Abdullah ASLAN
TÜM SORUMLULAR HESAP VERSİN
28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nun yaklaşık dokuz saat süreyle aldığı kararlar neticesinde toplu bir kıyıma gidilmiş ve baştan başa bütün ülke o kararlardan olumsuz yönden nasibini almıştır. Bin yıl süreceği ifade edilen bu kara günler, nihayet bu aktörlerin asker ayağının gözaltısıyla son buldu diye düşünülüyor.
Bu lanetli kararları dayatanların hesap vermesi kadar doğal ne olabilir ki. Hesap vermeli ve mağdurların çektiği sıkıntının bir nebzesi de olsa bu duyguyu his etmeliler. İster buna intikam, isterse de kısas deyin. Hak yerini bulmalı ve suçlu, suçunun cezasını çekmelidir.
Daha beterini hak ettikleri muhakkaktır. Annelerin hastane kapılarında başörtülerinden can vermelerine sebep oldukları halde efendiler sorgudayken bile ani bir üşütme tedbiriyle ambulanslar kapıda hazır bulundurulmuştur. Hele onların kahvaltı ve VIP keyfine ne demeli…
Şu an küçük bir azınlığın dışında bütün bir ülkenin hesap vermeleri gerektiğinde müttefik olduğu bu zevatlarla ilgili muamele bir intikam görüntüsü vermiyor. 15 yıla, bir buçuk gün gözaltı, o da tabi ki otel şartlarında... Edinilen bilgilere göre bu zevatların ülkeye verdikleri mali zarar 291 milyar dolar. Yine bu zevatların bakkal, öğretmen, ev hanımı… vs. 6 milyona yakın insanı, kurdukları Batı Çalışma Gurubu (BÇG) aracılığıyla fişledikleri ortada. Batırdıkları bankalar… kaçırılan paralar… ve bunun yanı sıra sorumlular hakkında açılmayan mahkemeler… Bütün bunların yanında o dönemde İsrail’e Çevik Bir’in sağladığı destek… Bunların hesapları 1,5 günde nasıl sorulur onu merak ediyorum.
İslam’a olan kinleri, onları tam bir hıyanet faaliyetinin içerisine sokmuştu. İslam; konuşulur veya uyulur olacağına bütün bir toplum iflas etsin, bankalar batsın, insanlar huzur bulmasın, kaos olsun, esnaf ağlasın, eğitim-öğretim yerlerde sürüklensin… Ne de haince bir düşünce değil mi? Bu kadar insanın ahı yerde kalmaz tabi ki. Buna ister kısas, ister suçun cezası, ister başka şey deyin fark etmez. Adalet olsun yeter.
Müslüman hanımın başörtüsü o zaman PKK’nin eylemlerinin bile önüne geçmiş ve birincil tehdit “irtica” olmuştu. Şuan ölen, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, Erbakan hocanın başkanlık ettiği bir YAŞ toplantısına rakı getirtmiş ve o zaman Erkaya’nın rakısı ülkenin gündemine oturmuştu.
Bir de günlerdir konuşuluyor: Sadece bunlar mı yaptı bu kadar işi, diye. Elbette ki hayır. Bunların şakşakçıları, yardımcıları, gazetecileri, hakimleri, savcıları, yargıçları, Vur al Savaş’ları, Nuhmete Yüksel’leri vardı. Bir de Cumhurbaşkanları vardı. Allah aşkına, ‘28 Şubat bir darbe değil, sadece şeriat meyline bir karşılık vermedir’ diyen bir cumhurbaşkanı nasıl bütün bunlardan beri sayılabilir. Güzin sokak da bu anlamda hareketlenmeli… Oranın hareketlenmesiyle belki de Ergenekonun birinci numarasına da varılabilir. Denilebilir ki Cumhurbaşkanları hıyanetin dışında diğer tasarrufatları dolayısıyla yargılanamazlar. Ben de derim ki; eğer 28 Şubat bu topluma bir hıyanet olarak değerlendirilmiyorsa, o zaman bütün bu açılan davalar laf-ı güzaftır, kendinizi yormayın, bizleri de umutlandırmayın. Bari dosyayı kapatmamış olursunuz. Gereksiz yere bu kadar tantanaya gerek yok.
Ayrıca bu darbeye destek veren gazeteciler, kaos manşetlerini atan genel yayın yönetmenleri, islama-Kur’an’a hakarete varacak tarzda yazılar yazan yazarlar da bu kafileye dahil edilmeden kesinlikle bu soruşturmadan bir sonuç alınamaz. Herkes bu dönemde yaptığının hesabını vermelidir.
Bütün bunların yanında istifalarını sunan hükümet üyeleri de unutulmamalı. O zaman onları istifaya zorlayan şey neydi? Kim hangi şantajı yaptı. Bugün bile ürkek olup onların isimlerini ağızlarına almaktan çekinenler var. ‘Ortamı daha germemeliydik’ kolaylığına kaçıp o zamanın hükümetini zayıf düşürenler, tabiri caizse kaleyi içten yıkanlardan da sorulacak sorular olmalı. Bir de eski refahçılardan hala “Sayın Bir” diyenleri duyunca hayret ediyorum. Bu nasıl bir sindirilmişlik, nasıl bir çekingenlik yahu! Erbakan’ın Başbakanlığı ile İsrail menfaatlerinin tehlikeye girdiğini, post modern darbe ile de bunun bertaraf edildiğini, söyleyen birinin saygıya değer saygınlığı nerede?
Selam ve dua ile…
Doğruhaber Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.