Sadık YILDIZ
Tövbe ve İnâbenin Dereceleri
Şuna dikkat etmek gerekir ki her kes için tövbe bir değildir. Bu salîkin marifetinin farklılığıyla değişiklik gösterir.
1. Günahlardan tövbe etmek
2. Gafletten tövbe etmek
3. Gayrısından tövbe etmek
Bazıları için tövbe, günahlardan vazgeçip itaate yönelmedir. Bunlar sülûkun en alt seviyesindedirler. Çünkü bunlar henüz günah girdabındalar ve itaat sorunu yaşamaktalar. Bunların tövbesi günahı terk etme ve ilahi emirlere itaat etmeyle gerçekleşir.
Bir diğer gurup ise bunlardan daha yüksek bir dereceye sahiptirler. Bunlar da gafletten tövbe edip zikri talep etmektedirler. Bunlar her ne kadar bildiğimiz manada günahkâr olmasalar da Allah'ı zikretmekten gafil olmayı ve Likaullahı talep etme konusundaki boşluğu kötü bir durum olarak telakki edip bundan dolayı tövbe ediyorlar.
Ama bütün bu tövbelerden daha yüce olanı Allah dışında olan her şeyden tövbe edip O'na yönelmedir. Abid olan bir kimse cennete gitmek için ibadet edebilir. Ama arifin hedefi olan Likaullah göz önüne alındığında bundan da tövbe etmesi gerekmektedir. Daha yüce bir seviyeye çıkmalı ve mahbuba ulaşmalıdır. Bencillikten dolayı tövbe etme, mahbupta fenaya erişme ve Onunla bakaya ulaşma hedefi olmalıdır.
Hacı Nasirüddin Tûsi “Evsaf'ül Eşraf” kitabında İnâbe bölümünde şöyle söylüyor:
“İnâbe Allah ile olma ve her zaman Onu isteme durumudur. Bu da üç şeyle ile mümkündür.
Birincisi batınidir. Bu her zaman Allah Teâlâ'yı düşünmedir. Düşünce ve fikri hep Allah'a yakın olma üzeredir. «و جاء بقلب منيب» (Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelen içindir.) Kaf Suresi: 33
İkincisi sözledir. Her zaman Onun zikriyle, Onun nimetlerinin şükrüyle ve O'na yakın olanların eda ettiği teşbihlerle meşguldür. «و ما يتذكر الا من ينيب» (Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.) Mümin Suresi: 13
Üçüncüsü zahiri ameller olan ibadetlerin Allah'a yakınlaşma gayesini taşımasına dikkat etmeyledir. Farz, sünnet ve nafile namazlar, âlimlere yakın olma, sadaka verme, Allah'ın mahlûkuna ihsanda bulunma, onlar için yararlı olan şeyleri onlara ulaştırma, onlar için zararlı olan şeyleri onlardan uzaklaştırma, ticarette dürüstlük, kendine ve ehline karşı insaflı olma, bütün şeri gereklilikleri yerine getirmede Allah'a yakınlık ve razı olmasını talep etme bunlardandır.”
Tıpkı ariflerin ibadetiyle arif olmayanların ibadetleri arasındaki farklılık gibi ariflerin tövbe ve inâbesi de arif olmayanların tövbe ve inâbesiden farklıdır.
İmam Zeynelabidin (ra) münacatında şöyle buyuruyor:
“Ey Rabbim! Senden başka her lezzetten, Senin ünsiyetin dışındaki bütün rahatlıklardan, Senin yakınlığın dışındaki bütün neşelerden, Sana itaat dışındaki bütün meşguliyetlerden istiğfar ediyorum.”
Normal bir fert kendi günahlarından dolayı tövbe ederken İmam Zeynelabidin burada bize Allah dışındaki her şeyden istiğfar edilmesi gerektiğini öğretiyor. Bu istiğfar arifane bir istiğfardır. Çünkü arifin bakışına göre Allah dışında kalan hiçbir şeyin hakikati yoktur. Her ne varsa Ondandır ve Onun içindir. O yüzden İslam arifler diyorlar ki:
“Rabbim! Her kes günahları için tövbe ederken biz daha iyi bir şekilde yapılabildiği halde, o şekilde hakkını eda etmeden yaptığımız ibadetlerimizden dolayı tövbe ediyoruz.”
Tövbe üç hali kapsamalıdır. Geçmiş, Şimdiki ve gelecek hali içine almayan tövbe ve inâbe noksandır.
Geçmiş Hal: Geçmişte yapılan her çirkinlikten pişman olmaktır. Pişmanlık kalpte olmalıdır. Bir idam mahkumunun darağacından önceki pişmanlığı kadar yakıcı olmalıdır.
Şimdiki Hal: Geçmişte yapılan çirkinliğin farkında olup ondan iğrenmeyen kişi tövbe etmiş sayılmaz. Pişmanlık o işin çirkinliğini kavramakla olur. Kişi yaptığı fiilden hatırladıkça hala zevk alıyorsa bu tövbe değildir. Tövbesi sorunlu olduğu gibi aklından da zoru vardır. Değerli Üstadımız Abdülhakim Sonkaya günahı tarif ederken şunu söylüyor; “Günahın yasak olması onun çirkinliğindendir. Tabiatıyla iğrenildiği zaman kişi ondan uzaklaşır. Aksi takdirde onu çirkin ve iğrenç bulmayan kişi onu tekrar tekrar yapmaya meyledebilir. Hâlbuki her günah en az domuz eti kadar iğrençtir.”
Gelecek Hal: geçmişte işlediği fiilden pişman olan ve şimdi de onu çirkin bulan kişi aynı zamanda onu tekrar gelecekte işlememek için gayret içinde olmalıdır. Bu da ancak Abdülhakim Hocamızın tespit ettiği gerçekliğin keşfiyle mümkün olabilir. Yani yasak olan ve günah olan her fiil zati olarak çirkin ve iğrenç olarak görülmek ve kalben bunu müşahede etmek gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.