Talut (as) ve Zorluklarla Sınanma
İsrailoğulları; nankörlük, döneklik, zillet tutkunluğu ve daha birçok olumsuz özelliğiyle tarihe geçmiş bir kavimdir.
İsrailoğulları; nankörlük, döneklik, zillet tutkunluğu ve daha birçok olumsuz özelliğiyle tarihe geçmiş bir kavimdir. Yüce Allah, İsrailoğullarına hiçbir kavme göndermediği kadar peygamber göndermiş ancak onlar nübüvvet gibi büyük bir nimete inkâr, isyan, döneklik vb. kötü tavırlarla mukabelede bulunmuşlardır. Hatta kimi zaman haddi aşarak peygamberlerini acımasız bir şekilde şehit etme, onların mübarek kanlarını dökme cüretkârlığını bile göstermişlerdir.
İzzet, şeref ve namuslarının teminatı olan ilahi şeriata lakayt kalmaları; tevhid dininden yüz çevirmeleri ve peygamberlerine düşmanca tavırlar sergileyip her fırsatta onlara zorluk çıkarmalarından dolayı İsrailoğulları, zillet ve aşağılık damgası yemiş, bela ve musibetin her türlüsüne müptela olmuşlardır.
İşte yukarıda anlatılan tipik karakterlerinin neticesi olarak İsrailoğulları, Hz. Musa’dan sonra Mısır ile Filistin arasında yaşayan Amelikalılara yenik düşmüşlerdir. Calut’un komutası altındaki Amelikalılar, kendilerinden yüzlercesini esir almış, geriye kalanları da vergiye bağlamak suretiyle zelil bir hale düşürmüşlerdir.
Aradan uzun yıllar geçtikten ve esaretin acısını iyice tattıktan sonra İsrailoğulları, sözde intikam arzusuyla peygamberlerine başvurup kendilerine uygun bir hükümdar tayin etmesini isterler.
Bu hadise Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“Musa’dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani peygamberlerinden birine: ‘Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım’ demişlerdi. O; “Peki ya, üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar; “Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık” demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı zaman az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.”[1]
Rivayetlere göre İsrailoğullarının başvurduğu bu peygamber; Şamuel, Eşmail veya Şem’un idi. O, İsrailoğullarının ahlak ve karakterini iyi bildiğinden, “Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?” diyerek daha işin başında endişesini dile getirmiş, bu konuda kendilerine güvenmediğini belirtmiştir.
Nitekim Yahudi karakterinden nasiplerini almış Medine münafıkları da Allah Resulü (as)’nden savaş talebinde bulunmuş, zamanı gelip savaş kendilerine farz kılınınca da yerlerine çakılıp kalmışlardı. Oysa Efendimiz (sav); “Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah’tan afiyet dileyiniz. Fakat düşmanla karşılaştığınız takdirde sebat gösteriniz”[2] buyurmuşlardır.
Neticede İsrailoğullarının peygamberi kendilerine Yüce Allah (cc) tarafından seçilen komutanı haber verir. Ancak onlar ileri sürdükleri havadan sudan bahanelerle savaş konusunda samimi olmadıklarını göstermiş olurlar.
“Onlara peygamberleri dedi ki: “Allah size Talut’u melik olarak gönderdi.” Onlar; “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizim hükümdarımız olabilir?” demişlerdi. O (şöyle) demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve vücut gelişimini arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.”[3]
Talut’un; saka (sucu), tabaklamayla uğraşan veya hayvanı sırtında yük taşıyan biri olduğu söylenmiştir. O, İsrailoğullarının içindeki peygamber ve hükümdarlar soyundan da değildi. Ama bununla birlikte İsrailoğulları arasında en bilgin, vücutça güzel ve kusursuz idi. Uzunluğu nedeniyle “Talut” adını aldığı söylenmiştir.
İsrailoğullarının kıt görüşlülüğü ve değer yargıları hükümdar seçiminde de kendini göstermiştir. Onlar, hemen her konuda olduğu gibi hükümdarlık işinde de soy-sop üstünlüğü ve mal-makam zenginliğine itibar etmiş; hükümdarlık için gerekli olan bilgi, dirayet ve fiziki yapı gibi vasıfları göz ardı etmişlerdir.
Peygamberleri, Allah tarafından tayin edilen hükümdarın, taşıdığı vasıflar itibariyle bu konuma ehil olduğunu belirttikten sonra onun Allah tarafından seçildiğine dair delil ve alametleri de bildirir.
“Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: “Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un gelmesidir ki onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.”[4]
Talut’un hükümdarlığının nişanesi olan bu tabut veya sandık, İsrailoğulları tarafından çok iyi biliniyordu. İsrailoğulları, onu çok kutsal görür, “Ahid sandığı” olarak addederlerdi. Tabut, Musa ve Harun (as) hanedanının mukaddes emanetlerini taşımakta idi. Bu emanetler, Sina Dağı’nda Hz. Musa’ya verilen levhalar idi. Bunlardan başka Hz. Musa’nın rehberliği altında yazılıp Levililere verilmiş olan Tevrat’ın hakikisi vardı. Keza çölde atalarına Allah tarafından ihsan edilmiş olan bir şişe kudret helvası vardı ki, böylece İsrail’in müstakbel nesilleri Allah’a karşı şükür edeceklerdi. Muhtemel olarak tabutun içinde Hz. Musa’ya ait ilahi delil olan asa da vardı.[5]
Bu tabutun tarihçesi hakkında şunlar söylenmiştir:
Tabut, Allah tarafından Hz. Âdem’e indirilmiş; Yakub (as)’a, ondan da Musa (as)’ya intikal etmiştir. Hz. Musa, Tevrat’ı bunun içinde bırakır, savaştığı zaman ordunun önünde tutardı. İsrailoğullarının gönülleri onunla sükunet bulurdu. Vefatına kadar Hz. Musa’nın yanında idi. Daha sonra İsrailoğulları arasında elden ele geçti. Bir hususta muhakeme olacakları zaman ona müracaat eder, aralarında onu hakim kabul ederlerdi. İsrailoğulları savaşa gittiklerinde tabutu önlerinde götürür, onu uğurlu sayıp düşmanlarına karşı zafer ümit ederlerdi.
İşte İsrailoğulları isyana başlayıp fesada düştüklerinde Allah, başlarına Amelika kavmini musallat etmiş; bunlar, İsrailoğullarına galip geldikleri gibi tabutu da ele geçirip götürmüşlerdi. Allah Talut’u melik yapmak isteyince tabutu Amelikalılara bela etmiş, yanlarında tabutun bulunmasından dolayı bazı musibetlere duçar etmişti. Rivayet olunduğuna göre, Amelikalılar tabut vesilesiyle uğradıkları musibetlerden kurtulmak için onu öküzlere bağlayıp İsrailoğullarının yurduna sürmüşlerdir. Allah’ın vekil kıldığı melekler de tabutu alıp hükümdarlığının nişanesi olarak Talut’un evine bırakmışlardır.[6]
Bir mucize olarak tabutun gelmesiyle birlikte İsrailoğulları, hem Talut’un hükümdarlığını kabullenmek zorunda kalmış, hem de sükûnet bulmuşlardı.
Nihayet Calut komutasındaki kalabalık düşman ordusuyla savaşmak üzere İsrailoğulları Talut komutasında yola düşerler. Savaş hususunda samimi olanlarla olmayanların ayırt edilmesi gerekiyordu. Zira kendilerinde zafiyet olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanların, savaşın seyri esnasında zafiyet gösterip geri çekilmeleri ve samimi olanları da ümitsizliğe düşürmeleri, beraberinde yenilgiyi getirecekti. İşte buna ve daha pek çok hikmete binaen Talut’un ordusu bir nehir ile imtihan edilerek arındırıldı. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç avuçlayan hariç- onu tatmazsa o bendendir.” Onlardan az bir bölümü dışında ondan içtiler. O, kendisiyle beraber iman edenlerle onu (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): Bugün bizim Calut’a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok, dediler. (O zaman) Elbette Allah’a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: Nice az bir topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.”[7]
Devam Edecek…
İnzar Dergisi
[1] Bakara: 246
[2] Buhari-Müslim
[3] Bakara: 247
[4] Bakara: 248
[5] Tefhimu’l Kur’an, Bakara: 248. Ayeti Tefsiri
[6] Elmalılı Tefsiri, Bakara: 248. Ayeti Tefsiri
[7] Bakara: 249
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.