Yusuf ARİFOĞLU
Taziye eza aracı olmamalıdır
İnsan hayatı inanç, ideoloji veya adetlere göre şekillenir. İnsan, fıtri olarak hayatını inandığı bazı değerler ve kabuller üzerine inşa eder. İnsanın özünde bir şeylere inanma, kendisinden daha güçlü addettiği bir varlığa saygı duyma ve tapınma vardır. Vahiy kaynaklı bir dine inananlar inancı esas alırlar. Beşeri fikir ve kabullere göre hareket edenler de zamanla ruhi bir doyum ya da içsel bir tatmin için yaşadıklarını inanç haline getirirler.
İnsanlar bireysel ve toplumsal açıdan farklı yaşam standartlarına sahiptirler. Bu farklılık insanların tabiatları, zamanları, zeminleri ve dillerinin çeşitliliği sebebiyledir. Bu çerçevede değerlendirdiğimiz zaman ‘alışkanlık, örf, adet, gelenek ve görenek’ sosyal yaşamın temel unsurlarıdır. Bu unsurlar, toplumun temel inanç değerleriyle çelişmezse davranışa dönüşebilir.
Müslümanların günlük hayatta karşılaştıkları en önemli problemlerden biri, âdeti ibadet haline getirmek olmuştur. Adet veya örf dediğimiz husus, ibadetin amacı ve özüyle çelişmemelidir. Çelişirse olmaz. Bir Müslüman için huzurlu ve güzel bir hayatın formülü ‘Kur’an ve Sünnettir.’
İslam, sadece ibadi hayatımıza seslenen ve bu hayatı şekillendiren bir din değildir. İslam, hayatın tümünü kuşatıcı bir ilkeler sistemidir. İslam’ın attığımız adımdan yediğimiz lokmaya, konuştuğumuz cümleden bakışımızın nedenine, uykumuzdan işimize kadar her ihtiyacımız, sözümüz ve eylemimize insan fıtratıyla mutabık bir önerisi vardır.
Evimiz, sokağımız, çarşı ve pazarımız İslam’la en doğru, en güzel ve en hakkaniyetli bir şekil kazanabileceği gibi eğitim, ekonomi, sağlık ve idare gibi her toplumsal sistem de İslam’ın kurallar ekseninde güvenli ve gelişmeci bir gidiş elde edebilir.
İslam’da tesettür farzı vardır. Bu farz, vücudun mahrem bölgelerinin örtülmesine taalluk eder. Ama toplumların iklim ve gelenekleri bağlamında tesettür elbisesinin rengi, şekli ve ismi değişebilir. İslam’da cömertlik övülmüş bir haslettir. Kişi ve topluma göre cömertlik vesilesi (para, altın, gıda, hibe gibi) olan şeyler değişebilir.
Bugünlerde toplum olarak en çok şikâyet ettiğimiz iki şey ‘taziye ve düğün’ icrasındaki usullerdir. Düğünlerde kadın erkek ihtilatı ve eğlence dozu günah ve harama; taziyelerde ise iyi niyetle de olsa bazı adetlerde ısrar, eziyet ve mağduriyete yol açmaktadır.
İslam’da taziye; ölenin yakınına teselli amaçlı bir dayanışmadır. Mümin kardeşinin acısını paylaşmadır. Musibete uğrayan, cenazesi olan, yakınları ve sevdikleri vefat edenlerin yanında olmak, onlara madden ve manen destek olmak, onlara sabır telkin etmek, taziyeye gelen insanlara nasihat amaçlı Allah'ın ayetlerini ve Resulullah'ın hadislerini hatırlatmak taziyenin adaplarındandır.
Her geleni sormak, taziye evinde yemek vermek, taziye mahallinde çokça oturup lakırdıya dalmak, taziye sahipleri arasında ‘fakir zengin, elit avvam, uzak yakın ayrımı’ yapmak gibi davranış ve adetler insani ve İslami değildir.
Yüce Allah(c.c), bir ayette şöyle buyurur: ““Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının!" (Haşir, 59/7) Selman-ı Farisi(r.a) de “Peygamberimiz aleyhi selam bize her şeyi öğretti; hatta hacetimizi nasıl gidereceğimizi de.” der.
Bu ve bunun gibi birçok nass bize hayat ölçümüzün ‘Kur’an ve Sünnet’ olduğunu söylemektedir. Doğduğumuz zaman kulağımıza okunan (namazsız) ezanla öldüğümüz zaman kılınan (ezansız) namazımız hayatın bidayet ve hitamının bir ezanla bir namaz arası olduğunu göstermektedir. Haliyle aile hayatının kapısını açan düğünlerimiz helal bir ölçü istediği gibi ömür kapımızı kapatan ölüm ve sonrası tören/taziyeler de helal bir ölçü ister.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.