Sait ŞAHİN
Tevbe ve adalet süreci
1 Kasım seçimlerini geride bıraktık. 7 Haziran seçimlerine göre ortaya çok ilginç tablolar çıktı. 7 Haziran seçimlerinin kaybedeni Ak Parti, kazananı başta HDP olmak üzere diğer muhalefet partileri iken, 1 Kasım seçimlerinin, ezici üstünlük ile kazananı Ak Parti, kaybedeni ise başta MHP ve HDP olmak üzere bütün muhalefet partileri oldu.
Herkes soruyor; beş ay içinde ne oldu da milyonluk seçmen kitleleri çok karşıt cephelerde yer alan siyasi partiler arasında gitti, geldi? Ak Parti beş ay içinde ne yaptı da tekrardan hem de rekor bir oy ile tek başına iktidar oldu?
Aslında bu sorunun cevabı Ak Parti'de değil tamamen. Elbette seçmenin Ak Parti'yi tercih etmesinde Ak Parti'nin artılarının etkisi vardır. (Bunu söylerken Ak Parti'nin eksileri yoktur manasında söylemiyorum, zaten 7 Haziran, seçmenin Ak Parti'nin eksilerini cezalandırdığı bir seçimdir.) 13 yıllık iktidarının artılarına ek olarak 7 Haziran'dan ders çıkarmış ve bu doğrultuda projeler, söylemler, aday profilleri geliştirmiş bir Ak Parti'nin yeni artılarının, seçmenin Ak Parti'yi tercih etmesinde etkisi oldu. Ama bütün bunlara rağmen seçmenin Ak Parti'yi tercih etmesi, bana göre Ak Parti'nin artılarından olmaktan ziyade, HDP ve MHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin ve Ak Parti karşıtlarının eksilerinden, yanlışlarından kaynaklandı.
HDP başta olmak üzere muhalefet, 7 Haziran seçim sonuçlarını doğru okuyamadı. Bunu kendilerine verilmiş limitsiz bir kredi olarak gördüler. Seçmenin oylarını tamamen kendi siyasetlerine ve ideolojilerine verilmiş oylar olarak okudular. Bu konuda en yanlış okumayı da Kandil yaptı, hatırlayın HDP'ye verilmiş oyların emanet oylar olarak görülmesine ve ifade edilmesine bile tahammül etmediler. Bu konuda HDP eş genel başkanına bile medya üzerinden posta koydular. Öyle ki açıktan HDP'nin siyasetini belirlemenin yanında, alınmış olan %13'lük oy oranını aynı zamanda kendilerine verilmiş bir destek olarak okudular. Bu okumalara aldanarak silahları konuşturdular ve özyönetim ilanları ile Kürt halkına hayatı çekilmez kıldılar. Bugüne kadar HDP'ye destek vermiş ve PKK'nın yanında yer alan çoğu Kürt, bu durumdan rahatsız oldu ve zaman zaman kendileri ile röportaj yapan medya ve basın mensuplarına da bu rahatsızlıklarını dile getirdiler.
Siyaset, çoğunlukla toplumu okuma, havayı koklama işidir. Toplumu iyi okuyamayanlar, havayı iyi koklayamayanlar ve kendi okumaları üzerinden hareket edenler, ısrarla da “havaları”nda inat edenler, siyasette kaybederler.
Siyaset, biraz da savaşa benzer, karşı cephenin durumu ile kendi ordusunun durumunu, yardımcı kuvvetleri, savaşın müdahillerini ve oluşan cepheleri, savaşın sonuçlarını ve savaşın gidişatını iyi okuyamayan, taktik geliştiremeyenler savaşı kaybederler. Savaş bazen geri çekilmeyi ve toparlanıp tekrar meydana inmeyi gerektirir. Bunu beceremeyenler yok olurlar.
Meclis dışı kalıp da gittikçe eriyen partileri bir tarafa bırakırsak, MHP, HDP kendi havalarında ısrar edip, toplumun havasını yakalayamadığı için kaybetti, CHP de kendisini aşıp, toplumla buluşamadığı için yerinde saydı. Ak Parti mevcut partilere göre toplumu daha iyi okudu ve sandıkta kazandı.
Bana göre bu seçimde toplumu en iyi okuyan ve havayı koklayan, kendi havasında ısrar etmeyip, toplumun havasını teneffüs eden parti Hüda Par oldu ve Hüda Par her ne kadar seçime girmemiş olsa da sandık dışı kazanan parti oldu.
Ak Parti'nin kazanmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi, bütün muhalefet ve Ak Parti karşıtlarının özellikle de HDP'nin siyasetlerini Ak Parti düşmanlığı üzerine bina etmeleri ve kullandıkları dil oldu. Bu düşmanlık siyaseti, Ak Parti'ye yaradı. Hatırlarsanız 7 Haziran seçimlerinde de Ak Parti'nin, siyasetini tamamen HDP düşmanlığı üzerine bina etmesi de Ak Parti'nin kaybetmesinin sebeplerindendi.
Şunu görmemiz lazım; bu halk düşmanlığa, çatışmaya, huzursuzluğa destek vermiyor. Barışın, huzurun, kardeşliğin, hizmetin dilini ve pratiğini kullananlara destek veriyor. Bir an barışın, kardeşliğin diline aldansa da düşmanlık ve çatışmanın pratiğini gördüğünde hemen cayıyor.
1 Kasım'ı biraz da böyle okumak lazım ve buna bağlı olarak 1 Kasım sonrası Ak Parti'nin yapması gereken en önemli şey, toplumda barışı ve adaleti sağlamak olmalı. Suç örgütü kurmamış ve suça bulaşmamış olan toplumun bütün kesimlerini kucaklamalı ve haklarını anayasal güvence altına almalı. Kürt meselesini de çözerken, kirlenmiş “çözüm süreci” ismi altında veya eski isimlere dönerek değil, “tevbe ve adalet süreci” adı altında yeni ve anlamlı bir isimle sürdürmeli. Başta devlet, sonrasında PKK, geçmişlerinden ve de çözüm sürecindeki hatalarından dolayı tevbe etmeli ve her hususta adalet sağlanmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.