Mehmet EŞİN
Tarikat ve cemaatler mi yerli, yoksa devlet mi yerli
FETÖ ile birlikte Türkiye'de tarikatlar, cemaatler daha çok tartışılır hale geldi. Adnan Oktar'a yapılan operasyonla birlikte ‘ne oluyor, bunun devamı gelecek mi, sırada kim var' soruları sorulmaya ve bazı tarikatların ismi açıktan dillendirilmeye başlandı.
Tarikatlar, cemaatler sadece yaşadığımız toprakların değil, tüm ümmet coğrafyasının bir gerçeğidir. Nice devletler, imparatorluklar kaybolup gitmesine rağmen onlar varlıklarını devam ettirdiler. Ümmet ve insanlık adına büyük işler başardılar.
Toplumun birlik ve beraberliği, maddi kalkınma, eğitim ve öğretim, ahlaklı ve erdemli bir toplumun inşası, fethedilen toprakların İslamileşmesi, zararlı fikir ve cereyanlara karşı durma, işgalcilere karşı İslam coğrafyasını savunma, zalim hükümdarlara karşı hakkın ve halkın hamisi olmada büyük hizmet ve katkıları olmuştur. Bu yolda büyük bedeller ödediler ve ödemeye devam ediyorlar.
Anadolu'nun, Afrika'nın, Asya'nın fethedilmesi, İslamileşmesi, 20. YY'ın başlarında işgal edilen İslam topraklarının işgalcilerden kurtarılması, Çeçen ve Kafkas halklarının asırlarca Ruslara karşı savaşması onlarsız mümkün değildi.
Doğu'nun Rus işgalinden kurtulması için gönüllü alay kurarak savaşan, birçok öğrencisini şehid veren ve kendisi de Ruslara esir düşen Üstat Bediüzzaman Said-i Nursi'nin ta kendisidir.
Osmanlının mirası üzerine kurulan laik Kemalist rejim; tekke, zaviye ve vakıfları kapatarak mallarına el koydu, çalışmalarını yasakladı. Gönüllü çalışan, etki alanları sınırları aşarak halkın gönlünde taht kuran, asırlardan beri bir gelenek ve göreneği olan bu yapılar doğal olarak yok olmadı.
Tarikat ve cemaatler, laik devlet mekanizması karşısında İslam'ın ve Müslüman halkın hamisi oldular. Tebliğ ve irşad çalışmalarıyla halka dinini öğrettiler, inançlı bir neslin yetişmesi için kıt imkânlarla okullar ve yurtlar açtılar, her açıdan fakir Anadolu insanının elinden tuttular.
Tarikatların toplumdaki kabul ve etkilerine binaen her dönem iç ve dış güçlerin müdahalesine maruz kalmış, şeytani planlar için kimi zaman araç haline getirilenler de olmuştur. Bütün tarikat ve cemaat ismini taşıyan yapılar birdir, faydalıdır aynı amaç ve hedefe doğru hareket ediyor, denemez. FETÖ gibi cemaat, hizmet ismini taşıyan yapıların 15 Temmuz ve öncesinde neler yaptığına şahit olduk.
Bununla birlikte bütün cemaatleri FETÖ gibi görmek büyük yanlıştır. Dış güçlerle işbirliğine girerek halka ve Hakk'a ihanet edenlerle hakkı savunan, darbe yapanlarla darbeye karşı çıkanlar; her türlü şeytani hile ve entrikayla, uyuşturucu, para ve kadınıyla yeni nesli ifsat edenlerle bunlara karşı mücadele edenler aynı kefeye konulmamalıdır. Böyle bir durum hakka ve halka yapılacak en büyük zulümdür.
FETÖ'nün en büyük mağduru İslam'dır, Müslümanlardır, İslami kavramlardır, tarikat ve cemaatlerdir.
Devletler tabiatları gereği kendileri dışında farklı bir hâkimiyete ve yapılanmaya izin vermez. Bütün güç ve yapıların kendi hâkimiyetini tanımasını ister. Bu durum bir yere kadar anlaşılabilir ama bütün tarikat ve cemaatler benim gibi düşünmeli, benim kontrolümde olmalı, emrimdeki bir memur ve asker gibi olmasını beklememeli ve istememelidir.
Tarikat ve cemaatlerin şeffaf, yerli olmasını isteyenler, devletin de kendi halkına karşı şeffaf ve yerli olmasını istemelidir. Yerli olmanın kriteri halkın inanç ve değerleri baz alınacaksa; yerli olmayan, dış patentli olan yürürlükte olan bu anayasa ve sistemin ta kendisidir. Öncelikli olarak sistem, kendini yerlileştirmelidir.
Acilen halkın değerleriyle barışık, halkın inanç ve değerlerini güvence altına alan bir anayasa hazırlanmalıdır. Yüz yıldır dindar halka her türlü baskı ve zulmü reva gören, inancıyla savaşan sistem, bir daha böyle bir şey yaşanmayacağına dair halka güven vermelidir.
Bütün tarikat ve cemaatlere FETÖ muamelesi yapmak, sadece hükümetin ayağına kurşun sıkması değil, 15 Temmuz darbesini yapanların yapamadığını yapmak ve emperyalistlerin amacına hizmetten başka bir şey olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.