Tebşir ve İnzar (Müjdeleme ve Korkutma)
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber (sav)’in en çok zikredilen vasıflarının başında müjdeleyici ve korkutucu olma vasfı gelir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber (sav)’in en çok zikredilen vasıflarının başında müjdeleyici ve korkutucu olma vasfı gelir. Hatta bazı ayet-i kerimelerde tahsis edatı ile beraber bu vasıflar kullanılmıştır.
“…Ben ancak, iman edecek bir kavim için bir korkutucu ve bir müjdeleyiciyim”[1]
“(Ey Resulüm) Seni ancak bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak gönderdik.”[2]
Diğer peygamberlerin de müjdeleme ve korkutma göreviyle gönderildiğini Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi.”[3]
O halde kendi zamanlarında peygamber mesleği olan davet görevini yüklenen davetçilerin de yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur müjdeleyip korkutmak.
Müjdeleme ve Korkutmanın Muhatabı
“Biz o Kur’an’ı sadece onunla takva sahiplerini müjdelemen ve inat edenleri de korkutman için senin dilinle kolaylaştırdık.”[4]
Müjdelemenin muhatabı yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi Mü’minlerdir. Ancak kâfirler de iman ettikleri takdirde ulaşacakları nimetler hatırlatılarak imana teşvik edilirler.
“Şu Kur’an bana sizi ve ulaştığı kimseleri inzar etmem için vahyolundu.”[5]
Bu ayet-i kerime Müslim-kâfir farkı gözetmeden Kur’an’a ve Resulullah (sav)’a erişen herkesi inzara hedef tutmaktadır.
“Sen ancak gıyaben Rabbinden korkmakta olanları ve namazı dosdoğru kılanları korkutursun.”[6]
Burada ise ‘Namazı dosdoğru kılan’ samimi, ihlâslı Müslüman bile inzara konu yapılmaktadır. O halde diyebiliriz ki inzar’ın muhatabı mü’min-kâfir farkı gözetmeksizin bütün insanlardır.
Peki, bir davetçi inzar ve tebşiri nasıl ve ne şekilde yapmalı? Bu soruya Kur’an ve sünnetten cevap bulmaya çalışalım.
Müjdeleme ne ile ve nasıl yapılır?
Kur’an-ı Kerim’de iman edilip gereği yerine getirildiği takdirde dünyada ferahlık ve genişlik ahirette ise göz kamaştırıcı nimetlerle dolu cennetle insanlar müjdelenmiştir. Bunları ayrı ayrı inceleyelim:
a) İman eden kavimler sadece ahirette değil dünyada da genişlik ve refahla müjdelenmişlerdir. Nuh suresinde Hz. Nuh (as)’un, kavmine şöyle seslendiği zikredilir: “Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. (Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın. Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.”[7]
Hud suresinde Hz. Hud (as)’un da kavmine hitabı benzer şekildedir: “Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın.”[8]
Bir başka ayet-i kerimede ise şöyle buyruluyor: “Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.”[9]
Her ne kadar dünya asıl ceza ve mükâfat yeri değilse de imanın ve salih amelin ahiretten önce daha dünyadayken de sağladığı çokça dünyevi menfaat ve fayda olduğunu bu ayet-i kerimelerden açık olarak anlıyoruz.
Gerçekten de imanın dünyevi birçok faydası vardır. Kadere iman, kanaat, tevekkül ve rıza gibi hallere günümüz insanının ne kadar muhtaç olduğu aşikârdır. Hem zamanımızda çokça yaygınlaşmış olan stres, depresyon, tatminsizlik gibi rahatsızlıklara karşı manevi bir rahatlama ve huzur vermesi açısından, hem de rızık genişliği, bereket, yağmurun çokça yağıp kuraklığın olmaması gibi sonuçlarından dolayı iman, daha dünyadayken de sahibine fayda verip yarar sağlar.
b) Müslümanın yaptığı amellere verilecek asıl mükâfat ahirettedir. Bu sebeple de Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette cennete ve cennetin nimetlerine dikkat çekilmiştir. İnsanı cezbeden cennet tasvirleri le imana ve amele teşvik edilmiş, küfür, isyan ve sapıklıktan da nehiy yapılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle dikkat çekici bir durum da vardır ki, Mekke’de nazil olan surelerden sonra Medine dönemine yaklaştıkça Mü’minlere verilecek mükâfat noktasında farklı bir anlatım üslubu göze çarpmaktadır. Mesela Mü’minlere verilecek cennet nimetlerinin tasvirlerinin yerine Medine’de ‘Rıdvan’ kavramı ile ifade edilen ilahi hoşnutluktan bahsedilmektedir.[10] Mü’minler için böyle bir Allah anlayışı, doğru iş yapan mü’minlerin işlerini kabul edip karşılık olarak, cennet nimetlerini veren bir Allah anlayışından daha ileridir. Burada yukarıdaki alışverişin ötesinde Allah-u Teala ile mü’minler arasında karşılıklı hoşnutluğa varan bir ilişki görülebilmektedir.[11]
Korkutma Ne ile ve Nasıl Yapılır?
Korkutmanın Arapçadaki karşılığı inzardır. Arapçada inzar ancak korunup sakınmak için elverişli bir sürenin olması halinde yapılan korkutmalar hakkında kullanılır. Hemen hemen başka hallerde kullanılmaz gibidir. Eğer korunup sakınmak için gerektiği kadar zaman yoksa bu ‘iş’ar’ (bildirmek) olur, inzar olmaz.[12]
İnzar Çeşitlerini İncelersek:
a) Geçmişte imandan kaçınan kavimlerin dünyada helak edilmesi gibi bugün de Müslümanlar arasında yaygınlaşan bazı günahların çeşitli bela ve afetlere sebep olduğu, hadisi şeriflerde dile getirilmiştir. Özellikle de emri bil maruf ve nehy-i anil münkerin terk edilmesi halinde uğranılacak belalara dikkat çekilmiştir.[13]
İman etmeyip yüz çevirenlerin dünyada da sıkıntıya uğratılacakları Taha suresinde şöyle dile getirilmiş: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık şüphesiz ki onun için dar bir geçim vardır…”[14]
Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerin dünyadaki sonlarına dikkat çekiliyor. Böylece başlarına gelen acıklı azap hatırlatılarak bundan ibret alınması istenip böyle bir sona uğramamak için iman etmek gerektiği vurgulanıyor.
“Muhakkak ki onların kıssalarında akıl sahipleri için bir ibret vardır.”[15]
“Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş, baksınlar!”[16]
Kur’an-ı Kerim’de sıkça zikredilen kıssaların bunun dışında da çok fayda ve hikmeti vardır. Çünkü tarih bir aynadır. Allah (cc)’ın kâinatta, insan toplumu ile ilgili ezeli âdet ve kurallarının yansıdığı bir ayna. O nedenlerdir ki Kur’an özel bir titizlikle dikkatleri bu noktaya çeker. Bundan yararlanılmasını, pratik dersler alınmasını öğütler.
Ardı ardına sıralanmış olayları okumak önemli değil. Önemli olan olayların iç dünyasına sızabilmek, alınması gerekli dersleri yakalayabilmektir. Dahası Allah Teala’nın bu olaylardaki kural ve âdetlerine ulaşabilmektir.[17] Bu açıdan inkâr edenlerin dünyada da elim bir azapla ceza görecekleri hususu Allah Teala’nın adetlerinden bir adettir, denilebilir.
Geçmiş peygamberlerin kıssalarının davetçiler açısından da ayrı bir önemi vardır. Peygamberlerin kavimlerinden çektikleri sıkıntılar, yalanlanmaları, ancak buna rağmen ümitsizliğe kapılmadan davetlerine devam etmelerinin, aynı sorumluluğu yüklenen davetçiler için de büyük bir sabır ve teselli kaynağı olacağı muhakkaktır.
“(Ey Resulüm) Peygamberlerin haberlerinden, kendisi ile senin kalbini takviye edeceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz.”[18]
“And olsun ki, senden önce nice peygamberler de yalanlanmıştı; fakat yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabrettiler; nihayet onlara yardımımız geldi. Çünkü Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. And olsun ki o peygamberlerin haberlerinden bir kısmı sana da geldi.”[19]
Allah’ın İzniyle gelecek sayımızda devam ederiz.
İnzar Dergisi
[1] Araf: 188
[2] Furkan: 56
[3] Bakara: 213
[4] Meryem: 97
[5] En’am: 19
[6] Fatır: 18
[7] Nuh: 10-12
[8] Hud: 52
[9] Nahl: 30
[10] “… Allah’ın rıdvanı (razı olması) ise daha büyüktür!...” Tevbe: 72 Ayrıca bk. Al-i İmran: 15
[11] “…Allah onlardan razı olmuştur ve (onlar da) O’ndan razı olmuşlardır...” Mücadele: 22. Ayrıca bk. Beyine: 8, Dr. Mehmet Paçacı, Kur’an’da ve Kitab-ı Mukaddes’te Ahiret inancı, Sh: 141-142
[12] Kurtubi, El-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, C: 1, Sh: 435
[13] İbn-i Mace, Fiten, 20; Ebu Davud, Melahim, 17
[14] Taha Suresi: 124
[15] Yusuf Suresi: 111
[16] Yusuf Suresi: 109
[17] Yusuf el-Kardavi, İslami Uyanışın Problemleri, Sh: 110
[18] Hud Suresi: 120
[19] En’am Suresi: 34
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.