Teoriden pratiğe cemaatin İslami literatürle tanışması
Kavramlar ne kadar yerine oturuyor bunlar tartışılır elbet; ama Gülen grubunun hemen her tabakada “İslami literatür”e dayanmaya çalışması dikkate değer bir konu.
Hüseyin Kaya / Doğruhaber
Gülen grubu, kendileri itiraz etseler de kategorik olarak “islami cemaat”ler arasında sayılır.
Yapı, iç işleyiş ve bağlantılarıyla örgüt, kurumsal uygulamalarıyla son derece seküler, liderinin söylemleriyle ise İslami bir görüntü verir. Ama mevcut yapılara hiçbir zaman benzemedi.
Hemen her zaman devlet gücüne dayandığı ve yer yer devletin bizatihi kendisi olduğu için mağdur edilenlerin söylemlerine her zaman sırıtarak baktı.
Çok fazla kişi gözaltında F. Gülen'i öven polislerle karşılaştığını söyledi.
Hep devletle beraber anıldılar.
Sonra “devlet gücüyle” hükümete operasyonlar yaptıklarında bir anda devletin gücüyle karşı karşıya kaldılar.
Baskınlar yaparlarken, baskına uğradılar, insanları yargılarlarken, yargılanmaya başlandılar.
Mazlum Müslümanları tutuklatıp zindanlara atarlarken edilen beddualara dudak büktüler; ama şimdi kendileri o zindanlara atılıyor.
Mütekebbir dil yerini mağdur bir dile bıraktı.
İşkencelere ara verip namazlara gidenler gözaltında sahur yapamadıklarından dert yandılar. Mahkeme önlerinde cevşen okuma seremonileri düzenlediler.
“Medrese-i Yusufiye”yi hatırladılar ne garip!
Medrese-i Yusufiyede “Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır” demekten başka bir suçu olmayan muvahhidlerin mağduriyetlerinde ne kadar pay sahibi olduklarını göz ardı ederek bu kavramları kullandılar.
Yakalananlara “Medrese-i Yusufiyeli”, yakalanma kararını önceden duyup kaçanlara da “Muhacir” dediler. Oysa ne “Yusufi”lerin durumunu anlayabilecek fikri olgunluğa sahiptiler ne de “Başeğmezlerin güç yetiremeyince teslim olmayışları” olarak ifadesini bulan “Hicret” meselesinin bağlamıyla bir alakaları vardı.
“Muhacirler”i gayri İslami ortamlarda görüntülenince ne diyeceklerini şaşırdılar; ama ortam bulandırma yöntemiyle meseleyi kapatmayı da bildiler.
En son “muhacirler” de bir zamanların kudretli savcıları Zekeriye Öz ve Celal Kara imiş.
Fatih Üniveristesi öğretim üyesi İhsan Yılmaz, “Zulümden kaçmak, fikirlerim önemsiz demek değil. Önümüzde Hicret örneği var zaten; inananlar için çözüm kolay” diye yazdı.
Kavramlar ne kadar yerine oturuyor bunlar tartışılır elbet; ama Gülen grubunun hemen her tabakada “İslami literatür”e dayanmaya çalışması dikkate değer bir konu.
Bir de beddua meselesi var.
Tabii ben sadece Pensilvanya'daki zatın ettiği beddualardan söz etmiyorum. Polis- yargı paralelinde İslami hassasiyeti olan kesimlere yönelik işlenen cürümlerin neticesinde mağdur ve mazlum insanların dilinden ve yüreğinden dökülen beddualardan söz ediyorum. Bu konunun da “İslami literatür”e yanaşan kesimin gündemine gelmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.