu kadar sabırlı ve tahammüllü olabiliyorlar?, nasıl bu kadar cesur ve yürekli hareket ediyorlar? Neden başlarına gelene aldırmıyorlar?, neden bu kadar mağdur edilmelerine rağmen yenilmiyor ve tekrar vazifeye dönüyorlar? Kısa sürede nasıl binlerce insanı meydanlara toplayabiliyorlar? Nasıl bu kadar affedici ve merhametli oluyorlar? Evet bunun gibi bir çok soru, müthiş bir gizem örüyor.

Ve ‘bunların adını hiç ağzınıza almayın’ diyenler, bu gizemi daha da artırmış oluyorlar. Yani saldırsalar konuşuluyor ve Hüdapar güçleniyor, konuşmasalar gizemi artıyor, yine güçleniyor.

Ne garip bir ilahi tecelli değil mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.