TEMEL ATMAMA YA DA YOL YAPMAMA

Can Ataklı, İmamoğlu’na verip veriştirmiş bir televizyonda.

Şehir Hastanesinin yolunun yapılmamasını “çapsızlık” olarak yorumlamış ve sert çıkmış: “Lamı cimi yok kardeşim sen bütün gücünü seferber edip o yolu yapacaktın.”

Can Ataklı, İBB’yi ve İmamoğlu’nu anlamakta zorlanıyor; ama doğrusu ben de Can Ataklı’yı anlamakta zorlanıyorum.

Manzara şu: Virüs günlerinde Şehir Hastanesinin açılması halka güven vermiş; ama İmamoğlu bunu anlayamamış ve atması gereken adımları atmamış.

Yani Ataklı öyle düşünüyor.

İyi de dünyanın neresinde olursa olsun insanların sopayla kovalayacağı bir etkinliği İBB başkanı İstanbul’da yaptı ve o dönemde Can Ataklı’dan bir ses çıkmadı.

Evet evet, İmamoğlu artık “Temel atmama töreni” düzenleyeceğini söylemişti bir tesisin ihalesini iptal töreninde.

Haber Cumhuriyet Gazetesinde şöyle yer almıştı:

“İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediyecilik tarihinde bir ilki gerçekleştirdi ve “temel atmama” töreni yaptı. İmamoğlu, önceki yönetim tarafından projesi onaylanan ve ihale süreci tamamlanan Silahtarağa Arıtma Tesisi’nin “temel atmama” töreninde konuştu.”

Yani Can Ataklı ve İmamoğlu’nu destekleyen İstanbullu farklı bir şey mi bekliyordu?

Adamın en büyük vaadi “16 milyon İstanbulluyu kucaklayacağız” idi, buna da Korona engel oldu.

Başka bir icraat var mı?

Bir de şu konuyu da atlamadan geçmeyeyim.

Alanda nabız tutan ve Şehir Hastanesinin 500 metre yakınında ikamet eden biri olarak İmamoğlu’nun yolu tamamlamamasının nedeninin siyasi olarak rakiplerini zor durumda bırakmak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Sokakta, otobüste, metroda insanların konuştuklarından bu kanıya varıyorum.

Hesap şu idi: Bu devasa hastane açılacak; ancak yeterli yol olmadığı için çevrede trafik kilitlenecek, ambulanslar gelemeyecek, hastanede keşmekeş yaşanacak…

Böyle olunca da hastanenin çevresinde yaşayan insanlar da, ihtiyaç duyan hastalar da “Hastaneyi yapan Erdoğan”dan şikayetçi olacaklar.

Yani mesele çaptan çok bir siyasi hamle!

Ama işte bir “koronavirüs olayı” bombanın ellerinde patlamasına neden oldu.

***

Yılmaz Özdil, “sözün bittiği yerdeyiz “anlamında 3 satırlık bir yazı yazmış:

“Egemenliği saraydan alıp halka veren gazi meclis, dokuz odalıydı. Egemenliği halktan alıp saraya verdiler, saray 1.150 küsur odalı. Sırf bu utancın ebatları bile Türkiye'ye 100 yıl yeter, nokta.”

10 liralık kitabı 2500 liraya sattığı kitle için bu anlattığı bir şey ifade eder; ama işin aslı öyle değil.

Mesela Dolmabahçe Sarayı…

6 padişah ve son halife Abdülmecid Efendiye ev sahipliği yapmıştı bu saray.

Yılmaz Özdil’e göre “halkın kullanımına” açılması gerekiyordu.

Ama öyle olmadı.

Dolmabahçe Sarayı Hilafetin ilgası ile birlikte “Cumhurbaşkanı konutu” olarak tahsis edildi. 1927-1938 arasında Mustafa Kemal orada kaldı ve orada öldü.

Yani Birinci Meclis “egemenliği saraydan aldı”, ikinci meclis ise tekrar saraya emanet etti.

***

Başka ülkelerdeki Türkiye vatandaşlarının getirilmesi için büyük çaba harcanıyor.

Tabii gelenleri karantinada tutmak için mecburen farklı illerdeki yurtlara yerleştirmek gerekiyor.

Kimi “İnsan” evladı, karantina süresini doldurup odasında kaldığı öğrenci için para bırakıp bir güzellik yaparken türü belirsiz kimileri de tıynetinin gereği olarak edepsizlik yapıyor.

Macaristan’dan alınıp Bingöl’e bırakılan kişi gibi. Pasaportundaki “Bingöl” yazısını gösterip hakaret etmiş.

Murat Alan sosyal medyadan konuya yönelik çok güzel bir ifade kullanmış:

“Korona testi yerine ZEKA TESTİ yapılsın, pozitif çıkmayan hiç kimse Türkiye’ye alınmasın.”

“Zeka Testi”nin nasıl yapılacağını söylememiş Murat Alan; ama bana kalırsa virüs testiyle birlikte, ahlak, vefa ve insanlık testi yapılmalıdır.

Bunlar genel konular, bir de işin Bingöl’e has özel tarafı var.

Yani neticede “Hepimiz Bingöllü” değil miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.