Esra GÜLŞAHİN
Toplum Yaralayan Hayâsızlık
Yeniden Bismillah!
Şuan ki en büyük sorunlarımızdan birisi 'hayâsızlık'. Haya bir kişiden alınınca onda güzellik adına bir şey kalmaz. Toplumdan alınınca, toplumsal yaralar başlar. Kadından alınınca artık her türlü belaya hazır olmak gerekir. Nitekim yaşadığımız toplum bunu özetler mahiyette. Hayâ duygusu en başta Rabb'e hissedilmelidir. Evvela O'ndan korkmak gerekir. Ama bu korkuda sevgiden gelmelidir. Öylesine sevmeli ki, bir o kadar da ona karşı itaatsizlikten hayâ etmeli. Verdiği bunca değere rağmen O'na karşı yapılan en küçük bir şeyde utanma zirvede olmalı. Rabbin razı olmamasından, Rabbin sevmemesinden kendini sakınmalı ve hayâ etmeli. O'ndan hakkıyla hayâ eden en başta kendisine sonra topluma karşı ahlak ve erdemli bir insana doğru yol alır. Ancak en başta O'na karşı hayâsını yitiren bütün her şeye karşı yitirmiş olur.
Ve şuanda da toplumda en büyük yaralarımızdan biri de hayâsızlıktır ve bunu bariz görmekteyiz. 'Utanmıyorsan, dilediğini yap' hadisini şimdi tam anlamıyla yaşıyor gibiyiz. Toplum noktasında tüm olumsuz vakalar bir kere en başta Allah'a karşı hissedilmeyen hayâdan kaynaklanıyor. Allah'tan korkmayınca hayâ duymayınca da kula her türlü haksızlığı, zulmü reva görüyor.
İşin iki kısmı var. Bir şiddet içerikli topluma yansıyan ve Allah'tan hayâ etmeyen zorba vakalar. Kaçırmalar, çocuklara bulanan kirli eller, adaletsizlikler, haksızlıklar, zulümler ve konuda aklınıza gelecek her şey.
Diğer kısmı ise 'modernlik, çağa ayak uydurma, normal yaşam' tarzında gösterilen hayâsızlık durumları. Ne yazık ki bu tür hayâsızlık toplum içinde kendisini o kadar kabullendiriyor ki, muhafazakâr çevrelerde dahi yerini çok rahat bulabiliyor. Ve özellikle bunu bir de kadınlar, genç kızlar üzerinden yaptıkça amaçlar daha çok yerine ulaşıyor. Bu hayâsızlık kalplere evlere öylesine siniyor ki artık 'mahrem' denilen hiçbir şey kalmıyor. Özel denen gizli denilen tüm hususlar aşikâr milletin gözüne teknolojiyle öylesine sunuluyor ki bir de bunun gösteriş kısmı ayrı bir facia içeren durum.
Ne yazık ki artık dile getirmekten belki yorulduğumuz 'tesettür' konusu da bundan en çok yara alan bir husus. Gittikçe zıvanadan çıkan, başı sadece örtmekten ibaret sayan kadınlar hayasızlık perdesini en başta buradan yırtmış oluyorlar. Fikirlerindeki değişiklik kıyafetlere yansıyınca, kıyafetler moda esiri olunca yavaş yavaş kimliklerinden de oluyorlar. Tesettür; varoluş mücadelesi, şahsiyeti öne çıkarmaktan çok artık görselliği, modayı, beğenilmeyi hedefe oturtuyor. Gittikçe değerlerinden taviz veren kadınlar gelecek nesli oluşturan anneler ya da anne adayı da olunca, kısır döngü gibi bu tesettür noktasındaki hayâsızlık ileri aşamaya taşınıp sadece şekilcilikten ibaret kalıyor. Evvela fikir ve kıyafet noktasındaki hayâsızlık baş gösterince bu normal bir hal alıp artık her yerde görülüyor. Bir takın saçma sapan akımların içinde dahi gittikçe alçalabilen bir kimlik kaybı yaşanıyor.
Acilen toplumun hayâ damarlarına kan pompalamaya ihtiyaç var. Öncellikle Allah'tan hayâ etmeye yönelik bir şuur insana birçok şey kazandırırken, Allah ile arasına mesafe koyan insan uzaklığının da topluma getirisi çok ağır olacaktır. Dolayısıyla bu hayâ perdesini tekrar dikmeye herkes çaba göstermelidir. En başta ebeveyn olarak anne-baba, daha sonra hoca, âlim, davetçi, nasihat eden kişiler olarak birçok kimse bu durum üzerine yoğunlaşıp çalışmalar baş göstermelidir. Eskiden hassasiyet sahibi olan, baba ve abi ve eşler eski kırmızıçizgilerine geri dönmelidir. Sorunun bir parçasını da onlar oluşturmaktadır. Erkekler bu noktada asimile edilmiş ve adamlıklarını tam olarak yapamıyorlarsa orada bir sorun vardır. Bu kıyafetle, bu makyajla evden çıkamazsın diyen baba, eş ve abi otoritesi şimdilerde 'çok yakıştı, çok güzel olmuşlara' dönmüşse en büyük problem içtedir, bu da böyle bilinmelidir.
Baki Muhabbetle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.