Muhammed Ali AKAY
Toplumsal Sünnetleri İhya Etmeliyiz
Vaizlerimiz, âlimlerimiz, nasihatçilerimiz genelde bireysel sünnetlere dikkat çekerler. Camilerde veya vaazın olduğu birçok ortamda bireysel sünnetleri duyarız. Toplumsal sünnetler de vardır. Bunları duymak çok zordur. Çünkü toplumsal sünnetlerden bahseden birçok vaiz ve alim, zalimlerin gadrına ve zulmüne uğramış. Zalimlerin zulmünü defedecek bir kapı, bir veli de bulamayan alimlerimiz bireysel sünnetlerden bahsederek dini konuları anlatmışlar. Aslında bu durum yeni değildir. İslam’ın, siyasi anlamda güçsüz düştüğü tüm dönemlerde alimler daha çok bireysel sünnetlerden bahsetmişlerdir. Ta ki o toplumu diriltecek bir aksiyon, dava adamı alim çıkıncaya kadar…
Peygamberimiz bireysel sağlığa ve toplum sağlığına çok önem vermiştir. Gerek diş temizliğine gerek beden temizliğine önem vermiş bir peygamberin ümmetiyiz. Hatta ölüm döşeğinde bile Hz. Aişe anlatıyor. Diyor: ’Kardeşim içeri girdi. O esnada Allah resulü son anlarını yaşıyordu. Artık konuşamıyordu bile. Kardeşimin elinde bir misvak vardı. Allah resulü misvağa bakınca misvağı istediğini anladım. ‘Sana alayım mı?’ Diye sordum. Başını -evet anlamında- salladı. Kardeşimin elinden alıp misvağı yumuşattım. Allah resulüne verdim. O misvakla dişlerini temizledi. Çünkü O(sav) diş temizliğine çok önem veriyordu.’
Bakın Mısır Muvakkıs’ı Medine’ye hediyeler gönderiyor. Bu hediyelerin içinde bir de tabib (doktor) var. Bu tabib tam bir sene Medine’de kalıyor ama bir tek hasta gelmiyor. Allah resulüne gelip: ‘Bir seneye yakındır buradayım. Ama sizden hiç kimse hasta olup da yanıma gelmedi.’ Allah resulü gülümsüyor ve diyor: ‘Biz Allah’ın bize öğrettiği hayat tarzını benimsediğimiz için hastalanmayız. Tam doymadan sofradan kalkar, acıkmadan yemeyiz. Dişlerimizin de kıymetini bilir, diş temizliğine de önem veririz. Sen Mısır’a geri git. Burada hasta yok.’ Diye cevap vermiş.
Şimdi ashabı, insanlar zayıf, güçsüz, yırtık pırtık elbise giyen kişiler olarak hayal ediyorlar. Bir de Peygamberimiz sanki sürekli aç kalmış, evinde yemek pişmemiş şekilde Allah resulünü anlatan vaizler var. Bu çok yanlış… Araştıranlar kabul ederler ki toplumun sağlığını kırmızı et ile korumuş bir peygamberin ümmetiyiz. Evet, kırmızı et… İslam tarihinin en belirgin yiyeceğidir. Ashaba güç veren, ülkeleri fethetmelerine vesile olan yiyecek… Fakirin evine kırmızı et sokmuş, fakiri kırmızı etle beslemiş bir peygambere iman etmişiz. Peki, biz niye o Peygamberi doğru tanımıyoruz? Salgınla mücadelede bu husus yetkililerce göz önüne alınmalıdır. Toplum sağlığını kırmızı etle koruyabiliriz.
İşte, güçlü, sağlıklı bir toplum yetiştirmiş bir peygamberimiz var. Bu toplumda dünyanın her tarafına dağılmış, nice ceberrut kavimleri zelil etmiş bir ashab var. Ashab-ı Kiram çok sağlıklıydı. Hatta bir savaş uzuyor. Ordu komutanı, Halife olan Hz. Ömer’e: ’Halifemiz savaşı bir türlü kazanamıyoruz. Ne yapmamızı emredersiniz?’ diye mektupta sorunca Hz. Ömer: ’Askeri incele, bak hele hangi sünneti ihmal ediyorsunuz?’ Komutan cevap olarak:’ Misvaklarımız yok!’ Bunu okuyan Hz. Ömer: ’İşte savaşı kazanamama sebebiniz misvaksızlığınızdır. Hemen gönderdiğim misvakları askere dağıt. Haberlerini bekliyorum.’ Ve savaş kazanılır.
Medine’ye Hicret eden Allah resulü ilk ne yaptı? Ticareti ellerinde tutan Yahudilere alternatif olarak Medine çarşısını kurdu. Koyun, deve, keçi gibi hayvanların beslenmesini teşvik etti. Toplumda işsiz olanlara iş imkanları oluşturmanın mücadelesini verdi. Ama faize hiçbir şekilde bulaşmadı ve bulaştırtmadı. Bakın bugün biz ne hale gelmişiz? İki örnek vererek durumumuzu izah edelim: Ev satan bir arkadaşımız diyor: ’Faizler yükseldi. Evimi almak isteyenler bankadan faiz çekerek alacakları için alamıyorlar.’ Bir başka arkadaş: ’Kardeşim faiz deme, kredi de! Faiz tabiri ağır oluyor. Bir şekilde bu işin fetvası var.’
Şimdi helal de bellidir, haram da. Bir de şüpheli işler var. Kalbinde şüphe uyandıran her şey şüphelidir. Geçen bir öğretmen anlattı. Okulda bot ve mont yardımı dağıtılıyor. Babası aslan gibi, maddi durumları da fena olmayan bir çocuk koşarak gelmiş. ‘Bana da verin öğretmenim.’ Deyip ağlıyor. Öğretmen : ’OĞLUM SENİN BABAN VAR. Bu yetim çocuklar için.’ Çocuk:’ Babam var ama bankadan para çekmiş, ev almış. Ne montum ne botum var.’ Deyip daha çok ağlıyor. Öğretmen diyor: ’Çocuğun ayağında da terlik vardı. Acıdım. Aslan gibi bir adamın çocuğu bu durumda olmamalıdır. Dedim kendi kendime.’ Bunun gibi evine 10 bin lira maaş girdiği halde ev veya araba almak için faize bulaşıp yokluk çeken hatta bir kilo peynir alamayan nice kimseler tanırız. Yazık değil mi?
Evet, faizi değil çalışmayı, ticareti, hayvan besiciliğini, kurban kesip et dağıtmayı, sağlıklı beslenmeyi, kanaati teşvik etmeliyiz. Biz borcu kınayan, çalışmayı teşvik eden bir peygamberin ümmetiyiz. Ümmete öncülük eden herkesin ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ kaidesini unutmaması gerekir. Toplumsal sünnetleri diriltmek duası ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.