Ticarette İhsan
“Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun” Kasas Suresi: 77
“Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun” Kasas Suresi: 77
İhsanın tanımı konusunda birkaç söz söylemek yerinde olacaktır. Bu konu ile ilgili şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Bir gün Resulullah (sav)’a Cibril-i Emin geldi ve aralarında iman, İslam, kıyamet ve ihsan konularında karşılıklı konuşmalar geçti. “İhsan nedir?” sorusuna, Resulullah (sav); “Allah’ı görürcesine O’na ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de O, seni görür.” diye cevap verdi. Hadis-i şerifte geçen ibadet kelimesi genel manada kullanılmıştır. Yani yalnızca namaz, oruç gibi bilinen ibadetler ile sınırlı olmayıp İslam’daki muamelat kısmının hemen hemen tamamını kapsamına almaktadır. Dolayısıyla ihsan, yani; Allah’ı görürcesine muamelede bulunmak; namaz, oruç gibi ibadetler için cari olduğu gibi ticaret ve diğer beşeri münasebetler için de cari olabilmektedir. Bundan dolayı bu sayımızda özellikle ticarette ihsan konusunu ele alacağız İnşaallah.
Ticarette ihsana ulaşmanın ilk adımı; müşterilerle iyi bir diyalog içine girebilmektir. Zira İslam ahlakı, hayatın her safhasına kendi prensiplerini ikame ettiği gibi ticaret alanında da ahlaki ilkeler tayin etmiştir. Bu ilkelerin en önemlilerinden biri de diyalogdur. Ticarette ihsana ulaşmada ilk adımı attıktan sonra ihsan mertebesine ulaşmanın altı basamağının olduğunu bilmek lazımdır.
BİRİNCİSİ:
Aşırı kârdan kaçınmadır. Elbetteki ticaretle uğraşan insan doğal olarak kâr etmek ister. Zira ticarette zarar etmek haramdır. Ama yapacağı kâr, usule ve zamanın şartlarına uygun olmalıdır. İşte bu noktada müşteriye az kâr ile mal satmak ihsandır.
Rivayet olunur ki; Yunus b. Ubeyd dükkânında fiyatı iki yüz dirhem ile dört yüz dirhem arasında değişen çeşitli kumaşlar satıyordu. Bir gün kardeşinin oğlunu dükkânda bırakarak camiye giden Yunus B. Ubeyd, namazdan dönerken bir adamın kendi dükkânından fiyatı dört yüz dirhem kıymetinde bir kumaş aldığını gördü. Kumaşın iki yüz dirhemliklerden olduğunu fark edince adama;
-Bu kumaşı kaça aldın, diye sordu. Adam;
-Dört yüz dirheme aldım, deyince Yunus b. Ubeyd;
-İki yüz dirhemdir. Geri götür, paranın üstünü al, dedi. Adam dedi ki;
-Bu kumaş bizim muhitte beş yüz dirheme satılır. Aldatılmış değilim. Ben bu fiyata razıyım.
Yunus o zaman şöyle dedi:
-Olmaz. Kumaşı götür, paranın üzerini al. Çünkü dinde nasihat, dünyanın kârından daha hayırlıdır.
Adam da bunun üzerine kumaşı dükkana geri götürdü ve kalan iki yüz dirhem parasını aldı. Yunus kardeşinin oğluna dönerek;
-Hata etmedin mi? Allah’tan korkmadın mı? İki yüz dirhem kıymetindeki kumaşı nasıl olur da dört yüz dirheme satarsın. Müslümanlara yapman gereken nasihati terk ettin. İnsan bu derece insafsız olur mu.?
Yeğeni şöyle cevap verdi:
-Vallahi kendi isteği ile aldı.
Bunun üzerine Yunus şöyle dedi:
-Diyelim ki o razı oldu. Peki, buna senin vicdanın nasıl razı oldu? (Riyazü-s Salihin)
Yaptığımız tüm alış-verişlerimizde dikkat etmemiz gereken önemli meselelerden biri de malı, değerinin üstü bir fiyata satmamaktır. Çünkü malı değerinin üzerinde satmak zulümdür.
Sevgili Peygamberimiz (sav) buyurmuşlar ki:
“Kendini, satıcının insafına teslim eden kimseden (normalden) fazla para almak haramdır.”
Hz. Ali (ra) buyurmuşlar ki; “Kendi hakkınız ne ise onu alın, müşterilere de haklarını verin. Kârın azını reddetmeyin. Eğer böyle yaparsanız, çoğunu da kaybedersiniz.”
İKİNCİSİ:
Aşırı olmamak kaydıyla aldanmaya razı olmak da ihsandır. Fakir olan birinden alış-veriş yaparken aldığı şeyin fiyatını bildiği halde, katkı olsun diye, yüksek fiyat ile alıp karşıdaki fakirin kalkınmasına yardımcı olmak da ihsandır.
Ancak fahiş kârla mal satmak isteyen zengine karşı bile bile aldanmak makbul değildir. Bilakis malını bile bile zayi etmektir.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin; alış-veriş yaptıkları zaman sonuna kadar pazarlık eder ve nihayetinde ikramda bulunurlardı. Hatta onlara; “Az vermek için bu kadar sıkı sıkıya pazarlık ediyorsunuz. Sonra da çok para ödüyorsunuz. Bu iki hal arasında nasıl bir münasebet vardır?!” diye sorulduğu zaman; “Aldanmak ahmaklık, hibe etmek ise fazilet ve üstünlüktür” diye cevap verdiler.
ÜÇÜNCÜSÜ:
Parayı tahsil ederken borçlusuna müsamahakâr davranmaktır. Karşıdaki insanı kırmadan, rencide etmeden istemektir. Sevgili Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Allah alış-verişi yaparken, alacağını isterken, borcunu öderken kolaylık gösterene rahmet etsin.”
Biz Müslümanların, Allah Resulü (sav)’nü rehber ve yol gösterici olarak görmemiz sebebiyle onun duasına mazhar olmak için, çaba göstermesi elzemdir. Bunun için de her durumda onun sünnetine ittiba etmek gerekir. O halde yukarıdaki hadis mucibince tüm ticari ilişkilerde kolaylık gösterilmelidir. Çünkü Allah-u Teala sıkışık durumda olan borçlusuna kolaylık gösteren ve borcunu bağışlayan kimsenin hesabını kıyamet gününde kolay hale getirir.
Başka bir rivayette Peygamberimiz (sav) şöyle buyurur: “Dünyada nefsine zulmederek hiçbir hayır işlemeyen bir kimse kıyamet gününde sorguya çekilir. Hiçbir iyiliği bulunmayınca kendisine; ‘İyilik yapmadın mı?’ diye sorulur. O da şöyle cevap verir: ‘Hayır. Hiçbir iyiliğim yok. Yalnız benim borç verme âdetim vardı. İşçilerime; ‘Alacağınız zenginlerde ise onları sıkıştırmayın. Fakirlerde ise onların borçlarını da bağışlayın.’ diye nasihat ederdim.’
O zaman Allah (cc); ‘Fakirlerden vazgeçmeye senden daha layık olan biziz’ buyurur ve ondan vazgeçerek günahlarını affeder.
DÖRDÜNCÜSÜ:
Borcunu hakkıyla ve bütünüyle ödemektir. Kişi borcunu öderken alacaklısının yanına gitmeli, ona memnuniyetini bildirerek borcunu ödemelidir.
Bu konuda Peygamberimiz (sav); “Sizin en hayırlınız borcunu en güzel bir şekilde ödeyeninizdir.” buyurmuştur. Borç aldığımız insan nasıl sıkıntılı anımızda yardımımıza koşmuşsa bizim de imkânımız olduğu anda borcumuzu geciktirmeden ödememiz fazilet ve ihsandandır.
BEŞİNCİSİ:
Ticari anlaşmayı bozmak için müracaat eden kimseyi geri çevirmemek ve reddetmemektir. Çünkü anlaşma yaptığımız kardeşimiz her hangi bir şekilde aldanmış, pişmanlık duymuş olabilir. Bu noktada onun daha fazla zarara girmemesi için vakit kaybetmeden anlaşmayı bozmak yine ticarette ihsanın göstergesidir. Peygamberimiz (sav) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah pişmanlık duyan kimseyle yaptığı anlaşmayı bozan kimsenin kıyamet günündeki sürçmelerini giderir.”
ALTINCISI:
Borçlarını ödemeyecek olurlarsa bu durumda hiç almamaya niyet ederek fakirlere veresiye vermektir. Seleften tüccar olanların iki tane defteri vardı. Bir deftere kimlikleri bilinmeyen fakirler kaydedilirdi. Fakir gördüğü kimselerin istediğini verip; “Ne zaman eline geçerse o zaman ödersin” der ve onu kimlikleri meçhul olan fakirlerin bulunduğu deftere yazarlardı. Ancak bu bile çok üstün bir fazilet olarak görülmezdi. Esas fazilet; fakir ne istiyorsa onu kendisine verip hiç deftere kaydetmeyen ve ‘Buna sakın üzülme, eline para geçerse ödersin. Geçmezse benden yana helal olsun’ diyebilmek idi.
Kısaca ifade etmek gerekirse ticaret bir ölçüdür. İnsanın dindarlığı ve haramdan sakınması onunla ölçülüp anlaşılır.
Bir adamdan, çevresindeki komşuları, yolculuk esnasında arkadaşları, ticari alanda alış-veriş yaptığı tüccarlar memnun olduklarını açıkça söylerlerse o adamın salih ve iyi bir kimse olduğuna kanaat edilir. İşte bu konuyu teyit edecek bir misal;
“Hz. Ömer (ra), huzurunda şahitlik yapan bir adama; ‘Bana, seni iyi tanıyan birini getir’ dedi. Adam, bulduğu ve kendisini hayırla öven bir adamı Hz. Ömer (ra)’e getirdi. Onun getirdiği adam ile Hz. Ömer (ra) arasında şöyle bir konuşma geçti:
‘Sen bu adamın girişini ve çıkışını bilecek derecede yakın komşusu musun?’ diye sordu.
Adam; ‘Hayır’ dedi.
Hz. Ömer (ra);
‘Onun ahlakının güzelliğini tanımlayabilecek derecede onunla yolculuk ettin mi?’ diye sordu.
Adam; ‘Hayır’ dedi.
Hz. Ömer (ra); ‘Adamı ifade etmek için alış-veriş yaptın mı?’ diye sordu.
Adam; ‘Hayır’ dedi.
Hz. Ömer (ra); ‘Öyle zannediyorum ki sen bunu, camide Kur’an okurken ve kafasını bir o yana, bir bu yana sallarken gördün’ deyince adam;
‘Evet, ya Ömer!’ dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer (ra);
‘Sen çık, git. Sen bu adamı tanıyamazsın’ deyip diğer adama döndü ve ‘Git, seni tanıyan birini bul, getir’ dedi.
İslam büyüklerinin ve Selef-i Salihinin nasihatleri bizim için yol göstericidir. Bu sebeple onların bu nasihatlerini dinleyip öğrenerek hayatımıza tatbik etmemiz ticarette ihsana erişebilmemize vesile olacaktır.
Allah (azze ve celle), hayatımızı İslami esaslara uygun bir şekilde idame etmemizi nasip ederek kusurlarımızı bağışlasın ve bizleri yardımından mahrum etmesin. Âmin.
KAYNAK: Riyaz-üs Salihin
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.