Tüketim Çılgınlığı ve Hedonizm
21. yüzyıl dünyasında insanlığın baş etmek zorunda kaldığı birçok sorun mevcuttur. Emperyalizmin küresel çapta dünyayı kasıp kavurması, mazlum halkların kitleler halinde maruz kaldığı zulüm ve haksızlıklar, gelir dengesizliği ve sosyal adaletten yoksunluk
21. yüzyıl dünyasında insanlığın baş etmek zorunda kaldığı birçok sorun mevcuttur. Emperyalizmin küresel çapta dünyayı kasıp kavurması, mazlum halkların kitleler halinde maruz kaldığı zulüm ve haksızlıklar, gelir dengesizliği ve sosyal adaletten yoksunluk gibi devasa problemler bahse konu sorunların başında gelmektedir. Bu sıkıntılar elbette ki dünyayı yaşanmaz hale getiren ve ivedilikle çözüme kavuşturulması gereken temel meselelerdir. Ancak neredeyse tüm insanlığın tuzağına düştüğü ve çağımızın vebası niteliğinde olan en mühim tehlike bireysel hazzın getirdiği ‘anı yaşa’ fantezisi ve bunun doğurduğu tüketim çılgınlığıdır. Peki, bu duruma nasıl gelindi? Dilerseniz arka plana bir göz atalım.
İlahi Kelamda da buyrulduğu gibi Hakk’ın düşmanları iktidarı ele geçirdiği vakit ekinleri bozmaya ve insan neslinin geleceğini tehlike altına sokmaya kalkışmışlardır. Her devirde bu hakikat paralelinde ifsat girişimleri olsa da günümüzde tüm insanlığı saran global bir tüketim kuşatması mevcuttur.
Sanayi Devrimi’nden sonra arka arkaya ortaya çıkan ve dünyanın gidişatına yön vermeye başlayan ideolojiler, büyük insan yığınlarını peşlerinden sürüklemiştir. İdeolojilerin iktidar mücadelesine sahne olan 20. asırda iki dünya harbi yaşanmış ve kavramların savaşı insanlığa büyük acılar yaşatmıştır. Üstad Cemil Meriç’in ifadesiyle “Karanlık kafilenin öncülerinden ikisi”[1] olan sağ ile sol menşeli kapitalizm ve sosyalizm, bir asırdan beri insanlığı çıkmaza sürükleyen devasa kafesler olarak belirmişlerdir.
Soğuk Savaş’ın bitimiyle sosyalizmi tekeline almayı başaran kapitalizm artık insanlığı kafesleyen tek ve büyük bir hapishane olmuştu. 21. asra girilirken küresel dizayn gücünü eline alan kapitalizm, insanlığın sonunu getirecek olan tüketim sisteminin patronluğuna kendi çocuğu olan hedonizmi[2] getirdi. Nitekim içinde bulunduğumuz çağın hedonizm çağı, genç kuşağın da zevk kuşağı olduğu ne yazık ki birçok platformda dile getirilmektedir.
Geçmişte ekini ve nesli tahrip eden israil oğullarının günümüzdeki varisleri dünyayı şekillendirme hayalleriyle yanıp tutuşmakta, ellerinde bulundurdukları medya gücüyle kapitalist ahlakı ve sınırsız tüketim gereksinimini tüm dünyaya benimsetme çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir. Dizi, film ve şov programlarıyla insandaki kibir duygusunu şahlandıran küresel sermaye; kişideki mevcut durumu kabullenmeme ve sürekli daha iyisini arzu etme güdüsünü tatmin etmeyi temel gaye haline getirmiştir. Bu zemin oluşunca hazır kıta bekleyen kapital şubeler (AVM ve alışveriş siteleri), insana sonsuz(!) bir tüketim olanağı sunmuştur.
İnsanın iç dünyasını bütünüyle kapsayan bencillik ve sonu gelmeyen ihtiraslar, diğerkâmlık ve sınırlılık düşüncesini yok etmektedir. Narsisizmde[3] tavan yapan modern köleler, yaratılan her şey gibi dünyanın ve içindeki kaynakların bir sonu olduğu gerçeğine gözlerini kapatmaktadır. Hal böyle olunca hayatımızı devam ettirebilmek için gerekli olan insani ihtiyaçlar kişisel egolar uğruna hızla tükenmekte, birkaç günlük dünya hâkimiyeti uğruna insanlığı sömüren egemen güçlerse tüketim ağını genişletmek için canhıraş çabalamaktadır.
Küresel bir bataklık olan kapitalizm rüzgârı karşısında ülkemizin durumu hiç de iç açıcı değildir. İdeolojilerin savaşında kapitalizmin safında yer alıp Batı’ya sıkı sıkıya tutunarak var olabileceğine inanan cumhuriyet rejimi, tüm ekonomik dengelerini kapitalist işgale açık bir şekilde kurgulamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze siyasal iktidarların değişmesiyle birtakım politikalarda değişiklik olsa da kapitalizm hiçbir şekilde kan kaybetmemiş, bilakis daha da güçlenmiştir.
Tek parti döneminde kapitalizm, elitleri zengin eden bir mekanizma işlevi görürken, çok partili hayatla birlikte liberal politikalar tüketim sistemini aşama halinde halka nüfuz ettirmiştir. Üzücü olan şu ki; Müslüman toplumun teveccühüyle iktidara gelen merkez sağ partiler zaman içerisinde dindar halkı kapitalizmle bütünleştirmiştir. Bugün hem beş vakit namaz kılan, hem de faizli kredi çekmekten çekinmeyen insanlara maalesef ki sıklıkla rastlanmaktadır.
Biz Müslümanlar bu tür şeytani tuzaklara karşı uyanık olmalı, tüketim sistemine adapte olmamaya dikkat edecek şekilde ihtiyaçlarımızı gidermeliyiz. Unutulmamalıdır ki yüce Rabbimiz her şeyi sınırlı ölçüde yaratmıştır. Bizler de bunun bilincinde hareket etmeli, kanaat ve şükrün değerini iyi kavramalıyız.
Allah’a emanet olun, selam ve dua ile.
Söz&Kalem - Yusuf Bingöl
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.