M. Medet SOLMAZ
Topal Eğitim
Topal insan olur da topal eğitim olmaz mı, topal düşünce olur da topal sistem olmaz mı?.. Aslında topal sistem desek daha şümullü olur. Zira ortaya çıkan ürün, sistemin çıktısıdır. Diğer deyişle makineden çıkan çıktı, kalite baskısı, kullanılabilirlik düzeyi, makinenin içindeki cevherle alakalı bir durumdur. Öz deyişle toner orijinalse çıktı da niteliklice olur. Dolayısıyla yanlış sistemden doğru ürün beklenmez. Beklense dahi beyhudedir. Ama yanlış sitemin düzeltilmesi elzemdir, herkese bulunduğu konum ve mevkie göre görev ve sorumluluklar düşer.
Sisteme en tavandan en tabana değin memnuniyetsizlikler, hoşnutsuzluklar ve ciddi tepkiler gözden kaçmıyor. Yani ‘neresinden tutarsan tut elinde kalır’ misali, tatmin etmekten uzak, iştah kaçıcı uygulamalarla karşılaşılır. Yani durum vahim!..
Öğretmenlerden başlayalım ve sorgulayalım;
BİR: İşin tezgâhında bulunan eğitmenler zamanın koşullarına göre etkin ve yetkinler mi?
İKİ: Algı ve mesleki düşüncenin arka planında ‘’öğretmenlik yapmak’’ mı yoksa ‘’öğretmen olmak’’ mı yatıyor?
ÜÇ: Öğretmenlik; ekmek kapısı olarak mı ya da insan yetiştirmenin tutkusuyla mı tercih ediliyor?
DÖRT: Sistemin çarpıklığına yoğun eleştiri bombardımanı yöneltmekle kendi nefislerimizi aklamanın rahatlığına mı erişeceğiz?!
…
Velileri ele alacak olursak;
BİR: Çocuğunuzu emanet ettiğiniz öğretmenlere bakışınız, bakıcı olarak ‘bakmalı’ biçiminde mi yoksa saygın bir mesleğinin icracısı olarak mı?..
İKİ: Çözüm üretme noktasında öğretmenlerle olan diyalog ‘’emredici’’, ‘’saldırı dili’’ ile mi alınmakta yoksa ‘’birlikte ne yapabiliriz’’ saygı ve hürmet tutumlarıyla mı?..
ÜÇ: Aile ortamında, toplu mekânlarda okulu atık bir mekân olarak mı lanse ediyoruz yoksa eğitim öğretim mekanı olarak mı?..
DÖRT: Karşılaşılan olumsuz hadiseleri medya kanalıyla ajitasyon yapmanın çocuğa ne faydası olacak diye hiç düşündük mü?!
…
Eğitim sisteminin müfredatı elbette sistematik bir olgu, çerçevesi MEB’in belirlediği bir alandır. Fakat alan -saha-uygulayıcıları okullardır. Onun için öğretmenlerin rolü büyüktür. Özellikle hüsnü niyetten uzak birde günümüzde medyanın da etkisiyle okullarımızı teksas alanına, şiddet mekânlarına dönüş(türül)meşine müsaade etmeyelim.
Sistem, bakanlık;
BİR: İdeolojik, seküler saplantılardan derhal arınmalıdır.
İKİ: Kopyala yapıştır, yazboz uygulamalardan kaçınmalıdır.
ÜÇ: Sosyal dokumuza, medeniyet ağımıza mutabık uygulanabilirliği olan tutarlı projeler üretilememesi adına daha kaç neslin heba olmasını bekleyecek..!
DÖRT: İktidar, politik kavgalar uğruna nesil uçuruma gidiyor beyler!
Son olarak, yıllardır ortaokuldan üniversiteye kadar İngilizce dersi veriliyor, yetmedi bunu ilkokul 2.sınıfa kadar indirdiler. Gelinen süreç itibariyle toplumun yüzde kaçı ortalama İngilizce biliyor? Normal düzeyde kendini ifade edecek düzeyde bile değil. Yani buharlaşıp uçuyor çünkü günlük hayatta karşılığı yok… Sıra anadilde eğitime gelince kıyametler kopuyor, koparılıyor. Bu ne ‘hazımsızlık’ bu ne ‘sığ’ düşünce demden kendini alamıyor insan. Milyonları bulan vatandaşın bu talepleri karşısında sanki vatan bölünüyor gibi anlaşılmaz bir tepki ile karşılaşılıyor..
Bu şövenistçe düşünceler memlekete hayır getirmediği gibi kaybettirir. Sahi, ötekileştirici, ayrıştırıcı uygulamalar bölmeye zemin hazırlamıyor mu? Uygulama sahası mümkün olanı bırakıp, uygulaması güç olan uygulamalarla bir yerlere va-rı-la-maz…
Toparlayacak olursak bu hasta sistemin derhal ıslah edilmesi lazım hatta bu, neslin ıslahından önce görülmelidir. Toplumun her kesimi için ortak olan ahlaki değerlerle erdemli bireyler yetiştirmek; kendinden emin ayakları yere sağlam basan, yerli fakat işin öğretimsel boyutunu gelişmelere, çağa uyumlu sistemle yeni sayfa açılabilir. Zira zararın neresinden dönülürse kardır.
Bu vesileyle yeni eğitim ve öğretim yılının memleketin her köşesindeki öğrenci, öğretmen ve velilere hayırlar getirmesi dua ve temennileriyle,
Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.